Sağır Ahmet Bey Zade Mehmet Bey ve bir grup sözde gazetecinin “silahlı terör örgütü kurmak ve yönetmek, hükümeti zor kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs, halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik etmek” gibi suçlamalar nedeniyle haklarında çıkarılan yakalama emri, bir kısım medyayı ayağa kaldırdı. Basın mensuplarının tutuklanmasının, ülkeyi giderek bir korku imparatorluğuna dönüştürdüğü tezi ve sivil dikta söylemlerinin, aynı merkezden organize edilmişçesine; hep bir ağızdan dile getirildiği köşe yazılarının hiç birinde; darbeciliğin, gazeteciliğin hangi alanına girdiğine dair herhangi bir açıklama yapılamazken, basın özgürlüğünün suç işleme özgürlüğü anlamına da gelecek şekilde yorumlanması dikkatlerden kaçmadı.
İttihatakon Operasyonunda Basın Dalgası
Hükümeti zor kullanarak ortadan kaldırmaya teşebbüs amaçlı silahlı örgüt kurma suçundan dolayı İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin nüvesini teşkil eden Jöntürkler aleyhine başlatılan soruşturma genişleyerek sürüyor. Soruşturma derinleştikçe insanın kanını donduran bilgi ve gerçekler bir bir açığa çıkıyor. İttihatakon operasyonunun son dalgası, örgütün basın içindeki işbirlikçilerinin akıl almaz marifetlerini de ortaya çıkardı. Bununla beraber hükümeti zor kullanarak ortadan kaldırmak için basın yoluyla halkı kin ve düşmanlığa sevk etmek amacıyla; gazeteci kisvesiyle faaliyet gösteren kişilerin gözaltına alınması, işbirlikçi basını ayağa kaldırdı. Basın özgürlüğü engellenemez bağırtılarıyla tozu dumana katan işbirlikçi medya, İttihatakon operasyonunu yürüten Özel Yetkili İmparatorluk Savcısı Ekseriye Tahiröz hakkında da bir karalama kampanyası başlattı.
Aleyhine başlatılan kampanya nedeniyle bir basın açıklaması kaleme almak zorunda kalan; Özel Yetkili İmparatorluk Savcısı; Ekseriya Tahiröz ise; söz konusu kişiler hakkındaki yakalama kararının; gazetecilik faaliyetleri nedeniyle değil; gazetecilik kisvesi altında yürüttükleri yasa dışı, ahlak dışı hatta insanlık dışı faaliyetler nedeniyle alındığını vurguladı.
İttihatakon operasyonu kapsamında ortaya çıkarılan ancak bir kısım basının kopardığı toz fırtınası arasında gözden kaçırılmaya çalışılan gerçekleri açıklamaksa Tarih Gastesi’ne düştü. İşte basın içindeki darbe destekçilerinin marifetleri!
İhbarla Açığa Çıkan Provakasyon ve Darbe
1867 baharında su yüzüne çıkan ve hükûmeti devirmeyi amaçlayan Yeni Osmanlılar Cemiyeti`nin ilk hazırlıkları 1865 yılına kadar uzanıyor. Örgüt, İtalya`daki Carbonari adlı ihtilalci derneğin metotlarını benimsemiş ve 5-7 kişilik hücreler halinde çalışmakta. Her hücrenin başındakiler bir grupta örgütlenmiş. Operasyon kapsamında hakkında yakalama kararı çıkarılan,gazeteci(!) Sağır Ahmet Bey Zade Mehmet Bey, teşkilatın kurucularından ve en önemli organizatörlerinden. Ele geçirilen belgelere göre örgüt; ilk toplantısını Belgrat ormanında, bentlerde yapmış. Son toplantıları ise Veli Efendi çayırında olmuş. Bu birleşimde alınan karara göre; Ayasofya ile Sultanahmet`te kılınacak öğle namazından sonra ahali heyecana getirilecek, topluca Babıâli’ye gidilecek, hükûmet düşürülecek ve Padişaha, Mahmut Nedim Paşa`nın sadrazamlığa getirilmesi önerilecekti. Bu eylem sırasında kan dökülmesi de göze alınacaktı. Ancak bir suikast niteliğinde olan bu eyleme, cemiyetin kurucularından olan Ayetullah Bey karşı çıkmış.
