Müslümanlar elbette Yunancadan birtakım tercümeler yaptılar. Ancak evvel emirde ifade etmek gerekir ki bu tercümeleri yapma ihtiyacını duyacak ilmi altyapıyı bizzat kendileri oluşturdular.
Abbâsî halifesi Me’mûn, rüyasında beyaz tenli, geniş alınlı, çatık kaşlı birini görür. Halifenin rüyasında gördüğü kişiden ötürü içi heybetle dolar. Kim olduğunu sorar, Aristotales, cevabını alır. Bu cevap karşısında fazlasıyla memnun olan halife “Ey Hakîm sana sorular sorabilir miyim? Der. Aristo da sor der. Halife güzel nedir diye sorar. Aristo: ‘Aklın güzel gördüğüdür’ der. Peki, bundan başka nedir? ‘Şeriatın güzel gördüğüdür’ der. Peki bundan başka nedir der. O da ‘Cumhûr-u nâsın güzel gördüğü şeydir’ diye cevaplar. Sonra ne diye sorunca; ‘Sonrası yok’ der.” İbn Nedîm’in el-Fihrist adlı eserinden aktardığımız bu hikâye, İslam dünyasında felsefenin ve pozitif bilimlerin başlamasının sebebi ve miladı olduğu İslam felsefesi ve bilimi üzerine kalem oynatanlarca iddia edilegelmiştir.
Âdemoğullarının yeryüzünde yapıp ettiklerinin bütünüyle Yunan milletine nispet edilmesi, şüphe yok ki batının modern hurafelerinden biridir.* Buna göre İslam dünyası bir başına düşünce üretmemiş, kadim Yunan felsefe ve bilimini ortaçağ batı dünyasına aktaran bir vesile/aracı rolü üstlenmiştir.
Hakikat şu ki kazın ayağı hiç de onların iddia ettikleri gibi değildir. Zira sistematik düşünceler ancak bir medeniyetin bağlıları tarafından ortaya konabilir. Ve bu bir inşa işidir. Bu inşanın ilk adımı bilgiyi önemseyen ve teşvik eden bir dünya görüşünün söz konusu medeniyette var olmasıdır. İslam için konuşursak, bu dünya görüşü bizzat vahyin rehberliğinde gerçekleşmiştir. Zira Kur’an bilenle bilmeyeni bir tutmaz (Zümer/9), ve Risâletpenâh Efendimiz (s.a.v.) de âlimleri peygamber mirasçısı olarak niteler. (Buhârî, İlm, 10)
İkinci adım ise ilmi, bireysel bir faaliyet olmaktan çıkarıp bir ilim geleneğini kuran ilim erbabının zuhurudur. Hz. Ömer (r.a.), Hz. Ali (r.a.), Abdullah b. Abbas (r.a.), Abdullah b. Mes’ûd (r.a.) gibi pek çok sahâbî, İslami ilimlere bir süreklilik kazandırarak İslam ilim geleneğini inşa eden ilim erbabı olmuşlardır.
Üçüncü adımda, üretilen bilgi önce belli alanlarda öbeklenir, ardından bu bilgi öbekleri bir yöntem çerçevesinde müstakil ilmi disipline dönüşür. İslam’ın ilk asrında ilim kavramı bütün bilgileri kapsayacak şekilde kullanılırken, daha sonra Fıkıf, Hadis, Tefsir, Kelam/Akâid, Tasavvuf/Zühd diye müstakil ilmî disiplinler oluştu.**
Müslümanlar elbette Yunancadan birtakım tercümeler yaptılar. Ancak evvel emirde ifade etmek gerekir ki bu tercümeleri yapma ihtiyacını duyacak ilmi altyapıyı bizzat kendileri oluşturdular. Ve oradan aldıklarını da kendi renklerine boyadılar. Bu mevzuyu güzel bir misalle biraz da biz renklendirelim. Az çok felsefe okuyan herkes Tales’in varlığın aslının su olduğuna kail olduğunu duymuştur. Peki, bu bilgi Müslüman âlim Şehristânî tarafından nasıl çevirilse beğenirsiniz? Şehristânî der ki: “Tales, Allah’ın canlı olan her şeyi sudan yarattığını söyler.”***
İslâmî dünya görüşü bütün bir varlığı kendi anlayışı doğrultusunda anlamlandırır. Ahlaktan mimariye, felsefeden el sanatlarına, edebiyattan iktisada her alanda kendine has sözleri vardır.****
Başkalarından istifade eder, ama kaynağı da belirtir. Nihayi hedefi insanlığın saadet-i dareynidir. (Dünya ahiret mutluluğu)
* Düşüncenin Yunanda doğuşu havasıyla suyuyla izah edilir felsefe kitaplarında. İktisadi buhran içindeki Yunanistan, acaba su ve hava kirliliğinden ötürü mü bu krize çare bulamıyor?
** Alparslan Açıkgenç İslâm Medeniyetinde Bilgi ve Bilim, İSAM yayınları, İstanbul, 2008.
***Şehristânî’nin yaptığı ilk bakışta bilginin tahrifi gibi geliyor. Oysa herkes bilgiyi kendi dünya görüşü içerisinde anlamlandırır. Aydınlanma felsefesinin süzgecinden geçerek bize ulaşan Tales imajının hakiki olduğuna niçin inanalım?
****Bu yazıda Dimitri Gutas’ın Yunanca Düşünce Arapça Kültür adlı eserine ser levhadan bir gönderme yapmayı murat ettik. Doğrusu Gutas, kitabında birçok modern efsaneyi yerle bir ediyor ve bu yönüyle okunmayı fazlasıyla hak ediyor. Ancak eserin adının zihinlerde oluşturduğu imaj hiç de öyle değil.