Cruyff’un ölümünün beni diğer bazılarından daha fazla üzdüğünü yazdım. Neden? Futbol dünyasına vereceğini vermemiş miydi? Futbolda farklı bir çığır açmamış mıydı? Hepsi doğru. Fakat nedense ben en büyük eseri olan Barcelona’nın başı dara düşerse O’nun bir yerlerden çıkıp geleceğini ve durumu düzelteceğini umuyordum. İnsani bir zaaf işte.
Bir kez bile yüz yüze tanışmadığınız, hatta canlı olarak hiç görmediğiniz bazı insanlar vardır, hayatınızda çok önemli yer tutarlar. Gün gelir, hak vaki olur, bu kişiler ebedi âleme göçerler. Tabii üzülürsünüz. Hayatınızın önemli bir parçasını yanlarında alıp götürmüşler gibi gelir size.
Hayatımın bir döneminde fark ettim ki, bunlardan bazılarına diğer bazılarından daha fazla üzülüyorum. Nedenini düşündüğümde şöyle bir sonuca vardım: Daha az üzüldüklerim zaten bize vereceklerini vermişlerdi, o verdikleri hep bizimle kalacaktı. Yanlarında götürmemişlerdi yani. Mesela Adile Naşit, Kemal Sunal, Neşet Ertaş, Müslüm Gürses bunlardan birkaçıydı.
Johan Cruyff ise diğer tarafta kalıyordu, yani ölümüyle beni ziyadesiyle üzenlerden… Çocukluğum, gençliğim ve orta yaşım… Futbolseverliğimin her döneminde, her anında o vardı. Yaşım müsait olmadığı için futbola başladığı dönemleri, doğal olarak Ajax ile kazandığı başarıları hatırlamıyorum. Henüz televizyon gelmediği için 1974 Dünya Kupası’nda Hollanda milli takımıyla oynadıkları futbola da yetişemedim. Fakat sonradan gerek o turnuva gerekse hemen akabinde transfer olduğu Barcelona formasıyla deplasmanda Real Madrid’i 5-0 yendikleri maç hakkında çok fazla şey okudum, izledim ve öğrendim. O dönem dünyada hâkim olan futbol ikliminde bu skor akıllara durgunluk verecek bir olaydı. Günümüzde yine Barcelona’nın aynı sahada Real Madrid’i 6-2, Almanya milli takımının da Brezilya’yı kendi evinde 7-1 yenmesi bile o kadar büyük ve sarsıcı bir hadise sayılmazdı. Hatta o zaman ülkenin başında olan ve tabii ki Real Madrid taraftarı olan diktatör Franco’nun birkaç ay sonra ölmesinin sebeplerinden biri olarak gösterilir bu ağır hezimet.
Barcelona o zaman da büyük bir kulüptü ama bugünkü halinden çok farklıydı. Ünlü ve pahalı futbolcuları transfer eden, kadroda gerekli ve yeterli uyum sağlanabilirse ara sıra başarılı olan istikrarsız bir takımdı. Cruyff’un futbolculuğu döneminde de bu durum değişmedi, esasında kendisinin Barcelona’ya alınması da bu transfer politikasının bir parçasıydı. Tabii o zamanlar kimse bu nevi şahsına münhasır Hollandalı’nın ileride hem Barcelona kulübünü hem de hâkim futbol anlayışını kökünden değiştireceğini bilemezdi.
Hikâyeyi uzatmayalım. Barcelona’dan sonra başka takımlarda oynadı. 1984’te aktif futbol hayatına nokta koydu. 1988’de Katalan ekibinden teknik direktörlük teklifi gelince kabul etti. Bu Barcelona için radikal bir karardı, çünkü o döneme kadar hep yaşını başını almış, kariyerini ispatlamış teknik adamlar görev yapmıştı orada. Cruyff ise futbolu birkaç yıl önce bırakmış, henüz hiçbir ciddi başarı kazanamamış 41 yaşında bir teknik adamdı.
Ancak çok geçmeden Johan Cruyff farkı kendini göstermeye başladı. Barcelona derlendi, toparlandı, hem kendi liginde hem Avrupa’da arka arkaya kupalar kazandı. Çok daha önemlisi, artık Barcelona’nın bir gerçek anlamda bir altyapısı vardı ve hemen değilse bile yıllar sonra belki de en başarılı futbolunu oynadığı bir maçta 11 futbolcu da o altyapının ürünlerinden oluşacaktı.
Yukarıda Cruyff’un ölümünün beni diğer bazılarından daha fazla üzdüğünü yazdım. Neden? Futbol dünyasına vereceğini vermemiş miydi? Futbolda farklı bir çığır açmamış mıydı? Hepsi doğru. Fakat nedense ben en büyük eseri olan Barcelona’nın başı dara düşerse O’nun bir yerlerden çıkıp geleceğini ve durumu düzelteceğini umuyordum. İnsani bir zaaf işte.
Ölüm haberi geldiğinde, ölüm sebebi olan akciğer kanserine gönderme yapılarak kendisinin “Doktorlar sigarayı bırakmazsan futbol oynayamazsın dediler. Ben de futbolu bıraktım” sözü her yerde yazılıp söylenmeye başlandı. Hâlbuki bu sözün devamı da vardı ve şöyleydi. “Daha sonra da sigarayı bırakmazsan ölürsün dediler. Ben de sigarayı bıraktım.”
Çok farklı, çok sıra dışı bir adamdı. Toprağı bol olsun, dinince dinlensin.