Kötü dergilerimiz kuşe kağıda ve renkli basılmayı çok büyük bir marifet sanırlar. Dergisini beş bin adet bastıran ve dergiciliğin ‘de’sinden pardon ‘d’sinden anlamayan bir amcamız titizlikle bir yılda hazırlanmış kapsamlı bir dergiyi gördüğünde ‘Buna dergi demem ki ben; saman kağıda basılmış!’ demişti de küçük dilimi çıkarmakta zorlanmıştım midemden.
Kolay çıkarılır. Çok zahmet etmenize gerek yoktur ama dünyanın parasını harcamanız şarttır. Kötü bir dergi pek zahmetli değildir. Her işi kolaycı bir şekilde yaparsanız ama paranızı iyice israf ederseniz sonucunda mutlaka kötü bir dergi çıkarmayı başarmış olursunuz.
Kötü bir dergi çıkarmak için sahip olmanız gereken birinci şart mutlaka ve mutlaka okuma eylemi ile bir alakanızın olmaması. Ülkenizdeki ve dünyadaki fikir ve sanat çevrelerini zerrece tanımadan bir kültür sanat edebiyat dergisi çıkarmak neredeyse her Türk vatandaşının kaderi gibi bir şey diyeceğim de fazla mı abartmış olurum ama bu arada kastetmek istediğimi ifade edebilmiş olur muyum, bilemiyorum.
İkinci şart derginizde yazanların hiçbirinin yazar olmaması gerekiyor. Bu gerçekleştirilmesi zor bir gerekliliktir ama ilginçtir tüm kötü dergiler bu şartı yerine fazlasıyla getirirler. Öyle bir şey ki yazı yazdırdığınız kişinin yazıyı yazdırdığınız âna kadar yazar olmaması lazım. Böyle tipleri bulmak elbette zor değil bence ama zor olan ilerde de yazar olmayacak olan birilerini bulmaktır ki bahsettiğimiz tip dergi çıkarıcıların işte bu yazar olmayan ve olmayacak olan yazıcıları bulmakta üstlerine yoktur.
Satış durumundan tanıyabilirsiniz kötü bir dergiyi. Hiçbir özelliği, yazarı, yayın çizgisi olmamasına rağmen çok satan bir dergi inanın kötü hatta iğrenç bir dergidir. Bu tip kötü bir dergiyi en az on bin basmanız lazım ki o bomboş, niteliksiz derginiz kitlelere ulaşmış olsun.
Kötü dergi sahipleri inanın şöyle düşünürler: ‘Tüm kitleye ulaşmayacaksa n’apayım ben o dergiyi?’
Bu kötü dergilerden memlekette o kadar çok var ki... Yani özel bir eğitim mi alıyorlar bilmiyorum.
Duymuşsunuzdur, edebiyat dergileri memlekette bin adet basılır ve elde kalır. İki üç bin basılanı çok az. Ve baskı adeti artan dergiler nedense kaliteden taviz vermek zorunda hissediyorlar kendilerini diyeceğim ama diyemeyeyim zira kaliteye ulaştıkları da şüpheli bence ki, tutup ellerindeki yetilerini israf ettiklerini nasıl düşünebilelim.
Ülkenin en seçkin edebiyat dergileri bin adet basılır.
Kötü dergilerimiz kuşe kağıda ve renkli basılmayı çok büyük bir marifet sanırlar. Dergisini beş bin adet bastıran ve dergiciliğin ‘de’sinden pardon ‘d’sinden anlamayan bir amcamız titizlikle bir yılda hazırlanmış kapsamlı bir dergiyi gördüğünde ‘Buna dergi demem ki ben; saman kağıda basılmış!’ demişti de küçük dilimi çıkarmakta zorlanmıştım midemden.
Of of; bir de okul dergileri var. ‘Bunlar banko kötü olurlar!’ desem haksızlık etmiş olmam. Sadece ufak bir mübalağa olur. Mesela lise dergisi ise mutlaka öğretmenlerin ama mutlaka kötü, basit, tekdüze yazıları, şiirleri olmazsa olmaz. Müdürle de röportaj yapılmalı efendim. Niye? Çünkü müdürler bir dergi çıkartılacağı zaman röportaj edilmek için yaratılmışlardır. Dergi eğer üniversitede çıkarılıyorsa dekan veya bölüm başkanı ile konuşmak lazım. Niye; dergiyi çıkaran grup legallik kazanma peşindedir de ondan. O dergileri çıkaranlar zannederler ki bir dergi dekanın izni olmadan o fakülteye sokulamaz. Böyle garip bir mantık. Engelleneceklerini düşünürler.
