
Yağmur Ünalan
Hz Ebu Bekir`in (r.a) Hayatı: 4. Bölüm
Mescidi Nebevi`nin inşasından sonra Efendimiz (s.a.v), ensar-muhacir kardeşliğini gerçekleştirmiştir. Hz.Ebu Bekir`in (r.a) nasibine ise Hz. Harice b. Zeyd (r.a) düşmüştür.
Ensar kardeşinin servetinin yarısını kendisiyle paylaşması fikrini kabul etmeyen Hz. Ebu Bekir (r.a) Medine`de de tıpkı Mekke`de olduğu gibi ticaret ile uğraşmaya başlamıştır.
Efendimiz (s.a.v) ve muhacirler Medine`ye hicret ettikten bir yıl sonra, Kur`an`da, Allah Teâlâ tarafından “Yevmü’l-Furkân-Hak ile bâtılın birbirinden ayrıldığı gün” olarak isimlendirilen (Enfâl, 8/41) Bedir Savaşı gerçekleşmiştir.
Bu savaşta baba oğula, kardeş kardeşe, akraba akrabaya kılıç sallayacaktır. Hak ve batıl birbirinden ayrılacaktır. Hz. Ebu Bekir`in bu gazvede imtihanı çok ağır olacaktır. Karşısına o zamanlar henüz Müslüman olmamış, ok atıcılığı ve cesaretiyle nam salmış olan oğlu Abdurrahman çıkacaktır. Yaşanan tablo can acıtıcıdır ama dava İslam davası olduğu için her şey önemini yitirmiştir.
Hz. Ebu Bekir (r.a) bir an olsun düşünmeksizin oğlunun karşısına dikilmiştir fakat Efendimiz (s.a.v) buna izin vermemiştir.
"Kılıcını kınına sok, yerine otur ey Ebu Bekir! Bizi kendinden mahrum etme" diyerek oğluyla savaşmasına engel olmuştur.
Bakın Efendimiz (s.a.v) en yakın dostu, sıddıkiyet makamının sahibi Hz. Ebu Bekir (r.a) için ne buyurmuştur:
"Eğer Ebû Bekir olmasaydı İslam dini kaybolur giderdi."
Efendimiz (s.a.v), Bedir savaşından sonra yakalanan esirlere ne yapılacağı konusunda, Allah Teâlâ henüz hüküm indirmediği için sahabeleriyle istişare etmiştir. Bu noktada; "Bir Peygamber olmak müstesna, Hz. Ebu Bekir bu ümmetin en faziletlisidir." buyurduğu Hz. Ebu Bekir`in (r.a) fikrini önemsemiş ve esirlerin fidye karşılığında serbest bırakılmalarını uygun görmüştür.
Uhud Savaşı`nda da yine Hz. Ebu Bekir (r.a) korkusuzca meydanda kılıç sallamış ve Efendimiz`e (s.a.v) kendini siper eden birkaç sahabeden biri olmuştur. Peygamberimiz (s.a.v) ile tüm gazvelere katılmış ve en ön safta yerini almıştır. Mekke Fethi`nde ise babasının iman etmesiyle büyük bir mutluluk yaşamıştır.
Efendimiz (s.a.v) karşısında Hz. Ebu Bekir`in (r.a) babası Ebû Kuhâfe`yi görünce "Yaşlı babanı keşke buraya kadar yormasaydın, biz onu ziyarete gelirdik." buyurmuş, Hz. Ebu Bekir (r.a) ise: "Sizin ona gelmenizdense onun size gelmesi daha uygundur ya Resulullah (s.a.v)!" diyerek yaratılmışların en şereflisi olan Efendimiz`in (s.a.v) kıymetini bir kere daha cihana haykırmıştır.
Ebu Kûhafe biat etmek üzere elini Allah Resulü`nün (s.a.v) eline uzattıktan sonra Hz. Ebu Bekir (r.a) gözyaşlarına boğulmuş, Efendimiz (s.a.v) niçin ağladığını sorunca:
"Ey Allah`ın Resulü! Keşke şu an sana biat etmek için uzanan el babamın değil de amcan Ebu Talib`in eli olsaydı da benim yerime sevinen sen olsaydın. Ben umduğuma kavuştum sen ise mahrum kaldın. İşte ben buna ağlıyorum." demiştir.
Bunun üzerine Efendimiz`de (s.a.v) gözyaşlarını tutamamış, ağlamaya başlamıştır.
İşte Ebu Bekir`ce sevmek böyle bir şeydir.
Peki ya Efendimiz`in (s.a.v) nezdinde Hz. Ebu Bekir (r.a) nasıldır? İşte şu hadisle onun konumu öğrenebiliriz;
Efendimiz`e (s.a.v) bir gün "Ey Allah`ın Resulü! İnsanların arasında sana en sevimli kimdir?" diye sorulmuş, o ise "Âişe" diye cevap vermiş, “Âişe`den sonra kim daha sevimlidir?" sorusuna ise "Babası/ Ebu Bekir`dir." demiştir.
Bir başka gün ise: "Hz. Ebu Bekir bendendir, ben de ondanım. O benim dünyada ve ahirette kardeşimdir" buyurarak Hz. Ebu Bekir`e (r.a) olan sevgisini, yanındaki konumunu bir kere daha âleme göstermiştir.
Hz. Ebu Bekir (r.a) kimi savaşta er kimi savaşta komutan olarak meydanlarda bulunmuş, ayrıca çok önemli görevler de üstlenmiştir.
Hicretin 9.yılında nazil olan ayetlerle (Âl-i İmran, 96,97) hac farz kılınınca Efendimiz (s.a.v) hac ibadetinin düzenli ve eksiksiz bir şekilde yapılabilmesi için Hz. Ebu Bekir`i (r.a) hac emiri olarak atamıştır.
Hz. Ebu Bekir (r.a) böylece Efendimiz (s.a.v) tarafından atanan ilk hac emiri olma şerefine de nail olmuştur.