Dervişin birinin, düştüğü darlık sebebiyle bir diğer derviş arkadaşının evinden kilim çaldığı tespit edildi. Hırsızlığın ortaya çıkması üzerine mahkemeye sevk edilen derviş, elinin kesilmesi cezasına çarptırılırken, davasından vazgeçen kilim sahibi dervişle hâkim arasında geçen diyaloglar, duyanları; derin düşüncelere sevk etti.
Dervişin biri sıkıntıya düşerek, bir arkadaşının evinden bir kilim çaldığı öğrenildi. Kısa sürede yakalanan derviş, mahkemeye çıkarıldı. Arkadaşının evinden kilim çalarak, aynı zamanda kötü bir ilke de imza atan dervişin, dervişliğe sürdüğü lekeyi de göz öne alan hâkim; elinin kesilmesine hükmetti. Kilimin sahibi ise bu ağır ceza karşısında arkadaşına şefaat ederek davasından vazgeçti ve: “Ben, çaldığı kilimi ona helal ettim” dedi. Buna karşın mahkeme başkanı: “Sen helal etmekle beraber; ben şeriat gereğince verdiğim hükmü icra ederim” dedi. Kilim sahibi: “Evet; buyurduğunuz doğrudur ama o bir şahsın değil, vakfın malını çalmıştır. Vakıf edilen bir malı çalanın da eli kesilemez” dedi. Hâkim: “Vakıf işini de nereden çıkardın? Bu kilim senin değil mi?” diye sorunca; kilim sahibi: “Ben bir dervişim. Derviş adam; ne bir şeyin maliki olur ne de bir kimsenin memlukü . Dervişlerin elinde ne varsa muhtaçlara vakıftır.” Kilim sahibi dervişin bu cevabı üzerine söyleyecek söz bulamayan hâkim, diğer dervişe dönerek şu şekilde sitem etti: “Dünya sana dar mı geldi ki böyle bir dostun evinden mal çaldın da başka yerden çalacak mal bulamadın…”
Kilim sahibi dervişin mahkemede sarf ettiği bu hikmetli sözlerin, duyanları derin düşüncelere sevk ettiği gözlemlenirken, diğer derviş tahliye edildi.