
Yerine daha kârlı bir araç ikame edilmeden, futbolun hayatımızdan silinmesi mümkün görülmemektedir. Ebediyete akıp giden zamanda böyle bir gelişmeye şahit olur muyuz, olmaz mıyız bilmiyoruz.
alktan ve gerçeklerden kopuk (olduklarını düşündüğüm) bazı entellektüeller, futbol hakkında pek de hayırlı rüyalar görmezler. Toplumu uyuşturduğunu, başka ve daha lüzumlu mecralarda kullanılması gereken zaman ve enerjiyi yuttuğunu iddia ederler. Onlara göre futbol olmasa her şey daha güzel olacaktır. (Niyetimiz bu önermenin doğruluğunu ya da yanlışlığını ispatlamak değil. Sadece bir tespit yapmaya çalışacağız.)
Bu muhteşem bir yanılgıdır. Futbol olmasa, ona harcanan zaman, para ve enerjinin daha hayırlı yerlere sarf edileceğinin bir garantisi yoktur. Tarihe biraz dikkatli bakılırsa, her dönemde geniş halk kitlelerinin futbola benzer meşgaleleri bulunduğu rahatlıkla görülür. Eski Roma’da gladyatörleri izlemek için binlerce kişi tribünlerde toplanmaktaydı örneğin. Günümüzde de futbolun diğer ülkeler kadar ilgi görmediği coğrafyalarda ragbi, kriket, beyzbol, basketbol gibi başka branşlar aynı rolü oynamaktadır. Bunları toplumun hayatından söküp almaya çalışmak yel değirmenleriyle savaşmaktan farksızdır. Bireylerin olduğu gibi kitlelerin de bir enerjisi vardır çünkü ve ne zaman, nerede ortaya çıkacağı belli olmayan bu enerjiyi kontrol etmek, bireylerinkini kontrol etmekten çok daha zordur. Kontrolden çıktıkları zaman da aynı oranda tehlikeli ve zararlı olurlar. Sistem yöneticileri, bu enerjiyi kontrol altına almak, nispeten zararsız mecralara kanalize edebilmek için bazı yöntemlere başvurmak zorundadırlar, futbol (ve yukarıda saydığımız diğer branşlar) bu yöntemlerin günümüzdeki adıdır.
İnsan canına günümüzdeki kadar değer verilmeyen çağlarda bu yöntem “savaş”tı. Üstelik savaşın tek fonksiyonu bu değildi ve ülkelerin ekonomisi savaş üzerine kuruluydu. 20. yüzyılda Avrupa iki büyük savaşla harap olup, on milyonlarca insan hayatını kaybedince artık savaşın yerini başka şeylerin alması gerektiğine karar verildi. Tabiî belki de asıl sebep, barışın savaştan daha kârlı hâle gelmiş olması da olabilirdi, hiç değilse dünya egemenlerinin kendi aralarında. Yoksa kendileri dışındakileri savaştırıp güzel güzel silah satmak hiç de fena bir sektör sayılmazdı doğrusu.
Günümüzde Barcelona futbol kulübüne “vatansız bir devletin silahsız ordusu” denmesi boşuna değildir. Real Madrid ile yaptıkları maçlar aslında İspanya iç savaşının devamıdır, ondan çok daha kansız ve çok daha kârlıdır günümüzde. Hakeza Glasgow Rangers-Celtic maçları da İskoçya’nın bitmek tükenmek bilmeyen mezhep kavgalarının yeşil sahalardaki izdüşümüdür. 1998 Dünya Kupası finallerinde Amerika ile İran milli takımlarının yaptıkları maç asrın maçı diye boyuna pompalanmış, İran yenince dünyadaki bütün Amerika karşıtları da galip sayılmıştır. (!)
Yani futbol, kitlelerin enerjisini kontrol etmek için de paraya dönüştürmek için de mükemmel bir araçtır. Üstelik futbolseverin öyle ganimet gibi, iktidar gibi, rejim değiştirmek gibi talepleri de bulunmamaktadır. O sadece ve sadece ezelî (?) rakibini yenmek ve şampiyon olmak istemektedir. Bu isteklerine ulaşamadı mı? Hiç önemli değildir, nasılsa birkaç ay sonra aynı rakiple yine oynayacak, şampiyonluk için de gelecek sezona taptaze umutlarla başlayacaktır. Bu umutları güçlendirmek amacıyla da forma alacak, kombine bilet alacak, yayıncı kuruluş abonesi olacak, kısaca cepheye mühimmat taşıyacaktır. Arada öfkesine yenilip biraz cam çerçeve indirirse de zararı yoktur, onları üreten de aile geçindirmekte, çoluk çocuk büyütmektedir.
Yerine daha kârlı bir araç ikame edilmeden, futbolun hayatımızdan silinmesi mümkün görülmemektedir. Ebediyete akıp giden zamanda böyle bir gelişmeye şahit olur muyuz, olmaz mıyız bilmiyoruz.
Dünyayı anlattık durduk. Peki Türkiye’de durum nedir? Batıdan gelen pek çok şey gibi futbol da canımızdan çok sevdiğimiz memleketimizde bize has bir şekil ve içerik kazanmıştır. Onu da kısmetse gelecek yazımızda masaya yatırırız.