Futbolda dostluk, kardeşlik olmaz. Sebebini açıklamaya çalıştık. İşler kızışır da “Vur, kır, parçala; bu maçı kazan!” noktasına varırsa hakem görevini yapar. Yapmadığı takdirde ortaya çıkacak sevimsiz durumlar, aşırı dostlukla ortaya çıkacak tatsız menüden daha kötü değildir.
Futbolun da dâhil olduğu müsabaka sporlarında birileri kaybedip diğer birilerinin kaybetmesi kuralı vardır. Siz de aynı kategoride mücadele eden takımlardan biriyseniz ve bir diğeriyle kardeşlik hukuku geliştirirseniz, bu diğer başka takımlarla ilişkilerinizi sıkıntıya sokma potansiyeli taşır, çoğu zaman da bu potansiyel kinetiğe dönüşür.
Kendi dışınızdaki bir takımın başarılı olmasını, mesela küme düşmemesini istiyorsanız, siz ne derseniz deyin bu diğer bazılarının düşmesini istiyor olduğunuz anlamına gelir. Şablonu şampiyonluk yarışına koyarsanız da aynı sonuçla karşılaşırsınız.
“Spor dostluk, barış ve kardeşliktir” diye bir söz var. Bu, mücadele sporlarının doğasında var olan ve kendi haline bıraktığınızda tehlikeli boyutlara varabilecek şiddeti dengelemek ya da törpülemek için söylenmiş ve kabul edilmiş bir manifestodur. Yoksa futbolda “nizami şarj” diye de bir tabir var. Yani biraz itiş kakış, biraz yüksek tansiyon işin tuzu biberidir. Aksi takdirde ortaya son derece yavan ve besin değeri yok denecek kadar az bir menü çıkar. Birkaç örnekle anlamlandırmaya çalışalım:
Seksenli yılların başında bir ara üç büyük İstanbul takımından ikisi olan Beşiktaş ve Galatasaray, nereden neşet ettiği şimdilerde tam olarak bilinmeyen -çok da önemli olmayan- bir sebeple kardeş olmuşlardı. Tribünde çiçekler, böcekler uçuşuyordu. Sahada olan biten de bundan vareste değildi. Ancak o zamanlar lig başlamadan oynanan Spor Yazarları Kupası’nda bunlardan biri diğerini farklı yenince kardeşlik falan kalmadı, ikisi de fabrika ayarlarına döndüler. Yani olmaları gereken yere.
Seksenlerin sonunda biraz farklı bir örnekle karşılaştık. Fenerbahçe ve Galatasaray, üst düzey performans göstererek Avrupa Kupaları’nda oynadıkları güçlü takımları elemişlerdi, hemen o hafta sonu da maçları vardı. Futbolla biraz ilgilenip de Fenerbahçe-Galatasaray maçlarının atmosferini bilmeyen yoktur. Fakat ne sahadakilerde ne de tribündekilerde öyle bir hava vardı. Herkes birkaç gün önce Avrupa’ya duyurduğumuz sesin yankısının büyüleyici sarhoşluğunun etkisi altındaydı, maçın skoru kimsenin umurunda değildi. Sahada ve tribünde en ufak bir taşkınlık, çirkinlik olmaması güzel bir şeydi belki ama bunun hep böyle sürüp gitmesinin imkânı ve anlamı var mıydı?
Son zamanlarda ise Trabzonspor özelinde birtakım problemli kardeşlik ilişkileri gözlemliyoruz. Bir grup Trabzonspor taraftarıyla Ankaragücü taraftarları arasından su sızmıyor. Başta sosyal medya olmak üzere her ortamda göz yaşartıcı (!) kardeşlik türküleri çalınıp söyleniyor. İki takım aynı ligde mücadele etmediği için ilk başta problem yok gibi görünüyor. Fakat... Aynı Ankaragücü Gümüşhanespor ile şampiyonluk yarışına girince hatlar ve kafalar karışıyor. Çünkü Gümüşhane Trabzon’un tarihi, kültürel ve doğal bir parçası ve Gümüşhanelilerin çoğu Trabzonsporlu. Bu durum karşısında Ankaragücüsever Trabzonsporluların “Efendim biz tribünde dostuz. Saha içine karışmıyoruz, tabii ki Gümüşhanespor’un da başarılı olmasını isteriz” gibi savunmaları para etmiyor, çünkü bu yazının girişinde ifade ettiğimiz gerçek devreye giriyor. Birini istiyorsanız, diğerini istemiyor duruma düşüyorsunuz. İşin tabiatı gereği.
Yine Trabzonsporlular ile Kayserisporlular’ın bir kardeşlik hukuku var. Bu sefer problem daha da büyük, çünkü iki takım aynı ligde mücadele ediyor ve “biri ve diğerleri” gerçeği burada daha acımasız bir şekilde karşımıza çıkıyor. Trabzon’da oynanan Trabzonspor-Kayserispor maçında maç öncesi, esnası ve sonrasında saha içi ve tribünlerde dostluk gösterileri abartılıp bir de küme düşme hattındaki Kayserispor pek de zorlanmadan galip gelince yine Trabzon için Gümüşhane ile aşağı yukarı aynı pozisyonda olan Rize’nin takımı mağdur duruma düşüyor. Şimdi siz gelin de bu kadar abartılmış dostluğu Rize’ye anlatın bakalım.
Futbolda dostluk, kardeşlik olmaz. Sebebini açıklamaya çalıştık. İşler kızışır da “Vur, kır, parçala; bu maçı kazan!” noktasına varırsa hakem görevini yapar. Yapmadığı takdirde ortaya çıkacak sevimsiz durumlar, aşırı dostlukla ortaya çıkacak tatsız menüden daha kötü değildir.