
Yağmur Ünalan
Hz Ebu Bekir'in (r.a) Hayatı: 1. Bölüm
Aşere-i Mübeşşere`nin şanlı yiğidi, sıddıkiyet makamının sahibi, İslâm`ın ilk halifesi, Resulullah`ın (s.a.v) hicret yolculuğundaki yoldaşı, iman eden hür erkeklerin ilki Hz. Ebu Bekir (r.a) miladi olarak 573 yılında Mekke`de doğmuştur.
Ailesi ona Kâbe`nin kulu anlamına gelen "Abdulkâbe" ismini vermiştir. İslam ile şereflendikten sonra Efendimiz (s.a.v) ismini "Allah`ın kulu" anlamına gelen Abdullah ile değiştirmiştir. Tam adı Abdullah b. Osman`dır. Fakat o "Ebû Bekir / Deve yavrusunun babası" künyesiyle meşhur olmuştur.
Annesi Selmâ bt. Sahr (Ümmü`l Hayr), babası ise Osman b. Âmir`dir. (Ebu Kuhâfe)
Ümmü Ferve ve Karibe isminde iki kız kardeşi vardır.
Teymoğulları kabilesine mensuptur. Nesebi yedinci göbekte Allah Resulü (s.a.v) ile birleşmektedir.
Fiziki olarak orta boylu, beyaz tenli, zayıf, güzel yüzlü ve seyrek sakallı birisidir.
İslâm`dan önce de dürüstlüğüyle, iffetiyle, putlara tapmamasıyla, güzel ahlakıyla meşhur olmuştur.
Cahiliye adetlerini şiddetle reddetmiş, insanların taştan, tahtadan putlar yapmasına anlam verememiştir.
Hz. Ebu Bekir (r.a) tüccardır. Aynı zamanda Mekke`de "eşnak" adı verilen kan diyeti ve kefaletin tespit edilip, ödenmesiyle ilgili işleri yürütmekle görevlidir.
O günlerde Mekke`de okuma yazma bilen kişi sayısı 17`dir. Hz. Ebu Bekir (r.a) bu kişilerin içerisinde yer almaktadır.
Teymoğulları kabilesi, Mekke`deki sosyal yapı içerisinde söz sahibi bir ailedir. Dar`un Nedve`ye girme yaşı 40 iken Hz. Ebu Bekir (r.a) bundan muaf tutulmuş ve genç yaşta bu topluluğa dahil olmuştur.
Arapların nesep (soy) ve ahbâr (kabile, kavim, şahıs) ilimlerinde ileri derecede bilgili olduğu gibi rüya tabirinde de mahir olan kişilerden biridir.
Efendimiz (s.a.v) ile çocukluktan itibaren tanışıyor olmalarına rağmen dostlukları Abdullah b. Cüd`an`ın evinde yapılan Hilfü`l-Fudûl (Erdemliler Hareketi) ile başlamıştır. Bu topluluğun ilkesi; kim olursa olsun zalimin karşısında, mazlumun yanında durmak ve asla zulme meydan vermemektir. O günden sonra bir an olsun ayrılmamışlardır.
Ticaret dolayısıyla sık sık seyahat eden Hz. Ebu Bekir (r.a), Müslüman olmadan önce Şam`da bir rüya görür. Rüyasında ayın Mekke`ye indiğini, sonra bölünerek şehrin evlerine dağıldığını, en sonunda da kendi evine düştüğünü görür.
Rüyasını tabir eden rahip ona gelmesi beklenen peygamberin çok yakında Mekke`den çıkacağını, kendisinin de onun en büyük yardımcısı olacağını söyler.
Mekke`ye döndüğünde Efendimiz`in (s.a.v) peygamber olduğunu duyar ve hiç vakit kaybetmeden yanına gider. Peygamberimize (s.a.v): "Atalarının dinini terkettiğin ve kavminden ayrıldığın doğru mu?" diye sorar.
Efendimiz (s.a.v) ise "Evet, ya Ebu Bekir! Allah birdir; Muhammed, O`nun kulu ve elçisidir. Seni İslâm`a davet ediyorum. Şehadet getir" der ve Hz. Ebu Bekir (r.a) ufacık bir tereddüt göstermeden iman eder.
Efendimiz (s.a.v), Hz. Ebu Bekir`in iman etmesi sonrasında bakın nasıl buyuruyor: "Kimi İslam`a çağırdımsa onda muhakkak bir duraklama, bir tereddüt olmuştur. Ama Ebu Bekir`i, İslam`a davet ettiğimde ne duraksadı ne tereddüt gösterdi."
Hz. Ebu Bekir`in o günlerde 40.000 dirhemlik serveti mevcuttur ve tüm servetini İslam uğruna feda etmiştir. İlk günden son güne insanların iman etmesi için canıyla, malıyla mücadele etmiştir.
Aşere-i Mübeşşere`nin yiğitlerinden Hz. Osman (r.a), Hz. Zübeyr b. Avvam (r.a.), Hz. Sad b. Ebi Vakkas (r.a) onun eliyle iman şerbeti içenlerden yalnızca bir kaçıdır.