
Sen harbiden mübareksin. E doğum günün de kutlu olsun tabii ki. Fakat popüler manadaysa; hiçbir zaman... Çünkü doğmadın. Hatta iyi ki doğmadın da... Bu yüzden dileyebilirim ki; ölüm günün kutlu olsun!
nsandaki varoluşsal ıstırabın tamamı, gerçekte var olmaktan ziyade yok oluşa dair endişelerden kaynaklanır. Eninde sonunda yok olmaktan, kaybolmaktan, telef olmaktan... İnsanın ömrü, önce kaygıya sonra müzmin kedere dönüşen bu korkudan kurtulmaya çalışmakla geçer. Çözüm yolunda dünyaya çivi çakmak kesmez onu; çivi gibi çakılı kalmayı da ister bu yerde… Dünyaya ne kadar sıkı sarılırsa, ayrılığın o kadar gecikeceğine inanır.
İşbu nedenle üretmek ister ve yaşam enerjisiyle dolar insan; bâki olmak uğruna... Durmadan üretir, ölene kadar... Ölümüne ürettikçe, yaşama ihtimalinin de arttığını düşünür. Ve ürünü olan her şey, ‘kesintisiz yaşama’ya ilişkin tasarılarından kaynaklanır.
Gönül vermek-almak, sevip sevilmek, yazı yazmak, kitap basmak, çocuk sahibi olmak, vasiyet etmek, intikam gütmek, intihar etmek, şöhret olmak; bunların hepsi müstakbel ölümden sonra da, dünya üzerinde kalıntılar bırakmaya dönük gayretlerdir. Bu uğurda cinsellik ve üreme, başlı başına bir anlam ifade etmez. Bu iki kavram, yaşam enerjisinin kaynağı değil şubeleridir. Yani ‘yarına kalma’ çabasının tezahürlerindendir en fazla… Bu çabaysa, filvaki kötü bir haslet değildir.
Fakat diğer yandan insanda mündemiç olan bu bekâ arzusu, istismar edilmeye müsait bir hususiyettir. Örneğin kozmetik sektörü, estetik cerrahi, cinsellik satan her türlü tezgâh insana, fizyolojisindeki yıpranmaları gidereceğini vaat etmekteyken; bankalar, sigorta kurumları, kantar kantar altınlar da, “ekonomik zırhlar olarak seni her türlü yokluktan, yok oluştan kurtaracağız” söylemiyle genç kızları ve erkekleri kandırmaktadır. Kapitalist devran böyle dönmekte…
Bu gibi telkinlerle alttan alta ölümden kurtarılacağına inandırılan birey, ölümden sonrasını düşünmekten geri kalıyor. Oysa ecel, vücudun genç görünmesine kanarak geri sekecek bir durum değil… Ölümün, yaşlılıkla eşanlamlı gibi kullanılarak gençlerin gündeminden çıkarılması Azrail’i bağlamaz; bu melek, zaman zaman gençleri de ziyaret etmektedir.
Konuya paralel olarak: Sevgililer günü, doğum günü gibi adlandırmalarla belli zaman dilimlerine özel anlamlar yüklenmesi de; insandaki zamanı dondurma, anı sabitleme, eskimeme, dünyada bâki kalma, ölümsüzlük şeklindeki sapkın hayallere hitap etmektedir. Dini bayramlardan yahut mübarek günlerden hem amacı hem de yapısı itibariyle farklı olan bu kutlu(!) günlerin; insanların birbirine yakınlaşmasını sağlamak, hatırla(n)mak, hediyeleşmek babından faydalı yönleri olsa da, genel itibariyle zararlıdırlar.
Sevgililer gününün, kapitalist devlerin salyalarını akıtan, küresel çapta milli ve dini bir bayram olduğunu zaten bilmeyenimiz yoktur. . O gün değil de bir sonraki ay hediye almak bile, şanlı bir eylemdir! Bu noktada müttefikiz, itilaf ettiğimizi düşündüğüm husus şu: “Peki, neden doğum gününü de aynı minvalde değerlendiriyorsun?”
Efendim, doğum günü kutlamalarının artık bir vefa ölçütü olması durumu zaten komik olmayan bir trajedidir. Face’ten aldığı muhtırayla doğum günümüzü kutlayan, bir yıldır habersiz olduğumuz arkadaş vefalıyken; doğum günümüzü unutan dostumuz için vefa bir semt ismi… Ne âlâ dünya! Ama bu çok da önemli değil. Doğum gününün esas tehlikesi, fizikî doğum mucizemizin bir yıllık bir süre zarfında hatırlanmayarak; yalnızca 24 saatlik bir zaman dilimine hapsedilmesi… Üstelik aslî manada henüz doğmamış olmamıza rağmen, her yıl yeniden doğumun kutlanması… Kutlandıkça kutsanması… Doğum gününde ölümü hatırlatanların, ekşi suratlarca yadırganması… Seküler ayinlerdeki “iyi ki doğdun”un, dinin emrettiği “iyi bir şekilde öl”e yönelik bir protesto olması ve onu unutturmayı amaçlaması… Biyolojik doğuma vurgu yaparken, fizyolojik ölümün ve manevi doğumun atlanması… Hâlbuki bedenimiz, kâinat adlı yenidoğan ünitesinde ve ismi dünya olan küvezde soluklanmakta hâlâ…
Bu nedenle sana diyeceklerim var kardeşim! Sen harbiden mübareksin. E doğum günün de kutlu olsun tabii ki. Fakat popüler manadaysa; hiçbir zaman... Çünkü doğmadın. Hatta iyi ki doğmadın da... Bu yüzden dileyebilirim ki; ölüm günün kutlu olsun!
Farkındasın, çok fırsatlar sunuyor sana doğmamışlık... Fırsat: Af… Hem zaten tükenmez kalemden bahsedilir de niçin tükenmez silgiden söz edilmez; Allah’ın elinde tuttuğu…