Adımız GENÇ. Aylık olarak çıkan bir alan dergisiyiz. Genç olan herkese ulaşmak istiyoruz. Ama bizim gençten anladığımız biyolojik tasnifin biraz ötesinde. Biz genç dendiğinde, yüreğindeki gücün farkında olan, yüreği genç olanı anlıyoruz. Ümidini kaybetmemiş, gözlerindeki ışıltıyı hep korumuş, biraz muzip, biraz öfkeli, biraz muhalif, biraz ele avuca sığmaz, ama hep heyecanlı, hep dertli, yüreği kocaman, göğsünün orta yerinde atom reaktöründen daha muazzam bir güç taşıdığının farkında ve dahası bunun derdine düşmüş olan herkes genç ve bizden… Bizden ve bizim de kendisinden olduğumuz…
Biz kimiz? Kendi adına konuşmaya hevesli gençleriz. İnsanların konuştukça birbirlerinden uzaklaştıkları bir zamanda söz söylemenin de, sözün sorumluluğunu yüklenmenin de zor olduğunun farkındayız. Ama serde gençlik var ya, bu işe bir kere girmişiz. Girip de “Gençlik, gençlerin problemleri ve hedefleri, boşluktaki gençlik, vah gençliğim” gibi gerçekten hepimizi sıkacak, dile pelesenk, gönle sıklet veren konular işleyecek değiliz. Ama tam da bu sözlerle işaret edilmek istenen sıkıntıları da atlamayacağız. Yapmak istediğimiz, gündeme, konuşulana ve hayata dair bir genç duruş ortaya koyabilmek. Gençler adına deyip de onların uzağından yapılan konuşmalara iltifat etmeyeceğiz. Herkes kendi adına konuşmalı. Biz de kendi adımıza konuşacağız.
Ne konuşacağız peki? Bizim, gönlümüzü sürekli genç tutmak, daha da önemlisi ebedi gençliğe ulaşmak gibi bir derdimiz var. Varsa farkımız bu. Bir de şu olabilir: Biz bu derdi seviyoruz. Derdimize “dertdaşlar” arıyor, bir “dert kardeşliği” oluşturmak istiyoruz.
Sınırların genişlediği ama gönüllerin daraldığı bir zamanda yaşıyoruz. Bu zamanda derde talip olanı bulmak kolay değil şüphesiz. Herkesin kısa yoldan rahatlığı ve konforu istediği bir devirde adımızın gündüz vakti elinde fener, “adam arıyorum” diye dolaşan Sinoplu Diyojen’le birlikte anılması işten bile değil. Ama, “herkes” olmaya değil, “kendisi” olmaya talip olanlar için ne gam! Yaratılışındaki muradı arayan, bu muradın izini gece gündüz, dere tepe demeden sürebilecek; gönlünü, onun sahibine takdim için sefere çıkarken “Nereye” diye sormayı bile yakışıksız görenler için bu da bir dert mi sanki?
Dert ne biliyor musunuz?
Ebedi gençliği bulabilmek.
Sürekli genç kalabilmek.
İçimizden sürekli köpürüp gelecek bir fedakarlık ve hasbiliğe sahip olabilmek…
Diğerleri için yaşayabilme ufkunda hiç batmadan sürekli ışıyabilmek…
GENÇ, bu derdin izini sürecek.
Var mısınız beraber yürümeye.
Hadi öyleyse, çünkü biz yola çıktık bile…