Hayatını yaşamak amacıyla hayallerinin ülkesi olan Hindistan’a uçuş yapan adamın seyahati dramla bitti. Hindistan’a vardığının ertesi günü daha hayallerini yaşama fırsatı dahi bulamayan adamın hayatını kaybetmesi “ehli” tarafından olgunlukla karşılandı.
Hz. Mevlana’nın Mesnevi’den bildirdiği olay şöyle gerçekleşti: Bir kuşluk vakti saf bir adam, koşarak Hz. Süleyman’ın (a.s.) huzuruna geldi. Yüzü; elem ve kederden sararmış, dudakları mosmor olmuştu. Süleyman (a.s.): “Ne oldu sana?” diye sordu. “Azrail (a.s.)” dedi adam: “Bana öyle sert bir bakış fırlattı ki…” “Peki” dedi Hz. Süleyman (a.s.) “Şimdi; ne istiyorsan söyle.” Adam dedi ki: “Rüzgara emret: Beni Hindistan’a kadar götürsün. Belki oraya gidince canımı kurtarırım.” Bunun üzerine Süleyman (a.s.) rüzgara emretti, rüzgar da adamı hemen Hindistan’daki bir adaya götürüp, bıraktı.
Ertesi gün Hz. Süleyman (a.s.) divanda halkla buluşunca; Azrail’e (a.s.): “Ey Azrail!” dedi “O Müslüman’a niçin sert baktın? Bana anlat. Adamı; işinden gücünden, evinden barkından uzaklaştırmak mı istedin?” “Ey cihanın padişahı!” dedi Azrail (a.s.) “O yanlış anladı: Ben ona sert bakmadım. Onu yolda görünce şaşırdım. Çünkü Hak Teâlâ bana ‘Bugün onun canını Hindistan’da al’ diye emretmişti. Hayretler içinde ‘Yüz tane kanadı olsa Hindistan’a gitmesi yine de zor’ dedim… Ancak bugün aynı zatı Hindistan’da görünce ruhunu kabzettim.”diyerek konuya açıklık getirdi.