Temmuz 2015 Yazı Atölyesine Gelen En İyi Yazı
Yazı Hakkında Metin Karabaşoğlu`nun Yorumu: `Ümide dair’ yazını ziyadesiyle ümit verici bulduğumu söylemeyi de boynuma bir borç olarak biliyorum. Dil ve anlatım olarak gayet başarılı bir yazı kaleme almışsın. Mavi ve kırmızı renkleri üzerinden geliştirdiğin sembolik anlatım da başarılı, ‘sevdim’ kalıbı üzerinden tekrarlarla meseleyi çeşitlendirerek aynı mânâ üzerinde örmen de. Ayrıca, ‘sırf bu yüzden güldüm kederli kaderime’ gibi, sırf kelime oyunu olsun diye üretilmemiş, yazıda verilen ana mesaja hizmet eden, ama yazıya da güzellik veren dil ve kelime oyunlarını da başarıyla kullanmışsın. Demem o ki, ‘Ayın Yazısı’ olmayı hak eden, yazı hayatının geleceğine dair ziyadesiyle ümit veren bir yazı. Bu kıvamı bozmadan, eksiltmeden, bilakis üstüne koyarak geliştirmeni bekliyor ve umuyorum. Sabırla, gayretle devam...
Sultan Cesur
En çok karanfilleri, kırmızısını gelinciklerin ve rüzgarı, güneşli bir günde aniden bastırıveren boncuk boncuk yağmurları sevdim. Çünkü sevmek dalsız bir ağaca yuva yapmak gibiydi bu fani âlemde. Ben de insandan münezzeh göklere diktim gözlerimi. Önce kendimden, sonra bütün insanlardan uzak bir ülke düşledim kış gecelerinde; koynumda büyütürken baharı.
Sevmek dedik ya, neydi sevmek sahi? Ruhun ızdırabı mı, aklın firarı mı, bilemedim. İşte ben sırf bu yüzden yalnızca çiçekleri sevdim, yalnızca yağmuru bekledim Haziran akşamları. Güneşin batışında hüzünlendim, rüzgarın serinliğinde sevindim. İşte ben sırf bu yüzden güldüm kederli kaderime. Gözlerime lûtfedip değen bir çift göz görebilseydi eğer, içinde gülümserken ağlayan bir çocuk sezecekti sırf bu sebepten... Görmediler. Bilmediler. Duymadılar. Bu nedenle ben sadece semaların mavisini sevdim.
Mavi umut demekti, havf ve reca ile beklemeyi bilmekti. Lakin bir kalbe umut maviden önce düşmemeliydi. Eskaza düşerse, İbrahim’e ateşi su kılan merhamet etsin o kalbe; ki umut yorar, yakar düştüğü yeri. Rahman ve Rahim olana sığındım, ben maviden önce umuda sarıldım. Şimdi ateşlere gark olduğum kadar maviden de nasibimi aldım ya, varsın geciksin yağmurlar... Varsın kışım uzun sürsün... İbrahim düşünmüş müydü ateşe teslim olurken bedenini? Onun bu teslimiyeti ateşe olan güveninden miydi, yoksa Rahman’a bağladığı umuttan mı? İşte bu sualin cevabındaydı sırrım. Garantilemedim, düşünmedim, ben maviyi umuduyla sevdim...
Başımı çevirip geriye baktığımda dizleri toz toprak içinde bir çocuk görüyorum. Eteklerinde kasımpatılar, gözlerinde yazılmamış şiirler, söylenmemiş şarkılar… Ben mi ondan kaçıyorum, o mu beni kovalıyor bilemedim. Bildiğim ben bir tek o çocuğun zifiri geceye ağıtlarını sevdim. Çocuk ağladı, ben dinledim. Ona umudu maviye çalan ninniler söyledim. Ruhumdan kopardığım gelincikler sürdüm yarasına, kırmızıya bulandı hüznü. Ben o çocuğun hüznünü, ondan daha çok sevdim.
Hüznün rengi kırmızı, umudun rengi maviydi. Kırmızılar maviye döner mi bir gün demedim. Ben maviye rağmen kırmızıyı da sevdim. Hor bakmadım. İşte sırf bu yüzden ben, yaralarımı yâr bildim, kıskandım, sakladım kimseye söylemedim...
Yaranın hekimine, İsm-i Şâfî’ye, İbrahim’e, kırmızı ve maviye selam olsun...