Bizim öyle çalışmayla, sistemle, disiplinle falan işimiz olmaz. Belki bir Maradona çıkar, bizi şampiyon yapar. Kendimize onları yakın görüyoruz. Bu milli karakterle Almanya olamayız ama belki Arjantin... Ütopyalar güzeldir ne de olsa...
Futbolda bir Dünya Kupası daha geride kaldı, Almanya şampiyon oldu. Ünlü İngiliz futbolcu Gary Lineker, zamanın birinde “Futbol 22 kişinin karşılıklı oynadığı ve sonunda Almanya’nın kazandığı bir oyundur” gibi bir laf etmiş, herkes de bunu diline dolamış, arabesk ağlama-sızlamalara malzeme yapmış… Kazanıyor ama nasıl ve niye kazanıyor diye biraz incelemek pek az kimsenin aklına gelmiş. O kimselerin biri de Sabah gazetesinde yazan ismi gibi değerli bir yorumcu arkadaş, Bülent Değerli. Henüz final oynanmadan kaleme aldığı “Sistem mi, süpermen mi?” başlıklı yazıda şu bilgileri veriyor:
“…(Almanlar) Euro 2000’de tek gol atıp tek puan alarak grup sonuncusu oldukları zaman artık meşhur futbol makinesinin işlemediğini ve sistemin çöktüğünü anladılar. Altın bir jenerasyonun gelip onları krizden çıkarmasını beklemek yerine, ülkeyi karış karış tarayıp ‘altınları’ keşfedip yetiştirmeyi seçtiler. 2002’de gelen Dünya Kupası finali de gerçeklerle yüzleşmelerini engellemedi. Ülkenin dört bir yanında 400’e yakın antrenman merkezi kurup 11-14 yaş arası gençlere, federasyonun görevlendirdiği koçlarla eğitim verdiler. Birinci ve ikinci lig takımlarına akademi zorunluluğu getirildi. Altyapılara yapılan yatırım ülkenin futbol çehresini değiştirdi. Misal Borussia Dortmund şehir merkezine yakın eski tesislerinde, oyuncular korner atışında gerilecek mesafe dahi bulamazken şimdi koca bir ülke yetenek üretim hattı gibi çalışıyor. Eskiden dönüp yüzüne bakmayacakları Reus, Götze, İlkay gibi ufak tefek ama tekniği yüksek gençler, ülkenin yeni futbol yüzü oldu. Khedira gibi Mesut gibi göçmen çocuklarını kazandılar. 50+1 kuralı ise kulüp hisselerinin çoğunluğunun, FIFA Manager oynama hevesindeki multimilyarder şeyhlerin ya da Rusların eline geçmesini önledi.”
“…Son 14 yılda bu yeniden yapılanma hamlesine yaklaşık 1 milyar avro harcadılar. Sonucu ise en güzel İngilizlerin kaptanı Gerrard anlatıyor: “Arjantin’in Messi’si, Brezilya’nın Neymar’ı, Portekiz’in Ronaldo’su Almanlar’ın ise takımı var...”
Aslında değerli adaşımın bu satırlarından sonra yazıyı bitirsem bile maksadımız hâsıl olmuş sayılır. Ancak biz yine de yazının baş tarafında Arjantin için söylenen birkaç cümleyi pas geçmeyelim:
“... "Biz Arjantinliler, bir lidere, ülkesi için her şeyi yapan bir baba figürüne ihtiyaç duyarız. Bu bizim kültürümüzde var..." Arjantin teknik direktörü Sabella, 2011’de göreve geldikten sonra ilk icraatlarından biri olarak Messi’ye kaptanlığı vermesinin nedenini böyle açıklıyordu.”
Sizleri bilmem ama bana fena halde tanıdık geldi bu zihin dünyası. Biz de hep bir kurtarıcı baba figürü beklemez miyiz? Gençler hatırlamaz, eski bir siyasi lider için meydanlarda “kurtar bizi baba” yazılı pankartlar açılırdı. Slogan sonradan mizah malzemesi oldu ama bizim zihin dünyası değişmedi.
Bu Dünya Kupası’nda (Türkiye’yi kast ederek) “ah, o gemide biz de olsaydık” şarkısını söyleyene eskisi kadar rastlamadım. Belki daha şimdiden gelmiş geçmiş en kaliteli ve heyecanlı futbolun oynandığı kupalardan birine aday gösterildiği için kimsenin dili varmamıştır ya da ünlü bir kola markasının reklamında olduğu gibi hiç gitmediğimiz ülkelerin takımlarını çılgınca desteklemeye başlamışızdır. Eğer ikincisiyse vay halimize...
Destek demişken, Bizim Türklerin çoğunluğu, belki de ezici çoğunluğu Arjantin’i desteklediler, destekliyorlar. Peki neden? Sorsanız hepsi saçma sapan gerekçeler gösteriyor. Kimi yıllar önce Maradona’yı ağlarken görmüş Arjantin taraftarı olmuş, kimi Che Guevara türküleri söyler, kimi tango dansını seviyordur. Bir tane mantıklı gerekçeye rastlamadım. Halbuki Türk futbolunu düşünüyorsak, bizim için Almanya çok daha yerinde bir örnek. Futbolda başarılı olmak için onları model almamız gerekiyor.
İşin gerçeği nedir, biliyor musunuz? Bizim öyle çalışmayla, sistemle, disiplinle falan işimiz olmaz. Belki bir Maradona çıkar, bizi şampiyon yapar. Kendimize onları yakın görüyoruz. Bu milli karakterle Almanya olamayız ama belki Arjantin... Ütopyalar güzeldir ne de olsa...