Genç yaşlarda yollara düşen ve hayatı boyunca 54’den fazla ülke gezen İbn-i Batuta, seyyahların piri, mürşididir. Hayatı adeta yollarda geçen İbn-i Batuta anlattığı yol hikâyeleriyle bugün de seyyahlara ışık olmaya devam etmektedir. Allah pirimize gani gani rahmet etsin, bizi de yolundan ayırmasın.
4 Şubat 1304 yılında Fas’ın Tanca şehrinde doğan İbn-i Batuta yollara düşmeye karar verdiğinde henüz 21 yaşındadır. Batuta’nın ilk yolculuğundaki hedefi Mekke‘ye varıp hac yapmaktır. Kuzey Afrika kıyılarından kara yoluyla Mısır’ın başkenti Kahire’ye ulaşan Batuta, Nil kıyısından yukarı çıkarak Kızıldeniz’i aşıp Mekke’ye ulaşmak ister. Fakat yukarı Nil bölgesindeki kabilelerin bu sırada isyan halinde olmaları nedeniyle seyyahımız Kahire’ye geri dönmek zorunda kalır. Mekke’ye gidemeyince bu sefer de Bilad-ı Şam’a doğru yola çıkar. Bilad-ı Şam yolculuğu sırasında Kudüs, Beytülahim ve El Halil gibi şehirleri de ziyaret eder. İbn-i Batuta sonunda Medine üzerinden Mekke’ye ulaşır ve hacı olur.
Yollarda bir Müslüman seyyah
Bir kere seyahatin, seyyahlığın tadını alan genç Batuta ülkesine geri dönmek yerine, ulaşabildiği yere kadar gezmeye karar verir. Bir kervana katılarak Mezopotamya sınırına doğru yol alana Batuta, önce Necef’te Hz. Ali’nin kabrini ziyaret eder. Daha sonra Basra yoluyla İsfahan’a, oradan da Şiraz’a geçer. Batuta’nın Şiraz’dan sonraki adresi ise Bağdat’tır. Bağdat’ta İlhanlı devletinin son hükümdarı Ebu Said ile tanışan Batuta, burada bir süre kalır. Bağdat’tan Tebriz’e, Tebriz’den ise ikinci kez hacı olmak için Mekke’ye doğru yol alır. Kutsal topraklarda bir yıl kaldıktan sonraki rotası ise Afrika kıyılarıdır. İbn-i Batuta seyahatnamesinde bu yolculuklarını öyle güzel anlatıyor ki, seyahatnameyi okurken kendinizi bir macera romanının içine düşmüş gibi hissediyorsunuz.
27 yaşında Afrika yolunda
İbn-i Batuta’nın Afrika seyahati bir maceraya atılmak, şimdiye kadar sadece isimlerini duyduğu yerleri bizzat görmek dürtüsüyle başlar. Afrika seyahatine çıktığı yıllardaki yaşı ise 27’dir. Önce Afrika’nın kuzey kesimlerini gezen seyyahımız, daha sonra güneye inerek Etiyopya, Mogadişu, Mombasa, Zanzibar ve Kilva’da birer hafta kalır. Daha sonra Hürmüz Boğazı’nı görmek için tekrar yola çıkar. Dönüşte bir yıl daha Mekke’de kalan Batuta’nın yeni hedefi Hindistan’dır. Yolda kendisine gerekecek tercümanı bulmak için o dönemler Selçukluların yönetiminde bulunan Anadolu’ya gitmeye karar verir. Cenevizlilere ait bir gemiyle Alanya’ya geçen Batuta, buradan da Konya yoluyla Sinop’a kadar gider.
Sultan Ebu İnan Faris’in isteği üzerine şair Muhammed İbn Cüzac’a anılarını anlatmaya başlayan İbn-i Batuta ‘nın seyahatnamesi de böylece ortaya çıkar. İbn-i Batuta Seyahatnamesi 14. Yüzyıl’ı en iyi anlatan kitaplardan biri olarak kabul ediliyor.
Pirimiz İstanbul’da
Karadeniz’i geçtikten sonra da Kırım’ın Kefe limanına ulaşan Batuta, Volga nehrinin yukarısına doğru yol alan bir kervanla Astrakhan şehrine girer. Astrakhan’a vardıklarında dönemin kağanı, hamile olan eşlerinden birinin doğum yapmak için memleketi olan İstanbul’a dönmesine izin verir. Bu seyahatte ona eşlik etmesi için de İbn-i Batuta‘dan yardım ister. İbn-i Batuta 1332 yılında İstanbul’a girer ve bir ay kadar İstanbul’da kalır. Bir ay İstanbul’da kaldıktan sonra Astrakhan üzerinden Hindistan’a gitmek için tekrar yola çıkan İbn-i Batuta, önce Afganistan’a, buradan da Hindistan’a ulaşır. Delhi Sultanı, İbn-i Batuta’yı Mekke’de görmüş olduğu öğrenim ve seyahatlerde elde ettiği deneyimler nedeniyle kadı olarak görevlendirir.
