M. Emin Büyükçoşkun
Endonezyalı bir müzik grubu. Adları bu dil de toz anlamına gelen DEBU. Üyelerinin çoğunluğu ABD’li. İsveç, İngiltere, Malezya ve son olarak da Endonezyalı mensupları da var. Kalpten doğan tasavvufi ve mistik şiirlerle besteler yapmaya çalışıyorlar. Enstrümanları da üyeleri gibi renkli: Santur İran`dan, Harpa İrlanda’dan, yaylı tambur Türkiye`den yaylı tambur, gendok-gendok Endonezya Güney Sulawesi`den ve bunlarla ahenkli bir uyum sergileyen çeşitli vurmalı çalgılar... DEBU, müziği İslam`ın yayılması ve tebliğ için bir vasıta olarak görüyor. Hatta onlara göre müzikleri zikir anlamına geliyor. Grubun aynı zamanda bestelerini yapan bir de mürşitleri var: Şeyh Fettah. Grup, Şeyh Fettah’ın işareti ile 1999’dan beri Endonezya`da yaşıyor.
-Grubun Amerika’daki geçmişinden başlarsak o zaman nasıl bir topluluktunuz? Arkadaşlığınız ve beraberliğiniz ne düzeydeydi?
Baş vokalist ve güftekar olacak kadar büyümeden önce babam Şeyh Fettah vardı ve o zamanlar grubun adı Yoldaki Toz idi. Müzik tarzı da biraz daha farklıydı, rock ve blues karışımı bir şeydi.
-Dominik’e hicretiniz nasıl oldu?
Amerika’dayken gidip Arnavutluk’ta yaşamayı düşünüyorduk aslında. Yolda durup Şeyh’in Dominik Cumhuriyetine uzun bir yıl kadar önce gönderdiği müridlerini de ziyaret edecektik. Oraya vardığımızda Şeyh Allah’ın bize orayı yazdığının aşikarane bir şekilde göründüğünü söyledi ve orada bize pek çok kapılar açıldı.
-Müziğe yönelişiniz nasıl oldu?
Babam bir tasavvuf şeyhi olduğu için tekkede hep ilahiler söylerdik. Bu benim müziğe dair aldığım ilk etkilerdi. Daha sonra şeyh New Mexico’da grup kurduğunda ben 8 yaşlarında falandım. Benim keman çalışmamı istedi ama Yoldaki Toz gurubu dağıldığı için bunu sadece 6 ay kadar yaptım ve 18 yaşıma kadar bir daha elime almadım. Ardından Dominik’e hicret ettiğimizde babam ud ve bağlama gibi enstrümanlar almaya başladı ve onlarla çalışmaya başladık. Her ne kadar kaba tınılar çıkarabilsek de bu bizim müzik yapmayı ilk öğrenmeye başlayışımızdı. O zamandan beri her hangi bir müzik öğretmenim olmaksızın, daha çok kitaplardan ve bol bol tekrar yaparak, kendi kendime öğreniyorum. Aslen her gün 6-8 saat arası çalışma yapıyorduk Kenan Rufai’den Türkçe, Şeyh Fettah’dan da İspanyolca ilahileri meşk edebilmek için. Henüz kısa bir zaman önce bir kaç üstadla tanışmakla şereflendim; iki ud hocası ve bir flamenko gitar hocası. İlk ud hocası Malezyalı. Onunla Malezya’da bir kültür merkezinde sahne aldığımızda tanıştım ve o zaman bir ud hocası olduğunu bilmiyordum. Ondan ud malzemeleri alıyordum. Bir yıl sonra onunla internette bir ud sitesinde karşılaştım ve o zamandan beri bana fasılalı olarak temel teknikleri öğretiyor. Ardından bir flamenko gitar hocası ile tanıştım. Önce onunla çalışıyorduk sonra bizimle bir sure çaldı da. Ben ve iki erkek kardeşim ondan 9 ay ile bir yıla yakın bir zaman ders aldık. Ve sonunda evimin yakınında oturan son ud ustamı buldum ki Endonezya’da ud hocası çok nadirattandır. televizyondan beni ve DEBU’yu tanıdığı için benimle önce o temasa geçti. Bana artık çok yaşlandığını- kendisi 80 yaşında- ve sanatını kendisinden sonra devam ettirebilecek birine öğretmek istediğini söyledi. Şimdi şehir dışında ama ondan önce her gün sabah namazını müteakip onun evine gidip çalışıyordum ve kendisi para almayı reddediyordu.
