
Yağmur Ünalan
Hz Ebu Bekir`in (r.a) Hayatı: 3. Bölüm
Hazırlıklar tamamlanmış yola çıkılmıştır.
O sırada yaratılmışların en şereflisi olan Efendimiz (s.a.v) Hezvere Nâm denilen mevkide devesini durdurmuş, üzgün bir şekilde son kez Mekke`ye bakmış ve şu cümleleri söylemiştir:
"Vallahi, sen Allah`ın yarattığı yerlerin en hayırlısı, Allah katında en sevimli olanısın. Bana, senden daha sevgili, daha güzel yurt yoktur. Eğer çıkarılmaya zorlanmamış olsaydım, senden asla ayrılmazdım."
Bunun üzerine Allah Teâlâ, Kasas Suresi 85. ayeti nazil ederek adeta habibinin yüreğine su serpmiş, O`nu (s.a.v) şu şekilde teskin etmiştir:
"Kur`ân`ı okumayı, tebliğ etmeyi ve ona uymayı sana farz kılan Allah, muhakkak ki, seni tekrar Mekke`ye döndürecek, âhirette de övülmüş bir makam olan en büyük şefaat makamına kavuşturacaktır."
Hz. Ebu Bekir (r.a) ile Efendimiz`in (s.a.v) cephesinde bunlar olurken, Mekke`li müşrikler ise adeta öfkeden çılgına dönmüşlerdir.
Dört bir yana haberciler göndererek; "Muhammed`in ve Ebu Bekir`in yerini bildirene ya da öldürene her biri için 100 deve verilecektir" diye haber salmışlardır.
Bu haberi duyan neredeyse herkes yollara düşmüş ve kutlu yolcuları aramaya başlamıştır.
Yolculuk sırasında birileri Hz. Ebu Bekir`i (r.a) tanıyarak, yanına gelip halini hatırını sormuş, sonra Efendimiz`i (s.a.v) ima ederek: "Bu kim?" demiş, Hz. Ebu Bekir (r.a) ise: "O benim yol rehberimdir." diye cevap vermiştir.
O dönemde insanlar çölleri iz sürücüleri yani yol rehberleri aracılığıyla geçmektedirler.
Hz. Ebu Bekir`in (r.a) bu cevabını duyanlar Efendimiz`i (s.a.v) rehber zannetmiştir. Halbuki "Sıddık" lakabının sahibi tevriye sanatını kullanıp, rehberim diyerek aslında Efendimiz`in (s.a.v) dünya ve ahiret rehberi olduğunu kastetmiştir. Böyle bir zeminde dahi sıddıklığına leke sürmeyerek, Allah Resulü`ne sadakatini göstermiştir.
Efendimiz`in (s.a.v) yola çıktığının haberini alan Medineliler ise her gün sabah namazından sonra Harre mevkiine çıkarak, öğle sıcağında dahi yolunu gözlemişlerdir. Yine bir gün tam evlerine döneceklerken, evinin damına çıkan bir Yahudi:
"Ey Arap topluluğu! İşte beklediğiniz misafiriniz geliyor" diyerek müjdeli haberi vermiştir.
Aylardan Rebiülevvel, günlerden ise Pazartesi günüdür. İnsanlar akın akın gelerek Efendimiz`in (s.a.v) ve Hz. Ebu Bekir`in (r.a) yanına toplanmışlardır. Kutlu yolcular bir müddet dinlendikten sonra Kuba`ya doğru yola çıkmış, orada birçok sahabeyi ağırlama şerefine nail olan Hz. Külsüm b. Hidm`in (r.a) evine konuk olmuşlardır.
Efendimiz (s.a.v) burada kaldığı süre içerisinde Kuba Mescidi`ni inşa ettirmiştir. Arsa temizlenip, kazı işlemi bittikten sonra Kubalılardan taş getirmelerini istemiş, ilk taşı kıble tarafına koymuş ardından da Hz. Ebu Bekir`in (r.a) taş koymasını istemiştir. Allah Teâlâ, Kur`an`ı Kerim`de (Tevbe Suresi,108) bu mescidi "Takva Mescidi" olarak anmakta ve bizler için önemini şöyle ifade etmektedir:
"Muhakkak bu bir Mescid`dir ki, onun temeli Medine`ye hicretin ilk gününde takvâ üzere atılmıştır. Orada maddî ve mânevi pisliklerden temizlenmeyi seven kimseler vardır. Allah da çokça temizlenenleri sever."
Efendimiz (s.a.v) Kuba köyündeki yaklaşık 14 günlük misafirlikten sonra Hz. Ebu Bekir (r.a) ve yanındakilerle cuma günü yola çıkmıştır. Öyle bir sevgi seli vardır ki öğle vakitlerinde ancak Rânunâ Vadisi’ne gelebilmişlerdir. Efendimiz (s.a.v) burada ilk Cuma namazını kıldırmış ve hutbe irad etmiştir.
Daha sonra devesi Kasva`ya binmiş arkasında Hz. Ebu Bekir (r.a) ve anne tarafından akrabaları Neccaroğulları eşliğinde Medine`ye doğru yola koyulmuştur. Efendimiz (s.a.v) Medine`ye gelince bir mescit yaptırmaya karar vererek, Sehl ve Süheyl isimli iki yetim kardeşin hurma kurutma alanı olarak kullanılan arsasına talip olmuştur. Onlar herhangi bir ücret istememiş olsalar da Efendimiz (s.a.v) bunu kabul etmemiş, cihana adını "Sıddık" olarak yazdıran Hz. Ebu Bekir (r.a), Allah Resulü`nün (s.a.v) emriyle 10 dinar karşılığında araziyi satın almıştır.
Ve böylece Mescidi Nebevi`nin temelleri atılmaya başlanmıştır.