Umut verme eylemini kötü niyetli bir şekilde, muhatabını direkt olarak duygusal ve fiziksel açıdan istismar etme amacıyla yapanlar da vardır. Ancak bu metin, böyle bir canlının davranışını incelemeyi gerekli görmemektedir.
İki insan arasındaki iletişimde, sözel ifadelerin yanı sıra ortaya konulan tutum ve davranışlar da anlam yüklüdür. Kişinin karşısındaki bireye özenli davranması, ihtiyacı olduğunda destekçisi olması ve onu düşündüğünü vurgulayan eylemler yapması; doğal olarak cinsiyet fark etmeksizin muhatabında olumlu duygular uyandırır. Nitelikli ve sağlıklı iletişim kurmak açısından, bu son derece yararlı bir durumdur.
Ancak toplumsal bir gerçekliktir ki; hemcinsimize gösterdiğimiz bazı davranış biçimlerini, karşı cinsten bir tanıdığımıza karşı sergileyemeyiz. Konuşmamıza, hareketlerimize, esprilerimize ve bahsettiğimiz konulara dikkat ederiz. Bu durum bizi, karşı cinsi dünya dışından bir varlık gibi görmek veya onunla hiç konuşmamak gibi bir aşırılığa götürmez. Tam aksine ölçülü, seviyeli ve özenli bir insan olmamızı sağlar.
Bu bağlamda muhatabımız olan birey karşı cinstense, hem iletişim kuranın yaklaşım tarzı daha nazikleşmekte hem de iletişim kurulan kişide oluşan pozitif duygular biçim değiştirebilmektedir. Normalde oluşan olumlu duygular; muhatabın açıklamalarının verimli olması, gerginlik veren bir insan olmaması, güvenilir ve kişilikli bir insan olması şeklindedir. Ancak her iki taraf da, farklı anlamlar yüklenebilecek şekilde yaklaşım sergiliyorsa ve psikolojik gereksinimler taşıyorsa; kişilerde ortaya çıkan duyguların formatı değişiklik gösterebilmektedir. Yaklaşım tarzı ve kurulan iletişim biçimi net değilse; özellikle evlenmeyi düşünen ve “doğru insanı” arayan kişiler, çift taraflı olarak bu konuda yıpranabilirler.
Oldukça anlayışlı, kolay sinirlenmeyen, sorumluluk sahibi, dava ehli; sıcak, hoşgörülü ve samimi davranan, birlikte hizmet üretmenin yanı sıra kişilik olarak da son derece hanımefendi veya beyefendi olan bir muhatap; kazanç durumu ve yaş dönemi açısından evlenme çağına gelmiş karşı cinsten muhatabında bir süre sonra “acaba”lar oluşturabilmektedir. Acaba sevdiği veya düşündüğü biri var mı, acaba böyle davranması sadece bana özel mi, acaba hizmet çalışmaları yürütmek için bir araya gelmişken benim bunları düşünmem manevi gazabı celbeder mi, acaba kötü mü düşünüyorum, acaba masumane ve güzel mi düşünüyorum, acaba evleneceğim insan olabilir mi, acaba beni seviyor mu, acaba beni sevmiyorsa bile ilerde sever mi, gibi... Üniversitelerin dördüncü sınıfına gelindiğinde veya mezuniyet sonrasında, bu duygu durumu daha fazla yaşanabilmektedir. Kişi bekârsa, yakın gördüğü birisini eş adayı olarak düşünmesi ahlaki, toplumsal ve dini açıdan makul bir durumdur. Bu nedenle, bu düşüncelerin oluşması bir dereceye kadar normaldir. Ki birçok aile de, belli bir işi/çalışmayı/hizmeti yapmak için bir araya gelinmesi ve ardından oluşan ülfet sonucunda kurulmuştur. Ya da kurulmamıştır.
Format değiştiren iletişim, iki tarafın da net olarak duygusunu ifade etmesi sonucu olumlu ya da olumsuz olarak sonuçlanarak, probleme dönüşmeden çözüme kavuşabilir. Sorun oluşturan durum ise her iki tarafın veya taraflardan birinin belirsizliği sürdürmesidir. Adeta vurkaç taktiği gibi, kişi duygusal olarak muhatabına bir süre yakınlaşır yakınlaşır; ardından benim duygularım senin sandığın gibi değil diyerek uzaklaşır. Daha acı olanı, bu durum bir iki kez olmaz, kısır döngü halinde aylarca hatta yıllarca devam edebilir. Bu şekilde 7-8 yıl iletişim hâlinde kalıp, herhangi iki insan gibi de konuşmayan ancak konu netleşmeye ve ciddiye binmeye yüz tuttuğunda hemen kaçınan birçok insan var.
İşte bu davranış, karşısındaki kişiye boş yere umut vermektir. Boş yere umutlandırmak bir vebaldir ve hem umut edeni hem umut vereni yıpratan bir süreçtir. Belirsizliğe hizmet eden taraf, iyi niyetli olsa bile gaflet içindedir ya da kötü niyetli davranarak bu durumun sürüncemede kalmasını içten içe istiyor olabilir.
