Dergimiz yazarlarından Emre Topoğlu, ilk eseri olan “İzi Kalır” ile okuyucuyla buluştu yakın zamanda. İlk kitapların heyecanı bir başkadır, bizde bu güzel heyecanı paylaşmak adına denemeleri ile hayatın insanda bıraktığı farklı izleri kaleme alan yazarla geçmişi, yazdıklarından muradını ve çocukluğumuzun özel duygularını konuştuk.
“İzi Kalır” isimli eseriniz geçen ay okuyucuyla buluştu. Baht açıklığı dilerim. İz bırakan anlar bir insanın ömründe tam olarak nereye tekabül eder?
Öncelikle ilginiz ve desteğiniz için çok teşekkür ederim. Kısaca şöyle ifade etmeye çalışayım:
Hayatımızda neyin, kimin, nasıl ve ne şekilde iz bırakacağını kestiremiyoruz ve bazen yüreğimizde oluşan bu izlerin sebebini kendimize dahi açıklayamıyoruz. Ancak kalbe dokunan her şeyin, her olayın ya da kişinin izi kaldığı kesin.
“Hayatım film şeridi gibi gözümün önünden geçti!” ifadesindeki film şeridi kareleri işte tam olarak buna tekabül eder diyorum.
Tüm denemeleriniz maziden esintiler taşıyor. Geçmişle olan irtibatımız bu kadar kuvvetli olmalı mı?
Aslında yaşadıklarımız, yaşayacaklarımıza bir anlamda kılavuz olabilir diye düşünüyorum. Zaman geçtikçe kendimize, kendi geçmişimize ve yaşadıklarımıza bile yabancılaşabiliyoruz ve en mühimi buna çok çabuk alışıyoruz. Ben geçmişle irtibatı, alışmaya başkaldırı olarak addediyorum ve belki de bu sebeple önemli görüyorum.
Maziyi bu kadar tatlı olarak ele almanın bir yanılgı olabileceğini düşündünüz mü hiç? Kör ölür badem gözlü olur derler, zaman zaman geçmiş de insan üzerinde böyle bir tesir bırakıyor gibi geliyor bana.
Elbette, yaşarken hissettikleriniz ile sonradan hissedecekleriniz aynı olmayacaktır. Yani yaşarken acı duyduğunuz bir olayı, zaman geçtiğinde, yaranız iyileştiğinde daha sevimli yönleri ile hatırlamaya çalışmak, oldukça insani bir durum diye düşünüyorum. Zaten öyle olmasa, hatırlamak için sebebiniz de olmuyor. Hâsılı, bizimkisi vesile aramak belki de…
Denemeleri yazmanızı “kalbinize iyi gelen bir yolculuk” olarak betimlemişsiniz. Ben de insan evvela kendisi için yazar kanaatindeyim. Kendinizi ferahlatan bu yolculuğa hiç tanımadığınız insanları ortak etmekten muradınız nedir?
Evet, kesinlikle öncelikle yazdıklarımın kendimle sohbet olduğunu ve bunun bana çok iyi geldiğini tekrar ifade etmek isterim. Zira kendimle sohbetlerim esnasında yaşadığım olaylardan kendi nefsim için dersler çıkarmaya da gayret ediyorum. Olur ya, benim gibi düşünen bir yüreğe rast gelirim ve o yüreğe de iyi gelir temennisi benimki.
Saflık ve doğallık insanın aklına çocukluğu ve en başta da kendi çocukluğunu getirir. Bugün modern zamanlarda en büyük özlemi de yine kendimize duyuyoruz, bizi bize tekrar hatırlatmak mümkün mü sizce?
Bence mümkün. Bunu bizler yapabilir miyiz bilmiyorum ama aslında etrafımızda her şey bize sadece bir gerçeği hatırlatmak için çabalayıp, belki sessizce haykırıp duruyor. Belki buna vesile olmak ve o gerçeği fark edebilmek için saflığı, güzelliği, doğallığı, iyiliği daha çok dile getirmek gerekiyor.
İşte çocukluk, saydığım duyguların dışında büyüdükçe maalesef büyüttüğümüz bazı duyguların henüz küçük olduğu dönemler. O sebeple bu kadar berrak ve temiz…
Denemelerinizde birden fazla kez çaydan bahis açtığınızı fark ettim. Türk halkının epey sevdiği bu içeceği sizin için ayrıca özel veya anlamlı kılan bir şey var mı?
Çay, sadece bir içecek değil benim hayatımda. Tadı, demi, kokusu bir yana; bir kaçış, bir mola, bir nefes benim için. Farklı vesilelerle; mesela sevinçliyken, hüzünlüyken, dertleşirken ya da bir şeylerden uzaklaşmak için bile kullandığım bir araç. “Bir çay içimi” bir zaman dilimi benim dünyamda…
Alışkanlık da var tabi, o sebeple “seviyorum” diyerek tamamlamış olayım.