Çürük kitaplar var tezgâhlarda... Kabuğu alımlı fakat içini açıp baktığınızda kurtçukların özel mülkiyetine girmiş oluyorsunuz... Hastalıklı kitaplardan sağlıklı düşünceler doğmaz!
En büyük yaramız, bizi kanatmadığı müddetçe dikenlere kayıtsız kalmamızdır. Sele kapılana kadar, yüzme öğrenmeye gerek duymuyoruz. Oysa ideolojik emperyalizm hırçın dalgalardan oluşur ve er geç her ülkenin kültürel sahiline uğrayacaktır. Bu nedenle vurdumduyar olmalıyız.
Kötülükler karşısında pasif kalmak, iyiliklere posta koymaktır. Susmak, zulüm stadyumunda ‘vi ay pi’ tribününe kombine satın almaktır!
Kutsal olarak adlandırdığımız diğer şeylerle de göz hizasına gelmeliyiz artık. Onların kutlu oluşlarının bilincindeyiz. Fakat aslolan şey, beyin duvarımızda asılı duran ve paslanayazmış hakikati hayatımıza uygulamaktır. Kur’an okuduğumuzda, cd-çalardan bir farkımız olmalı muhakkak!
Yayım dünyasında bir Çernobil yaşanıyor. Kanser hücreleri mayoz bölünmeyle hızla çoğalıyor. Elif Şafak tasavvuf ambalajına sardığı ‘Aşk’ında, Hz. Şems ve Kimya’nın mahrem odasına giriyor. Hem de 300 bin kişiyle birlikte... Oda içinde tasvirler yaparak, kâğıttan perdesine erotizmi yansıtıyor. ‘İyi seyirler’... Dücane Cündioğlu’nun kulakları çınlasın!
“Best-seller” adı altında sunulan basit kitaplar, sular seller gibi kapışılıyor. Bir yandan kitap sayısı anormal şekilde artarken diğer yandan millete zehir enjekte eden yazarlar beliriyor. Yüzyıllar boyunca toplumlara mihmandarlık yapan kitaplar, günümüzde yolcuya adresi yanlış tarif eden haylaz çocuğu çağrıştırıyor.
Kimi yayınevleri, kapısına çaput bağlanmış çağdaş türbelerdir. Bu plaza-türbeleri, ziyaretçileri sahipsiz bırakmaz. Buranın patronları, sattıkları mallara müşteri bulmakta zorlanmazlar. Çöplük lordlarına ait olan bu tarz merdivenaltı işletmelerde, olağanüstü yalanları, insanaltı ideolojilere sarıp sarmalayarak yaşayan ‘gölge insanlar’ barınmaktadır.
Dahası fildişi kulelerden ceylan derisi jiplere taşınmış gece-kondu benlikler de, gözümüzün önünde artık. Kitap dünyasına her gün kovalarla atık dökülüyor. Gazete köşelerinde küflenmiş çığlıklarını ve okey muhabbetine eşdeğer sığ tespitlerini, bir süre sonra kitaplaştırıyorlar.
Posa kelimelerini, ceset cümlelerini düşünsel dünyanın naif bahçesine atıyorlar. Omuzdan yukarısına hitap etmeyen güdük önerilerini de çözüm için değil çözüme kördüğüm atmak amacıyla sunuyorlar. Para kazanmak, dinlerinin amentüsü... Tüm ritüellerini bu amaçla yapıyorlar.
Çürük kitaplar var tezgâhlarda... Kabuğu alımlı fakat içini açıp baktığınızda kurtçukların özel mülkiyetine girmiş oluyorsunuz... Hastalıklı kitaplardan sağlıklı düşünceler doğmaz!
Üniversite hocalarından bazısı, yalnızca yakın çevresinin okumaya değer bulacağı kopyala-yapıştır şeklindeki kitaplarını, öğrencilere zorla aldırarak katarsis sağlıyor. ‘İşe yarıyorum’ psikolojisiyle, silikon varoluşuna anlam katıyor.
Tebellür eden yozlaştırma temayülleri, kanun olmuş bir deneyin tekrarından ibarettir aslında. “Pörsümez bir düşünce kökün yoksa düşmanının dayanaklarına dinamit koy!”
Birkaç yüzyıldır gelişmeler gösterdi ki, kitaplar aracılığıyla yeryüzündeki yapılanmalar kolayca değiştirilebilir. Örneğin Hitler, Alman ırkının üstünlüğünü işlediği ‘Kavgam’ adlı kitabını evlenen her Alman çiftine takdim ederek, kuracağı binayı bir kitap üzerine temellendirmiştir.
Allahsızların kutsal kitabı olarak adlandırılan ‘Akıl Çağı’, ateizm müminlerince huşu içinde okunageldi şimdiye kadar. Ve Thomas Paine... ‘Sağduyu’ isimli eserinin satır aralarında, vatanını İngiltere’den bağımsız olarak tasavvur ettiğinde ve Amerika Birleşik Devletleri ismini zikrettiğinde kendisine gülen çok olmuştur şüphesiz...
Günümüzde görsel unsurlar popüler olsa bile yazınsal ürünlerin önemi hiçbir zaman azalmaz. Ülkenin terakkisinde kriko işlevi görür şifalı fikirler…
Ve tabii ki zihnin büyüdüğü rahim olan kitaplar... Onlar, terakki yolundaki kutlu bineklerdir. Ama Cemil Meriç “Ben kitaba tapmıyorum, içerisindeki Tanrı çekiyor beni” diyerek, kitap fetişizminin karşısında saf tutmuştur.
Vagon insanlar, hangi lokomotif tarafından nereye sürüklendiklerini kestiremiyorlar. Bir şeylerin ters gittiğini görüyorlar ama itiraz etmiyorlar. Çünkü kendileri hakkındaki kaygıları, biyolojik bilimleri ve dünyevi ilimleri aşamıyor.
Halis düşünceler kitap haline geldiğindeyse göletler oluşuyor, göletlerin bir araya gelmesiyle göller ve sonunda denizler... Hedef, okyanus ötesine varmak... İşte bu bağlamda ufukta vahyin silueti beliriyor... Düşünsel tıkanıklığı by-pas eden Müslüman hekimler yetişiyor.
Bir okun süzülmesi gibiyiz, ya yükseleceğiz ya düşeceğiz. Üçüncü bir yol yok! Durduğumuz an düşüşe geçmişiz demektir.
Tekrar iki yüz yıl daha kaybetmemek için... Malcolm’dan tevarüs eden nefesi oksijensiz bırakma!.. ‘Sesini yükselt!’ Bağırmadan konuş, susmadan asaletini koru!
‘Sevmek için mücadele et!’ Yılların davasının, paraya nasıl tahvil edildiğini gör! Susma ama boş da konuşma, eyleme giriş... En azından ‘Terle!’
Ey ‘Allah’ın kulu’, hiç değilse bunlardan birisini yap! Selametle...