-DEBU kalabalık bir orkestradan oluşuyor. Bu ekibi toparlamak zor değil mi?
Aslına bakarsanız olay öncelikle onları enstrümanlarla tanıştırmak ve çalmalarını sağlamak olduğu için insanları toplamak çok zor olmadı. İlk müzik yapmaya başladığımızda piyano çalmayı bilen bir arkadaşımız vardı. Geri kalanlarımız hiç bir müzik aleti çalmayı bilmiyordu. Ama günlerce süren kah berbat, kah harika sesler ortaya koyan provalar sonunda ve Şeyh’in sarsılmaz imanı sayesinde bugün olduğumuz yere geldik, Elhamdulillah
-Grubunuzun ismi de oldukça orijinal ve bir o kadar da manidar. Toz tüketim toplumunun kibirli ve egoist insanlarına bir çağrı mı?
Toz veya Debu veya Türkçe’de toprak pek çok anlama geliyor birincisi; Allah önce Peygamber efendimiz Muhammed (SAW) nurunu yarattı ki bu nur küçük ışınlardan oluşuyordu ve bunlara zerre deniyordu. Pek çok başka anlamı var ama başlıcası bu.
-DEBU’nun güftecisi Şeyh Fettah’tan da bahseder misiniz biraz?
Güfteler Şazeli, Rufai, Şisti ve Kadiri olmak üzere dört farklı tarikattan izinli olan bir Tasavvuf Şeyhine aittir. İsmi Şeyh Fettah’tır. Kendisi geçmişteki pek çok sufinin yaptığı gibi ilahiler yoluyla İslam’ı öğretmeye çalışmaktadır. Çünkü müzikle çoğu zaman dinlemeyecek, dinlemeyi de sevmeyen insanlar Peygamber Efendimiz (s.a.v.) den gelen bu ilahi mesajı onun şarkılarından öğreniyorlar. Şeyh Fettah 13 dil bilmektedir ve sekiz dilde şiirler yazmaktadır. Bunlar Arapça, Türkçe, Farsça, İngilizce, İspanyolca, İtalyanca, Çince ve Hindu dilleridir. Bu Peygamber (SAV)’in dünyaya ilahi aşk mesajıdır, o da dünyaya bu aşkı öğretmek için şiirler yazıyor.
-Türkçe şarkılar da yapıyorsunuz. Sarayda bunlardan birisi. Endonezya’da ikamet eden Amerika kökenli bir grubun Türkçe şarkı yapması ilginç olsa gerek?
Bu bizim için de çok ilginç, aslına bakarsanız harika. Allah bize rahmetiyle muamele etti, bize yapmayı çok sevdiğimiz ve aynı zamanda Allah için yaptığımız ve herkesin faydalandığı bir şey verdi. Burada Endonezya’da albümlerimiz her piyasaya çıktığında müzik listelerinde ilk 10’daydı. Dolayısıyla burada Endonezya’da ilahilerimizi öğrenen bir sürü insan var ve internet üzerinden dünyanın her bir tarafından insanlar bizi dinliyor. İnşaallah yakında turne için Türkiye’ye de geleceğiz. Bunun için Türkiye’den bu turneyi hazırlamak ve Hep Beraber LailaheillaAllah mesajını yaymak için organizatör arayışı içerisindeyiz. Biliyorsunuz bu Türkiye’deki ilk albümümüzün de adı aynı zamanda.
-Müzik tarzınız oldukça yenilikçi. Ortadoğu kökenli enstrümanların yanı sıra elektro gitar, bass, keyboard gibi Batı müziği enstrümanlarını etkili bir şekilde sentezliyorsunuz. Müzik tarzınızı nerede konumlandırıyorsunuz?
Genelde müziğimizi dünya müziği olarak tanımlıyoruz. Çünkü dünyanın her yerinden enstrümanlar kullandığımız ve pek çok dilde söylediğimiz şarkıları en iyi bu tanım anlatıyor.