Konuşan: SİNAN ÖZGENÇ
‘‘Sade Hayat’’ adı altında sade bir hayat tarzı öneriyorlar. Modern tıbbın birçok tedavi usulünü reddediyor, geleneksel tıptan beslenerek kendi tedavi usullerini oluşturuyorlar. Sade Hayat derneği kurucularından Faruk Günindi ile konuştuk.
ade Hayat nedir?
Sade hayat terk edebilmeyi bilmek demek. Sade hayat, hem kullandıklarını hem yiyip içtiklerini hem de modern zamanın getirdiği bütün yükleri terk edebilen hayat tarzıdır. Biz diyoruz ki: Yerken, içerken, yaşarken israf etmeden ve sadece “ihtiyaç” tanımlarının karşılığını koyarak yaşayabiliriz. Bu mümkün. Bizim arzularımızı karşılamaya dünya nimetleri yetmez. O yüzden daha fazlasına gerek yok diyoruz.
TUĞLA YEMEYECEĞİME GÖRE KOLA DA İÇMİYORUM
Sade Hayat insanlara ne öneriyor?
Önce zarar vermemeyi öneriyor. Ne kendisine ne doğaya ne de bir başka varlığa zarar vermemesini öneriyor. Çünkü bu bir “had” meselesi. İnsanın bir haddi var. Haddini aştığı zaman Allah onu sevmiyor. Allah’ın sevmediğini de hiçbir şey sevmiyor. Biz o insanlardan olmak istemiyoruz. Dolayısıyla ne temizlerken kirletip, zarar veriyoruz, ne yiyip içerken israf edip zarar veriyoruz. Sade Hayat aslında, insanlara, insanlık tarihi kadar eski bir şeyi öneriyor. İlk insandan beri ne öneriliyorsa biz de onu öneriyoruz.
Farklı veya yeni bir şey yok. Biz sadece o kitaplarda yazan şeyi yaşamanın mümkün olduğunu söylüyoruz. İki cilt arasında bir şey değil bizim söylediklerimiz. Bütün büyük âlimlerin veya ilimden nasibi olmuş kimselerin sadelik üzerinde durduğunu; hakiki, tabii yaşamak üzerine eğildiğini biliyoruz. Ama bunları efsane zannediyoruz. Yaşanılması mümkün görmüyoruz. Gerçekte öyle değil. Her zaman her yerde yaşanabilen şeyler. Sade Hayat bunun mümkün olduğunu söylüyor insanlara.
Mesela biz şimdi kola içmiyoruz. Bazılarına mahrumiyet gibi geliyor. Hâlbuki ben kola içmezken çok mutluyum. Aklıma bile gelmiyor. Çünkü öyle bir şey yok benim hayatımda. O kadar maddenin bir araya gelmiş hâline ben gıda demiyorum zaten. Dolayısıyla tuğla yemeyeceğime göre kola da içmiyorum. Mahrumiyet tanımı böyle bir şey. Bir deterjan düşünün. O deterjan bana göre temizlemiyor zaten. Doğayı kirletiyor. Elbiseyi kirletiyor. Ben temizlenmek istiyorsam öyle bir şey benim temizlik hayatımda yok. Dolayısıyla ben ondan mahrum kalamam.
SİNDİRİM SİSTEMİMİZ ÜÇ ÖĞÜN İÇİN YARATILMAMIŞ
Sizin bu felsefe çerçevesinde insanlara somut olarak önerileriniz neler? İnsanlar şunu çok yanlış yapıyorlar, özellikle bunlara dikkat etsinler dediğiniz şeyler var mı?
