
Geçtiğimiz ay “Türkünün Ötesi: Neşet Ertaş” başlıklı bir kitap yazan fotoğraf sanatçısı ve araştırmacı-yazar Dursun Çiçek ile türkülerin irfan geleneğimizdeki yerini, önemini ve kitabını konuştuk.
Anadolu halkının türkülerle bu denli irtibat halinde olmasının sebebi nedir, dünyada bunun başka örnekleri var mıdır?
Birinci derecede geleneği ve hafızayı taşıyan bir özelliği var türkülerin. Bence Anadolu insanının türkülere böylesine tutunmasında, onları unutmamasında içinde yaşadığı sosyal değişimin tahrip ediciliğine karşı geliştirdiği bir savunma ve sığınma biçimi var. Hafızası, geleneği ve tarihi olan direnir ancak. Bizim türkülerimiz hayata dairdir. Gerçeklikle ilgilidir. Dolayısıyla bir türküden çığırıldığı dönemin özelliklerini rahatlıkla çıkarabilirsiniz.
Türküler temelde bir geleneğin taşıyıcısıdırlar. Bu anlamda son yüz elli yıllık sekülerleşme ve modernleşme sürecimizde geleneğin unutulmaya yüz tuttuğu alanlarda en önemli derecede türküler direnmiştir. Hatta bilindiği gibi geleneği bertaraf etmede türkü başta olmak üzere genel anlamda Türk Musikisi üzerinden ciddi operasyonlar yapılmasına rağmen, bu alandaki bütün yozlaşmalara rağmen hala türküler hafıza bağlamını muhafaza etmeyi sürdürmektedirler. Tanpınar’ın belirttiği gibi türkülerimiz bizim romanlarımız ve hikayelerimizdir. Dolayısıyla hikayesi olanın hafızası ve tarihi olur. Bu anlamda türküler bizim hafızamıza, geleneğimize, tarihimize dahil olduğu için bugün hala vazifesini yerine getiriyor ve bizi yarına taşıyor.
Bizim dışımızdaki dünya halklarında da bunun hemen hemen aynı olduğunu düşünüyorum.
Türkülerle hikmet geleneği arasında nasıl bir bağ var?
Türküler hikmete ve irfana dairdir ve dahildir. Birinci derecede bunun ilmi tarafı var. Başta Farabi ve İbn Sina, Kutbuddin Şirazi, Urmevi, Abdülkadir Meragi olmak üzere hikmet geleneğimizin çok sayıda önemli düşünürünün musiki ile ilgili ciddi eserleri vardır. Musiki bu anlamda sadece seyir ve eğlence unsuru olarak telakki edilemez. Aydınlanma sonrası Batı düşüncesinin sanatı daha çok bir seyir ve eğlence bağlamına indirgemesinin sıkıntılarını yaşıyoruz. Bu durum sanata dair olanı hikmet, irfan, ahlak ve dinden koparıp estetiğe eklemlemiştir. Bu da onun ameli bağlamını ortadan kaldırmıştır. Oysa başta bizde olmak üzere Aydınlanma öncesi tüm geleneklerde sanat hikmete, ahlaka ve dine dahildir estetiğe değil. Dolayısıyla bizde musiki müteâl bağlamını yitirmeyen yanıyla hikmete dahildir. Bir düşünme biçiminin ses ile ifadesidir.
Diğer taraftan irfan boyutu da çok önemlidir. Bilhassa tasavvufi bağlam düşünülecek olursa mesele daha iyi anlaşılır. Klasik musikimizin en nadide örnekleri tekke müziğimizden gelir. Bugün dinlediğimiz Mevlevi ayinleri, Bektaşi nefesleri irfan bağlamının tezahürleridir. Musikinin şifahanelerde tedavi amaçlı kullanımını biliyoruz. Anadolu’nun çeşitli yerlerinde bu amaçla kurulan pek çok şifahane var. Dolayısıyla musiki sadece bir terennüm veya dinlence unsuru değil aynı zamanda ilhami yönüyle bir makamdan başka bir makama geçişin, duanın, yakarışın da tezahürüdür.
Türküler yüzyıllarca bir iletişim aracı olarak kullanıldı. Günümüzde iletişim araçlarının yaygınlaşması halk müziğinin etkisini azalttı mı?
Birtakım yozlaşmaların yabancılaşmaların olmasına rağmen ben etkinin azaldığını düşünmüyorum. Görsel ve görünür alana bakmayın. Türkünün Anadolu insanın ağıtlarında, doğumlarında, cenazelerinde, düğünlerinde hâlâ belirleyici etkisini sürdürdüğüne inanıyorum. Elbette asıl taşıyıcı dediğimiz Hak Aşıkları ve ağıtçılarımız gittikçe azalıyor ama bize bıraktıkları yeterince yeterli aslında. Geleneksel musikimizin popülerleşme süreci ile mevcut sosyal medya ve iletişim araçları ile daha çok gösteri, eğlence ve ..................................................................

HER TÜRKÜ BİR HİKAYEDİR
Türkülerde halkın hem sanatsal yönü hem de o sanata dair konular yer alıyor. Her türkünün bir hikayesi olmak zorunda mıdır?
HİKMETİN TÜRKÜDEKİ İFADESİ
Neşet Ertaş’a dair Türkünün Ötesi: Neşet Ertaş isimli bir kitap yazdınız. Ertaş’ı ve eserlerini önemli kılan neydi?