Adeta vurkaç taktiği gibi, kişi duygusal olarak muhatabına bir süre yakınlaşır yakınlaşır; ardından benim duygularım senin sandığın gibi değil diyerek uzaklaşır. Daha acı olanı, bu durum bir iki kez olmaz, kısır döngü halinde aylarca hatta yıllarca devam edebilir.
İnsan hata yapabilir ama bazı hatalar yapılmamalıdır. Çünkü telafisi olmayan durumlar yaşanabilmektedir. Bu anlamda kişi iyi niyetli olabilir fakat yine de yaptığı ve yapabileceği yanlışların farkına varmak durumundadır. Örneğin kişi eğer özüne ilişkin değersizlik hissi yaşıyorsa, “beni kimse sevmez” diyorsa, kendisine saygı duyulmadığını ve sevilmeyi hak etmediğini düşünüyorsa; varoluşunun kabul edilmesi için karşı cinsten biri tarafından sevilmeye lâyık olduğunun onaylanmasını ister. Böyle bir imkânla karşılaştığında; bilinçli ya da bilinçsiz olarak muhatabının kalbini ısıtacak sözler söyler, ona kendini özel hissettirecek süprizler yapar. Bazı insanlar bunu öylesine ustalıkla ve yeri-zamanı gelince yapar ki, son derece temkinli muhataplar bile erir gider. Bu davranışlar sonucunda, karşısındakini kendisine bağlar ya da âşık eder. Artık muhatabı onun ağzından çıkan her kelimeyi, bir mücevher gibi gönlüne takmaktadır. Gözleri gözlerine değdiğinde, muhatabının ellerinden kıvılcım çıkmaktadır. Tek taraflı olarak yoğun bir sevgi oluştuktan sonra, kişi sudan sebeplerle çeker, gider.
Böyle davranan kişi, kendisini tanımamaktadır. Kendisiyle tanışmamaktadır. Ne istediğini, niye istediğini, istemediğini neden istemediğini bilmemektedir. Çünkü en önce, kendi nazarında değerli değildir. Üstelik değersizlik hissinden dolayı, bir kez “sevilmesi” ona yeterli gelmez. Birkaç kez belki de bir ömür boyu, sevilmeye değer bir insan olup olmadığını test edebilir. Yani sonu olmayacağını bile bile, farklı kişilerle birçok kez duygusal ilişki kurabilir ve bu ilişkiyi ilerletir. Âdeta şube açar gibi, birçok farklı kalbe umut tohumu atar. Sevildiğinden iyice emin olduktan sonra, “yanılmışım, o gözle bakmamıştım, sen çok iyi bir insansın ve ben sana lâyık değilim” gibi zırvalıklarla muhatabını orada bırakır, uzaklaşır. Çünkü bunca zaman o kadar mesaj veren birisi için, ayrılığa dair bundan sonra diyebilecek mantıklı bir şey olamaz. Özür dileyecek yüzü de kendinde bulamaz.
Bu şekilde, kendi patolojik davranışı nedeniyle, birçok insanı yıpratır. Sonunda kendisi de yıpranmıştır. Mutlu değildir, tükenmiştir. Ne gerçek bir yakın ilişki kurmaya cesareti kalmıştır ne de sorumluluk alıp evlenmeye dermanı... Çünkü gönül meselesi son derece hassas ve ince bir iştir. Skorborda yazılan sayısal istatistikler, çevresindekilere olduğu gibi kişinin kendisine de yıkım getirir.
Bu doğrultuda, boş yere umut vermemek veya umuda kapılmamak için; kız ya da erkek olsun bireyin “evde kalırım” baskısını üzerinde hissetmemesi gerekir. Birçok kalp kırıklığı “bu insanı kaçırırsam daha iyisini bulamam, evleneceğim insanı şimdi seçeyim, sonraya bırakmayayım” biçimindeki endişelerin tetiklediği düşüncelerden kaynaklanmaktadır. Her insanın; dış görünüşünün, konuşma şeklinin, jest-mimiklerinin ve sergilediği yaklaşım tarzının bir bütün hâline gelerek inşa ettiği bir cemâl sıfatı vardır. Kişideki cemâl sıfatını kim keşfeder, ne zaman fark eder; tam olarak bilinmeyebilir. Bu elektriğin, kimin gözünü aydınlatacağını kişinin kendisi bile bilemez. Bu nedenle diğer insanların ‘çok güzel’ dediği bir kişi, yine diğer insanların çok çirkin dediği birisini sevebilmekte; onunla evlenebilmektedir. Bu bağlamda kişinin, fiziksel veya davranışsal özellikleri nedeniyle endişe etmesine gerek yoktur. Israrcı olmasına ve acele etmesine de...
Umut verme eylemini kötü niyetli bir şekilde, muhatabını direkt olarak duygusal ve fiziksel açıdan istismar etme amacıyla yapanlar da vardır. Ancak bu metin, böyle bir canlının davranışını incelemeyi gerekli görmemektedir.