Deterjana alternatif olarak “yeşil köpük” diye bir şey çıkardık. Bunun içinde ne kimyasal bir madde var, ne genetiği değiştirilmiş bir ürün, ne herhangi bir nanoteknolojik ürün ne de herhangi bir sentetik katkı yok. Bu en basit usulüyle zeytinyağından üretilmiş bir şey. Ama kullanımı biraz farklı. Deterjan gibi değil. 30 derecede erimez mesela, çünkü hiçbir sabun 30 derecede erimez. Bunu alternatif olarak oluşturduk ama her şeyin alternatifi yok. Çamaşır suyunun alternatifi yok mesela. Onu terk etmekten başka bir çözüm yok.
Beslenme için en önemli şey, tuzu değiştirmek. Doğal tuza geçmek lazım. Yağları değiştirmek lazım. Rafine yağları terk etmek lazım. Aslında onlar yağ bile değil.
Özellikle sizinle çok özleştirdiği için soruyorum, beslenme ile ilgili tavsiyeleriniz neler?
Bizimle özleştiriliyorsa bu bizim için övünç sebebidir. Bizim söylediğimiz şeyler de bizim hatırlattığımız şeyler. Aslında herkes cami kürsülerinde ve programlarda dinliyor, kitaplarda bunları okuyor. Mesela diyoruz ki, günde iki öğünden fazla yemeyin, hatta bir öğün yemek en güzeli, üç öğün ise fazla. İnsanın sindirim sistemi üç öğün için yaratılmamış. İnsanın yerken ne yediğine dikkat etmesi farz. Besmeleden önce buna dikkat etmesi gerekiyor.
SAĞLIK HASTALIKTAN HAYIRLIDIR
Sağlıklı olmak sizin için neden bu kadar önemli?
Maddi manevi her şey hastalık ve sağlık ile irtibatlıdır. Hasta insan korkak olur. Zayıf ve iradesiz olur. Sağlıklı insan ise güçlü ve iradeli olur. O kişi hem topluma hem de ailesine, herkese faydalı olabilir. Dolayısıyla sağlıklı olmak, sağlıksız olmaktan daha hayırlı. Daha hayırlı olduğu için biz sağlıklı olmaya çalışıyoruz.
MODERN TIPLA İŞİMİZ YOK
Alternatif tıpla ilgilenenleri genelde modern tıbbı neredeyse reddetme noktasında görüyoruz. Özellikle bu işi dini bir kisveyle yapanların bir kısmı; çok yanlış hatta akıl almaz bir şekilde modern tıbbın şu uygulaması haramdır, bu uygulaması caiz değildir şeklinde demeçler veriyorlar. Sizin modern tıbba bakışınız nasıl?
Bizim modern tıp ile bir işimiz yok. Onların hatalarını gösterecek, ne enerjimiz var ne de vaktimiz var. O kadar alanı da bilmiyoruz. O modern tıbbın içindeki insanların işi. Bir tıp doktoru kalksın kendi usulünü sorgulasın. “Ben bunu yapıyorum ama eleştiriye açık değil” desin. Çünkü modern tıbbın en büyük hatası, dışarıdan eleştiriye açık olmaması. Geleneksel tıp hekimini küçümseyip aşağılayabiliyor. Geleneksel tıp hekimi, modern tıp hakkında bir şey söylediği zaman; yetersiz ve bilgisiz görülüyor. Yüzde 20 bilgi yüzde 80 tecrübe ile teşhis koyar doktorlar. Diyorlar ki o hâlde bilgiyi doyuralım.
Ama bu mümkün değil. Bunun için günde 70 araştırma okumalı. Ve belki 2 ay sonra aksi bir tedavi yayınlanacak. Modern tıbbın eleştirilmesi gereken noktası bu. Profesör bile olsanız göz doktoru olarak bağırsaktan anlayamazsınız. O kadar okudun ama (insanı bütün olarak) anlamamak için okudun. İnsan bir bütün. Parçaladığınız zaman cahil oluyorsunuz aslında. İnsanı bütün olarak bilmek gerekiyor. Modern tıp tanımı, bilimsel olarak kanıtlanmış şeyleri hastalara tavsiye eden, şeklinde. Alternatif tıp, bilimsel olarak ispatlanmamış ama geleneksel bilgiye dayanan ve test edilmiş şeyleri insanlara sunan şey.
