2016-2017 sezonu başlangıcında TFF 1. Lig maçları haftalar boyunca hiçbir televizyon kanalından yayınlanmadı. Özel kanallar oralı bile olmayınca gözler TRT’ye çevrildi. Devletin televizyonu da uzun süre ayak diredi. Sonunda nasıl olduysa yayınlama kararı aldı ve problem şimdilik çözüldü.
TRT geçtiğimiz yıllarda da o ligin maçlarını yayınlıyordu ve bu devlet sübvansiyonundan başka bir şey değildi. Devlet neden bir alanda sübvansiyon yapma yoluna gider? Sübvanse edilmediği takdirde doğacak büyük bir zararı asgariye indirmek ya da o alanı ilerleyen zamanlarda kârlı ve verimli hale getirmek için. Tabii bunun için devletin yeterli kaynağının bulunması gerekiyor. Veyahut sübvansiyonla hedeflenen sonucun elde edildiğine/edilebileceğine dair göstergelerin bulunması.
İşte bu sezon başı TRT’nin yaşadığı tereddüt tam da bu noktada düğümleniyordu. O günlerde kamuoyunun bir kısmı TRT’nin bu desteği vermeye mecbur olduğu, çünkü halktan kesilen vergilerle sağlanmış büyük bir geliri bulunduğunu hatırlatıyordu. Bu gelir de Türk futbolunun sıhhat ve selameti için gönül rahatlığıyla harcanmalıydı, bu çevrelere göre.
Tamam da; acaba yıllardır devam eden bu destekten umulan fayda hâsıl oluyor muydu? Hangi büyük zarar minimize ya da bertaraf ediliyordu? Hangi bela savuşturuluyordu? Doğru dürüst bir tribün ve sponsor geliri olmayan kulüplere naklen yayın yoluyla para aktarılıyordu da o kulüplerden yetenekli futbolcu mu fışkırıyordu? O kulüplerden hangi futbolcu çıkıp da Türk futbolunun başını göğe erdirmişti? Bakıyoruz Milli Takım’a, her zaman olduğu gibi yine yabancı ülkelerde yetişmiş Türk çocuklarına bel bağlıyor. (Onlar da insaf edip Türkiye’yi tercih ederlerse tabii…)
O tartışmalar devam ederken TRT Genel Müdürü Şenol Göka medyaya yansıyan bir demecinde şu ifadelere yer vermişti: “TFF 1. Lig maçlarını bir sezon boyunca canlı olarak vermenin toplam bedeli 140 milyon TL’yi buluyor. Maçların reklam geliri yaptığımız teknik masrafın yüzde 10’u bile değil.”
Hâl böyleyken, mevcut sübvansiyon sistemi sorgulanmasa da taşıması çok ağır bir yük haline geliyor. Maksat hâsıl olmuyorsa, olacağına dair bir işaret de görülmüyorsa çaba neden devam etsin ki? Devlet ne kadar zengin olursa olsun, tüyü bitmemiş yetimin hakkını mahsul alacağım diye çorak topraklara gömüp duramaz. Bir yerde gelir tıkanır. Dile kolay, tam 140 milyon TL. Anadolu’nun bir köşesinde boş tribünlere oynanan bir maçı canlı vereceksin, bırakın Türkiye’yi o şehrin insanı bile oralı olmayacak, üstelik başka ekranlardan seyrettikleri başka bir şehrin takımı için üzülüp sevinecekler. O takımlar da devletin verdiği paralarla gidip yabancı futbolcu transfer edecekler. “Ne âlâ memleket” diyordur o yabancılar.
Bu böyle sürüp gitmez. Hadi bu sene ite kaka TRT yayınlamaya razı oldu. Maliyet kaldırılamaz hale gelince -ki o aşama çok uzak görünmüyor- ne olacak? Ne olacak, destek bitecek. Yabancı ülkelerde alt küme maçlarını bile özel kanalların yayınladığına dikkatinizi çekerim. Özel kanallar da kârlı olmayan alanlara girmez, bildiğiniz gibi.
Bu, yaklaşan tsunaminin ilk dalgalarıdır. Tedbir alınmazsa üç vakte kadar Avrupa’nın bilmem kaçıncı en pahalı ligi diye böbürlendiğimiz sevgili Süper Lig’e de sıra gelecektir. Allah ömür verirse göreceğim o zaman bu bir türlü büyüyemeyen topluma hangi yalancı emziği verecekler?