Batuta Çin yolunda
Kısa bir süre kadılık yaptıktan sonra Delhi Sultanı Batuta’ya bu sefer de isterse kendi vekili olarak Çin’e gidebileceğini söyler. Bu teklifi hemen kabul eden Batuta ‘nın amacı yeni diyarlar görmektir. İbn-i Batuta Çin’e ulaşmak için yola çıkar. Batuta’nın içinde bulunduğu kervan yolda kimi zaman eşkıyaların, kimi zaman da korsanların saldırısına uğrar. Yolda başına gelen olumsuzluklardan dolayı Maldiv adalarına sığınmak zorunda kalan İbn-i Batuta ada halkının isteği üzerine burada yargıçlık yapmaya başlar. Maldiv adalarında evlilik yapan Batuta uzun bir süre adada kalır. Fakat yol aşkı Batuta‘nın yerleşik hayata geçmesine yine izin vermez. Bir Çin gemisine binerek Çitatong, Sumatra ve Vietnam üzerinden Fujian eyaletindeki Quanzhou şehrine, buradan da kuzeye giderek Şanghay yakınlarındaki Hangzhou’ya ulaşır. Fas’a dönme vakti İbn-i Batuta artık doğduğu topraklara, Fas’a doğru yol almaya başlar. Şam üzerinden hac yoluyla Mekke’ye giden Batuta Şam’da babasının ölüm haberini alır. Sardinya’ya uğrayarak Tanca’ya varır ve annesinin de birkaç ay önce vefat etmiş olduğunu öğrenir. Doğum yeri olan Tanca’da uzun süre kalmayan Batuta önce Endülüs ‘e, daha sonra da sırasıyla Valencia ve Granata’ya geçer. Daha sonra tekrar kendi vatanına dönen İbn-i Batuta bir süre Marekeş ‘te kalır. Fakat yollar Batuta’yı yine kendine çeker. Mali’ye gitmeyi kafasına koyan İbn-i Batuta Nijer nehri kıyılarından geçerek Mali’nin başkentine ulaşır. Burada 8 ay kalır ve buradan da Timbuktu‘ya geçer. Timbuktu’da fazla kalmayan Batuta, Mağrip Sultanı’nın ricası üzerine sarayda görev yapmaya başlar ve 1353 yılında Fas’a kesin dönüşünü de yapar.
Yollarda geçen 29 yıl
Sultan Ebu İnan Faris’in isteği üzerine şair Muhammed İbn Cüzac’a anılarını anlatmaya başlayan İbn-i Batuta‘nın seyahatnamesi de böylece ortaya çıkar. İbn-i Batuta Seyahatnamesi 14. Yüzyıl’ı en iyi anlatan kitaplardan biri olarak kabul ediliyor. Yüzyıllar boyunca İslam dünyasında bilinmeyen İbn-i Batuta Seyahatnamesi 19. Yüzyıl’da Batı dillerine çevrildikten sonra Doğu’da da önem kazanmış ve İbn-i Batuta bütün dünyada Doğu’nun en bilinen isimlerinden biri haline gelmiştir. Hayatı boyunca bir çok kez evlilik yapan, hatta gezdiği ülkelerde arkasından nesiller bırakan İbn-i Batuta ayrıca iyi bir mutasavvıf, hakikat peşinde koşan bir derviştir. Hayatı adeta yollarda geçen İbn-i Batuta anlattığı yol hikâyeleriyle bugün de seyyahlara ışık olmaya devam etmektedir. Allah pirimize gani gani rahmet etsin, bizi de yolundan ayırmasın.
Şam Bereket, Anadolu Şefkattir
İbn-i Batuta seyahatnamesinde Anadolu ve Anadolu insanı hakkında şunları söylüyor: "Bilad-i Rum denilen Anadolu, dünyanın en güzel memleketidir. Allah, güzellikleri öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtırken, burada hepsini bir araya getirmiştir. Burada dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı yaşar ve en nefis yemekler pişirilir. Allah’ın yarattıkları içinde en şefkatli olanlar bunlardır ki, bundan ötürü bolluk, bereket Şam’da; şefkat ise Anadolu’dadır." denilmiştir.