Hicabı, mahcubiyeti, hâyâyı, ar ve edebi utanmadan, sıkılmadan kuşanmak durumundayız! Selam olsun yüzü kızarabilen bir gençliğe!
Utanmak bir kişilik bozukluğu mu?
Utanıyorsan ne tarafın gelişmemiştir, nerende bir sorun vardır ki utanıyorsun?
Geçmiş kültürlerin önyargılarını, saplantılarını merkeze alıp hayatını neden kedere boğasın! Kendini neden üzüp durasın? Utanmayan insan daha sağlıklı bir insan değil midir?
İnsanlar utanmak durumunda kalınca ne olacak mutlu mu olacağız?
Dindarlar neden bizlerin utangaç olmasını istiyorlar?
Utangaç insanların medeni cesaretleri yerinde mi?
Pasif, etkisiz edilgen insanlardan bıkmadık mı?
Yukarıdaki cümleler nasıl da sağır cümlelerdir aslında!
Neden şimdi utanmayı savunalım ki böyle diyerek. Ümmetin iş bitirici, becerikli adamlara ne kadar çok ihtiyacı var değil mi?
Var var, tamam da utanmanın ne zararını gördük?
Utandığı için hakkını yedirten birisinin durumunu elbette savunamayız ama pısırıklaşmayı bir hayat tarzı haline getirmiş birisinin utandığı için bir çok bireysel, toplumsal görevini yerine getirememesini elbette doğru bulamayız!
Utanıyorum o halde varım!
Her utanma haklı bir utanma mıdır?
Bizi utanmaya neler iter?
Utanan birisini ‘sosyal fobisi var bunun’ diyerek iyileştirmeye çalışan psikologlarımız, utanma duygusunu yitirmiş bir toplumdan neler beklediklerinin farkındalar mı?
Sınıftaki kızlarla diyalog kurmada sıkıntılar yaşayan delikanlının veya erkeklerden uzak durmaya çalışan, onlarla rahat olamayan bir kızın sorunlu olduğunu düşünenler, utanmanın insana getirdiği güzellikleri, lütufları nereden bilecekler?
Utanma duygusuna savaş açmış modernlik budalası tipler utanma nimetini elden kaçırmanın bize nelere mâl olacağını bilemiyorlar!
Elbette açık açık söyleyemiyorlar utanma duygusuna düşman olduklarını.
Elbette, günahlarını almayalım, oturup konuştuğunuzda içleri kötülük duyguları ile dolu olmadığını görürsünüz onların.
İfsat etmek için değil iyilik için, özgürlük için çabalıyoruz biz diyeceklerdir.
İnsanın ufkunun kapatılması, özgürlüklerinin kısıtlanması olarak gördüklerini söyleyeceklerdir dinî kavramlara olan tepkilerinin sebebini.
Ama kavramsal düzlemleri ifsat olmuştur bir kere. Artık ne kadar iyi niyetli olduklarını söyleseler de, iyi niyetliliklerine gönülden inanıyor olsalar da bizim kavramlarımızı, değerlerimizi insanlığı kirleten habis bir ur gibi görürler.
Bazen susuş utanmaktan bile ötede bir erdemdir!
Utanmak da şüphesiz kendine yabancılaştırılmış insanlarımız için çoğu zaman kötü bir özellik, bir kusur, bir hastalık. Giderilmesi gereken bir sorun.
Elbette avazı çıktığı kadar susmakta olan bir insanda sorun vardır eğer susuşu Nuri Pakdilce bir susuş değilse!
Bir kavil, bir ahid, bir söz üzerine iseo susuş değerlidir!
Pakdil Usta’nın “Sükut suretinde çok koyu düşer ses” dizesini hürmetle anıyorum tam da bu noktada!
Ama burada, işte bu noktada utanmanın, susmanın, hiçbir şey yapmıyor görünmenin de takdir edilesi bir yanı olabileceği ihtimalini yok hükmünde görmememiz gerektiğini söylemek istiyorum!
Allah’ın eşyalarını kullanma biçimlerimizle, insanı çıkarcı bireycileşmeye mahkum eden kentleşme ile, beslenme biçimlerimizi belirlemede helal haram kavramlarından daha öne geçen reklam kültürü ile de insanın davranışı, ahlakı, huyu, suyu bozulabiliyor.
Tüm bu insanı kirleten süreçte hâlâ yüzü kızarabilen, utanabilen gençlerin ellerinden öpesim geliyor!
Ne güzel gençlerdir onlar!
Arsız değiller!
Utanmaz değiller!
Ufak tefek de olsa utanma nedir biliyorlar, büyük küçük diye bir ayırım yapabiliyorlar!
Fıtratlarından gelen o arıtıcı utanma duygusu ile aslında din iman nedir bilmese bile, Allah Kitap nedir bilmese bile insanın Allah- insan- eşya- mekan karşısında doğru, sahih konum almasını sağlayabilecek bir tacı ellerinde bulunduruyorlar.
Biliyoruz ki, dinle hiç alakası olmayan insanlarda bile edep ahlak bir nüve olarak bulunmaktadır. Kimi dindar olmayan, çok seküler, laik ortamlarda yetişen insanların yüzlerinde hâyâ duygusundan izler bulunabilmektedir!
Ar, edep, hâyâ, utanma, hicab… Bu kavramları, vasıfları yitirmemek zorundayız! Bunlar bizim silahımız!
Bunlar bizim erdemimiz!
Bize büyüklerimiz hicab nedir, öğretmedi!
Ama hicabsız olmaz!
Hicabı, mahcubiyeti, hâyâyı, ar ve -edebi utanmadan, sıkılmadan kuşanmak durumundayız!
Yüzlerinde secde izleri bir nesile ulaşmak için davranışlarımızın, eylemlerimizin, hareketlerimizin sahibi olmak zorundayız!
Selam olsun yüzü kızarabilen bir gençliğe!