İkinci albümü “Seni Anlatmalı”yı çıkaran Ammar Acarlıoğlu ile güzel bir söyleşi yaptık...
izi ilk defa duyan okurlarımız olabilir, sizi onlarla tanıştıralım...
1985 yılında Üsküdar’da dünyaya geldim, imam hatip tahsilimden sonra artık tamamen kendimi müziğe vermek istiyordum. Müzik, altı yaşımdan itibaren hayatımı meşgul etmeye başladı. İmam Hatip yıllarımda Kur’an okuma ve ezan yarışmalarında Güneydoğu dereceleri kazanmak nasip oldu. Maalesef üniversite olarak konservatuar bölümünü okuyamadım. Özel eğitimlerle batışan ve solfej dersleri aldım. Enstrüman yeteneğimi bağlamayla pekiştirdim. İki solo albümle profesyonel müziğe başladım. Şu an ise iktisat fakültesi - uluslararası ilişkiler öğrencisiyim.
HER ŞEY O’NUN YARDIMIYLA..
İlk albümünüz “Kıyama Kamet” idi. Şimdi “Seni Anlatmalı” isimli ikinci albümünüzü çıkardınız. İlk albümden umduğunuz geri dönüşü buldunuz mu?
Kıyama Kamet bizde bambaşka bir değeri taşımakla beraber bize hayırlı bir evlat olmuşluğun sınavını veren bir çalışmadır. Haliyle maddi kazanımlarından gayet memnun kalmamızla beraber, insanımız üzerindeki olumlu etkiyi de başarıyla gerçekleştirmiştir. Her yönüyle ve her melodisiyle gıdım gıdım hakkını verilmiş bir çalışmadır Kıyama Kamet... Her türlü imkansızlığın ve tüm marjinal dürtülerin var olduğu bir zamanda, bir taraftan imkansızlıklarla boğuşmalar, diğer taraftan bu dürtülerin savılmasıyla geçen bir mücadelede, stüdyo aşaması başlayacak ve tüm bu olumsuzluklar içerisinde devam edecek ve Kıyama Kamet günü gelecek, dinleyici ve ciddi çalışmalarla adını duyuran S.T.K’lardan ödül alacaktı... Rabbimiz’e şükürler olsun, her şey O’nun yardımıyla oldu.
KAYBETSE DE KAZANMIŞTIR!
Türkiye’de albüm çıkarmak kolay değil, bizim camiamızda daha fazla kolay değil... Genç yeteneklere ne tavsiye edersiniz?
Dilerseniz sorunun sonundan başına doğru gidelim. Güzel ve emeğe mâl olan her çalışmanın yerini bulacağı gerçeği vardır değil mi? O halde ortaya mümkün olduğunca kaliteli işler sunmak lazım gelir en başta. Her güzel fark edilmiştir bu alemde ve talep görmüştür. Tümevarım sağlamasının son basamaklarında ise başta dediğimiz gibi yapılan iş, değer ve emek verilerek ortaya konulmuşsa, her alanda, her platformda yer bulmaması olanaksızdır. Yeter ki gayret olsun. İlahi bir düstur gerektiren tavırla O’na yaslanıp, O’na sığınıp, O’ndan dileyip ve sıkı bir tevekkülle O’na bağlanıp “gayret bizden, tevfik Allah’tandır” demekte ise birincil hassasiyet olmalı. Alkışa kanmayıp, alkışla kaymayıp “emrolunduğu gibi dosdoğru ol”malı ve öyle kalmalıdır. Her teveccühte “ha ze min fadli Rabbi” tesbihi olmalıdır. “Rabbim sendendir, senden gelir tüm güzellikler” diyebilmelidir. Kuvvetin ve kudretin yalnızca Allah’tan geldiğini bilmeli ve ilk gayesi Hakk’ın rızası olmalıdır. İşte tüm bunları kendinde bulan bir genç kardeşimin başarısız olma gibi bir lüksü olamaz Allah’ın izniyle. Kaybetse de kazanmıştır artık.