Parkur; halter, güreş, karate, wing zui, tekvando gibi salon sporlarından değil. Direk hayata uygulanabilen, organik bir sportif faaliyet..
Parkur, kısa bir geçmişi olmasına rağmen dünya çapında hızla gelişen bir spor dalı. Kas gücü isteyen, atletizmi estetikle buluşturan bir faaliyet. A noktasından B noktasına, en çabuk ulaşma yöntemi olarak tanımlanıyor. Amerika’dan Gazze’ye kadar uzanan geniş bir yelpazede, binlerce parkur sporunu icra eden binlerce genç var.
Parkurcu gençleri tehlikeli noktalardan geçerken, araçların üzerinden zıplarken, ters ve düz takla atarken, yüksek yerlerden atlarken, cami kubbelerine çıkarken, çatılarda ve bina tepelerinde koşarken görebilirsiniz.
Lunaparka gitmek gibi pasif ve donuk bir eğlence değil parkur. Bu spor sayesinde hem sağlıklı bir vücuda sahip oluyor gençler, hem de kendilerini ateşe çağıran modern gailelerden uzaklaşmış oluyorlar.
Ülkemizin birçok şehrinde parkurcu genç var. İstanbul’daysa sayıları elli civarında... Ama bu toplam rakam, genelde 4-5 kişilik gruplar halinde takılıyorlar. Buluşma günlerinde sekiz-on saat koşuyorlar, hoplayıp-zıplıyorlar. Enerjileri bitmiyor, tükenmiyor. En büyük sıkıntıları, yaptıkları faaliyetin boş-beleş bir eylem olarak görülmesi… Hatta insanların parkurcu gençleri, neredeyse hippilerle-züppelerle aynı muameleye tabi tutmasından muzdaripler.
Ben de İstanbullu parkurcu gençlerden bir örneklem aldım. Dört kişilik bir gruba ulaştım ve 18’li yaşlardaki bu gençlerden, yaptıkları sporla ilgili bilgi edindim. İsimleri Talha, Ali, Osman ve Ahmet.
Şehirlerin Bazı Merkezlerinde Parkur Pisti Kurulmalı!
Parkurcular, parkur pisti gibi imkânlara sahip olmadıkları için hazır yerlerde yani park ve bahçelerde çalışabiliyorlar. Toplumdakilerden çok farklı bir uğraş üzerinden oluşmuş, sıkı bir bağ var aralarında.
Sigara-içki içmiyorlar. Bu sporun yorucu ve doyurucu bir branş olması hasebiyle, gözleri başka şey görmüyor. Yaşıtları kız peşinde koşarken, cinsel güdülerinin güdümünde sürüklenirken, onlar enerjilerini böyle bir alana hasretmişler. Çöp atacakken bile, ters taklayla çöpü konteynıra fırlatma ihtiyacı hissedebiliyorlar. Veya bir parkurcuyu oturma odasındaki koltuğa, tavandan inerken görebilirsiniz.
Parkur, artık yaşamlarının bir parçası olmuş. Bir hobi değil hayat tarzı haline gelmiş onlar için. Psikolojideki kendini gerçekleştirmenin fizyolojideki karşılığı parkur. Bağlısına bedensel bir özgüven kazandırıyor ve vücudunun sınırlarını keşfetme şansı tanıyor.
Söyleştiğim gençlerden Talha’nın bazı ifadeleri çok ilginç; “Allah, insanı bedenen de en üstün, en güçlü canlı olarak yaratmıştır. Dini literatürde ‘en üstün varlık insandır’ denince, insanın yalnızca zihinsel olarak en üst basamakta olduğu şeklinde eksik bir algı oluşuyor. Hâlbuki bedenen de en üstün biziz.”
Yaratan kullarına zihinsel olarak potansiyel enerji vermekle kalmamış, bedensel olarak da bu yetileri insanda mündemiç kılmış. Örneğin aslan en güçlü hayvan olarak bilinir hatta ormanların kralının aslan olduğu söylenir. Hâlbuki bir âdemoğlu on yaşından itibaren sağlıklı beslenerek, spor yaparak ve vücut çalışarak 30-35 yaşına ulaşırsa; bir aslanın kuvvetini geçebilecek kadar güce sahip olabiliyor.
Parkur, salon sporu değildir!
Parkur; halter, güreş, karate, wing zui, tekvando gibi salon sporlarından değil. Direk hayata uygulanabilen, organik bir sportif faaliyet... Bu hareketleri yapabilmek, yüksek bir yerden atlama veya düşme durumlarında hasarsız kurtuluş için de büyük avantaj sağlıyor. Meselâ alanında yetkin bir parkurcu bir binanın 3. veya 4. katından atladığında, özel yöntemlerle bu atlayıştan zarar görmemeyi başarabiliyor. İnsanla aynı ağırlığa sahip olan başka hiçbir canlı, böylesine bir yükseklikten yara almadan kurtulamaz. İşte bu Allah’ın, insanlara bahşettiği fizyolojik lütuflardan yalnızca birisidir.
Ayrıca noter onaylı dünya Body Building birincisinin baldırlarıyla kaldırdığı ağırlık, bir ton 24 kg. Bunu bu kütlede yapabilen canlılar sınırlı sayıda... Bir örnek daha verecek olursam; 3 -4 metrelik duvara kullandığı teknik sayesinde hızla çıkıveren parkurcunun bu düz duvar tırmanışını ne maymun yapabilir ne de başka bir hayvan.
Ata sporundan başka sporlar da var
On yıllardır yalnızca ata sporumuz olan güreş teşvik ediliyor ve sadece bu sahada başarı kazanabiliyoruz. Güreşi önemsemediğimden veya küçümsediğimden değil tabii ki ama artık başka sporlar da yapmalıyız. Değişik sahalarda sportif faaliyet yapan yeni nesli desteklemeliyiz. Hem gençliği nefsanî ve malayani uğraşlardan uzak tutmak için hem de dini ve milli bir vecibe olarak bunu gerçekleştirmeliyiz. Zira Peygamberimizin, ümmetine ok atma, ata binme, yüzme gibi sporları öğrenmelerini tavsiye ettiğini biliyoruz.