Bu kötü dergilerde ne gibi yazılar yer alır? Aslına bakarsanız, sadece bir dergi bile yeter. Hepsi hemen hemen aynı şeyleri yazıyorlar zaten. Niye aynı şeyi tekrar etmek için bu kadar uğraşıyorlar bilemiyorum. Mesela eğitim meselesinden bahsetmek zorundadırlar. Eğitim sorunlarının nasıl çözüleceğini çok iyi bilirler. Bu tip dergiler nostaljiye acayip meraklıdırlar. Kahvelerle ilgili yazılar okursunuz mesela, kahvehane kültürü. Sonra Üsküdar şiirleri okursunuz. O aylarda vefat eden popüler, Türkiye’ye mâl olmuş mümkünse hayata Müslümanca bakmayan bir sanatçı(!) anlatılır ama nedense yazıların hiçbirinde en ufak farklı, ilginç bir bilgiye, ifadeye rastlayamazsınız. Tabii bu arada bu anlattığım kötü dergiler benim 1990 yılından beri gözüme batan dergilerin özellikleri. 90 öncesi ne gibi kalitesizlikler oluyordu; bunu detaylı anlatabilecek durumda değilim. Hayır canım, 1950’den beri çıkmış dergilerin bayağı bir kısmını inceleyebilme imkanım oldu. Öyle kafadan rast gele çizmiyoruz dergileri. Ayda 50 kadar dergi incelediğimi yazayım da bari aranızda eline ayda bir iki dergi geçen seçkin okurlarım varsa (içlerinden ‘manyak mı bu yazar’ diyebilirler) bu kötü dergilere fazla yüklendiğimi düşünmesinler. Bu arada bu kötü dergileri çıkaranların hemen hemen hiçbiri dergi mergi takip etmezler. Gazete okurlar en fazla. Dergileri bilmezler bile. Bir iki dergi izleyenlerin de yetmiş milyon içerisinde ayrı bir yerde olduklarını, kıymetlerini bilmeleri gerekiyor.
Sonra kitap okuma alışkanlığının kazandırılması gerektiğinden bahsederler. Kitap okuma bilinci, kitap okuma sevgisi diyemezler de işte kitap okuma alışkanlığı diyebilirler. Çok da öyle bir alışkanlık vardı ha, gençlerin engel olamıyoruz bu alışkanlıklarına(!)
Muhafazakar bir dergi ise dinin bilimle çatışmadığını anlatırlar, bunu ispatlamaya çalışırlar. Dindar insanlara ait bir derginin iyi bir dergi olup olmadığını anlama yollarından birisini de ifade edeyim böylelikle... Bir dergi dinin bilimle çatışabileceğini, bunun bilimin sorunu olduğunu söyleyebiliyorsa muhtemelen o iyi bir dergidir. Mesela birkaç arkadaşım ‘eski iyidir’ söylemini savunan entelektüel bir dergi çıkarmak istediklerini söylemişlerdi bana. Eski iyi idi derken kasıtları ‘Biz eskiden şöyle millettik böyle millettik’ türü hamasi nutuklar değil. O hor görülen, aşağılanan teknolojisizlik, geri kalmışlık iyidir demek istiyorlar... İyi de ediyorlar. Çünkü geri kaldığını düşünerek yürüyüşe başlamak zaten yürünmemesi gereken, yüründüğü zaman kaybedilecek bir imtihanı kaybettirmiş oluyor bize. ‘Batı ile aramızdaki açığı nasıl kapatırız’ sorusunu sormak elbette ki yanlış bir yere götürecektir bizi...
Sonra şanlı tarihimiz yer alır bu dergilerde. En ufak bir zeka ve emek kullanılmadan, hazır, cumburlop hazırlanan kopyala yapıştır yazılar demektir tarihe yer vermek bu dergilerde.
Aslında bu kötü dergileri çıkaranlar nereden besleniyorlar biliyor musunuz; takvim yapraklarının arkalarındaki yazılardan. Gerçekten de. Dergilerin içeriklerine bakın, pek bir fark göremeyeceksiniz.
Bir araştırmacılık, yeni bir şey, yaşadıkları toplumun hayırlı şeylerinin yansıtıcılığı gibi bir misyon ya da toplumu erdemli olana yönlendirmeye yönelik ciddi bir çabanın ürünü denilebilecek çalışmalar göremezsiniz öyle dergilerde.
Bu bahis uzar gider. Dilerseniz devam edelim kötü dergi çıkarma derslerimize.
Zaruri Not: Geçen ay boykotçuluğu boykot yazımıza mektup yazan okurumuz bizim insanları tüketime davet ettiğimizi sanmış. Allah saklasın, açlığa davet ediyorum ben insanları. Kapitalizme tümden uzak durmaya... Onların ürünlerine ihtiyacımız olmadığına inanmaya davet ediyorum insanları. Allah bes! Baki heves!