
“Bir insana, yabancı dilde bir şey söylediğiniz zaman zihnine gider ve onu anlar, ana dilinde söylediğiniz zaman ise gönlüne gider.” Nelson Mandela
Antropologlara göre, kullandığımız dil düşünce biçimimizi de belirler. İster Çince ve Japonca’daki gibi resimlerden oluşan karakterlerle ifade edilsin, ister simgelerden oluşan farklı alfabeler kullanılsın; her toplum kendi dilinin sınırları içinde dünyayı algılar ve kültürünü inşa eder.
Farklı dilleri konuşan insanlar, teknolojinin gelişmesiyle beraber artık kitle iletişim araçlarını daha etkili kullanarak aynı platformlarda bulunma imkanı elde etti. Söz konusu imkanlar, başta dil ve algı biçimleri olmak üzere bireysel ve toplumsal hayatta birçok değişimi de beraberinde getirdi.
MIT, Harvard ve Northeastern üniversitelerinden bir araya gelen araştırmacılar, 150 ülkede bulunan Twitter kullanıcılarını, Vikipedi editörlerini ve son 30 yılın kitap tercümelerini analiz ederek, farklı dilleri konuşan insanlar arasındaki kültürel bağın ve etkileşimin gücünü ortaya koyan bir ağ haritası ortaya koydular. Belirlenen ağlar, o dili konuşanlar üzerindeki küresel etkileri de ortaya koydu.
Ulusal Bilimler Akademisi tutanaklarına göre, bir dilin haritadaki merkeziliği, o dilin konuşulduğu ülkenin zenginliği ya da nüfusu ile değil de, dilin küresel olarak ne kadar çok kullanıldığı ve meşhur olduğu ile belirlenmektedir.
Prof. Cesar Hidalgo’ya göre dil haritası, tüm gezegendeki sosyal ağların birleşimidir ve insanların bazı dil guruplarını daha çok kullanmalarıyla meydana gelir. Bu durum onlara hem sorumluluk hem de orantısız bir güç verir. Böylece ürettikleri içeriği daha kolay yaygınlaştırabilirler fakat söz konusu bilgi insanlar arasında dolaşırken aynı zamanda onların fikir ve ön yargılarının da rengini alır.
Datalar için, kendi anadili dışında bir dilde en az üç cümlelik Twitter mesajı yazan 17 milyon kullanıcı ve Vikipedi’ye (internet ansiklopedisi) bilgi aktaran 2.2 milyon yazar tespit edildi. Çeviri verileri de UNESCO tarafından1979-2011 arasında binden fazla dilde tercüme edilmiş olan 2.2 milyon kitap üzerinden oluşturuldu. Prof. Hidalgo’ya göre; tercüme kitaplar, Vikipedi ve Twitter, önde gelen dillerin temsilcileri olup, kültürler arası bilgi transferini sağladıkları için tercih edildiler.
California Üniversitesi’nden istatistik profesörü Kenneth Watcher araştırmanın önemini şöyle vurguladı: “Üzerinde düşünülmesi gereken bu veriler, bilim ve dil arasındaki kavşağı genişletmektedir. Küresel bir merkez olarak hizmet edebilecek ve alternatif bakış açılarını teşvik edebilecek ortak bir dilin kriterlerini belirlemek gerekmektedir.”
Rahmetli Cemil Meriç; “kamusa uzanan el namusa uzanmıştır” derken, bir milletin hafızasının ve benliğinin dilde somutlaştığını ne güzel ifade eder! Türk milletinin, Osmanlıca’dan Latin harflerine doğru devam eden serüveni, bir neslin kendine yabancılaşmasının hazin bir öyküsüdür. Batı üstünlüğünü kabul etmekle başlayan bu serüven, “mağlubun şiarı galibi taklittir” kaidesi üzere; yabancı dilin, özellikle de İngilizce’nin eğitimdeki yerini dönülmez bir mecraya sevketmiştir. Yabancı dille yapılan eğitimin, ancak elit eğitim kurumlarında mümkün olabileceği ön kabulü, bugün İngilizce öğrenimini varlığı mecburi dev bir ticari sektör haline getirmiştir.
İngilizce öğretiminin halihazırdaki ahvali bir yana, bilimsel olarak yabancı bir dille düşünüp yorum yapabilmenin imkanı konusunda da malesef yeterince bilinçli değiliz. California Üniversitesi’nde dilbilim eğitimi alan ve dört dil bilen akademisyen-yazar Alev Alatlı, yabancı dil ile sosyal bilimleri ve temel bilimleri öğretebilmenin mümkün olmadığını savunmaktadır. Yabancı dil ile eğitimin, bir yabancı dil öğretme yöntemi olamayacağını belirten Alatlı, bu tarz eğitimin öğrencilerdeki okuma ve düşünme hızını düşürdüğünü, anlama ve anlatma yeteneğini tahrip ettiğini bilimsel araştırmalarla ortaya koymuştur.
Tanışalım ve kaynaşalım diye bizi farklı ırklar ve milletler halinde yarattığını vurgulayan Rabbimiz (49 Hucurat 13), elbette insana bunu başarma kabiliyeti de bahşetmiştir. Dil öğrenmek, son derece önemli bir çabadır fakat kendi kimliğine güvenini yitirmeden, niçin ve nasıl yapılması gerektiğine ehemmiyet verilerek sürdürülmesi gerekir. Yoksa geride kalan, israf edilmiş zamanlar, imkanlar ve çabalar olacaktır.
(16 Aralık 2014, Prof. Cesar Hidalgo ve Shahar Ronen, Massachussets Institute of Technology, www.sciencedaily.com)