Geleneksel bilginin sizin açınızdan bu kadar güvenilir olmasının sebebi ne?
Bizim kabul ettiğimiz geleneksel bilgi, yeryüzüne peygamberler tarafından indirildi. Dolayısıyla onu gerçek bilgi olarak sayıyoruz.
Bu durumda modern tıbbın bilgisi, peygamberler tarafından indirilen bilgilerin dışında mı?
Hayır. Bakış açısı farklılığı var. Geleneksel tıp ile modern tıbbın hastalığa bakış açısı çok farklı. Ben mesela şahsen, modern tıp ile eğitim almış insanları şöyle görüyorum, kitaplar dolusu bilgi alıyorlar, ama onları hekim yapmıyor. Aslında modern bilimde çok fazla bilgi var ama onu okuyabilecek seçeci bir akıl yok. Geleneksel bilgi de o akıl var. Geleneksel tıpta da metot eksikliği var. Biz 90 yıldır uzak kaldık geleneksel bilgiden. Bıçak gibi kesildi bizim ülkemizde.
Geleneksel tıbbın bilgilerini hocasız kitaptan okuyor biri, sonra modern tıbbı eleştiriyor, bu elbette size ters geliyor, haklısınız… Ben bilgiden bahsediyorum; modern bilimin bilgisi dağınık, bir ruhu yok ve herkes bir şeyler ekliyor. Kontrol edemiyorsunuz. Diğerinde ise bir akıl var, seçici bir akıl var.
Geleneksel bilgiye eklenme yapılmıyor mu?
Yapılır ama nanoteknolojiden bahsedelim mesela. Geleneksel bilgi nanoteknolojiyle ilgili bir yaklaşıma sahip, onun nerede uygulanıp uygulanmayacağı sabit. Modern tıp için böyle değil, çok yeni bir şey. “Nano teknolojiyle hücrenin altına indim ve orada değişiklik yapabiliyorum, bu çok yeni bir şey” diyor. Geleneksel tıpta simya diye bir şey var zaten, şuandaki nanoteknolojidir.
Modern bilim bu konuda çocuk hevesine sahip, değiştirebildiği için buna izni olduğunu zannediyor. Ama onlarda ileride bir şeyi yaparken başka bir şeyi bozduklarını fark edecekler. Bir ilaç bulunuyor, 10 yıl sonra bunun yan etkileri varmış terk edelim diyorlar. Körü körüne ona bağlanmak bence budalalık. Çünkü o daha rüştünü ispat etmedi.
Rüştünü ispat etmesi için ne gerekir?
Doğruyu yanlıştan ayırması gerekir.
Sonuçları açısından baktığımız zaman milyonlarca insan onunla tedavi buluyor?
Bence onlar sadece semptomotik. Yani sadece belirtileri ortadan kaldırıyor. Tüm tıp şu an da belirtiler üzerinde hareket ediyor. Ama belirtilerin bir kaynağı var. O kaynağı terk etmeden gerçek tedavi yapmış olmazsınız.
Peki. Son olarak: Sade hayatın insanlara önerileri ile ilgili ama daha çok sade hayat felsefesiyle ilgili genel olarak neler söylemek istersiniz?
Aslında yeni hiç bir şey söylemiyoruz. Alt alta yazdığınız zaman, okuyucularınız “canım yani bunları hepimiz biliyoruz” diyecekler. Farklılık pratikte oluşuyor. Mesela biz diyoruz ki: Asla haddi aşma. Had meselesi öyle tesadüfen kullanılmış bir şey değil, had diye bir şey var. Asla hadi aşma ve genel prensip: Asla zarar verme. Herkesin bilgisine önem ver. Bildiğin şeyde cimri olma ve gerçek bilgi için miskin davranma…