Savcılıktaki ifadesinden alınan kayıtlara Ayetullah Bey olayı şöyle anlatıyor: “... Ortada hükûmet yönetiminin düzeltilmesine dair bir tedbir ve memleket yararına bir sonuç görmediğimi belirterek bu eylemi acı acı eleştirdim ve karşı koydum. Bunun üzerine Mehmet Bey telaşla: ‘Bu cemiyete birçok adam girmiştir. Bunlar arasında babanız Sami Paşa da vardır’ dedi. “Yalanın bu mertebeye varmasına dayanamadım. Hemen ayağa kalktım. ‘Eğer şahıslara hizmet ederek kişi çıkarı uğruna insan öldürmek istiyorsanız. Allah sizi kahretsin!’ diyerek, atıma binip yanlarından savuştum. Arkamdan bana kurşun sıkmadıklarına da şaştım. Akşam babama cemiyetin durumunu anlattım. Böyle konulardan nefret eden babam Abdurrahman Sami Paşa, çok heyecanlandı. Sadrazam Ali Fuat Paşa ile dargın olduğundan; Serasker Rüştü Paşa`ya durumu bildirdi. Ali Paşa gizli örgütün kararını öğrenir öğrenmez, mensupları hakkında takibata geçti…”
Darbe Organizatörü Gazeteci(!) Soluğu Fransa’da Aldı
Ayetullah Bey’in söz konusu ifadelerinin ardından hakkında yakalama kararı çıkarılan Mehmet Bey’in gıyaben yargılanarak idama mahkûm edildiği de öğrenildi.
Yeni Osmanlılar örgütünün durumu ve gizli toplantıları ihbar edilince Mehmet Bey ile arkadaşlarından Nuri Bey (daha sonra rejim komiseri) ve Reşat Bey’in (daha sonra Paşa) süratle memleketten kaçtıkları öğrenildi. Bir basın mensubu olarak(!) hakkında yakalama kararı çıkarılmasına en çok tepki gösterilen Mehmet Bey’in bundan sonraki macerası ise şöyle gelişti:
Mehmet Bey, Yeniköy`deki yalılarına giderek annesiyle vedalaştı. Annesi, ülke dışında kara işine yarar düşüncesiyle ziynet eşyalarından birkaç mücevherle, bütün parasını oğluna verdi. Ertesi gün hükûmet yalıda sıkı bir arama yaptırdı. Cemiyetle ilgili gizli evrakların izinin sürüldüğü bu arama iki gün sürdü.
Mehmet Bey`in babası, Posta ve Telgraf Nazırı Ahmet Şükrü Bey’in ise, şaşkına döndüğü öğrenildi. Anlaşıldığı kadarıyla olan bitenden haberi yoktu ve eşi de kendisine -oğlunun tembihatı üzerine- hiçbir şey söylememişti.
Darbeci Basın Yurt Dışından Besleniyor
Gerek yalı, gerek İstanbul`un dört bucağı arana dursun, Mehmet Bey çoktan Fransa`nın yolunu tutmuştu. Ziya (Paşa) ile Namık Kemal de durumdan endişelendiler. Kendilerine yardım vaat eden Mısır prenslerinden Mustafa Fazıl Paşa`nın teşvik ve davetine uyarak ülkeden kaçtılar. Bunları o sırada Paris`te bulunan ünlü edebiyatçı Şinasi karşıladı. Türkiye`de Yeni Osmanlılar olarak bilinen gruba Batı dünyası Jöntürk (Jeune Turc) adını verdi. 1867 yazında Jöntürkler birer ikişer Paris`te buluştular. Her ne kadar Sultan Abdülaziz`in Paris`i ziyareti sırasında, herhangi bir olaya sebep olunmaması amacıyla, Londra`ya giderek hayatlarını, yayınlarını orada sürdürdülerse de, çoğunlukla Paris`te bulundular. İçlerinde bazı siyasî ve ekonomik sebeplerle Cenevre`de oturanların da olduğu biliniyor. Paris’tekilerin genellikle belirli kahvelerde oturarak; birlikte yemek yedikleri, buralardan Türkiye’deki gelişmeleri takip ederek, darbe planları yapmayı sürdükleri de biliniyor. Jöntürkler`in bu toplantılarına; bazı Fransızların da zaman zaman katıldıkları, bunların başlıcaları arasında Yahudi asıllı oryantalist Leon Cahun`un da bulunduğu öne sürülüyor.
Yeni Osmanlılardan Avrupa`ya kaçanları bitmez tükenmez serveti dillere destan olan Prens Mustafa Fazıl Paşa’nın koruduğu bilgisi ise artık istihbarattan bile sayılmıyor. Prens Mustafa Fazıl Paşa, Jöntürklerden her birine; yayınladıkları gazetelere ve yazdıkları yazılara göre aylık bağlamış durumda. Jöntürkler, Fransa, İngiltere ve İsviçre`de, değişik tarihlerde gazeteler yayınlamaya devam ediyorlar. Mehmet Bey, buralarda yaptığı yayınlarda, en sert biçimde İstanbul`daki yönetimi eleştirenler arasında. Boy hedefi ise Padişah. Buna mukabil; arkadaşları ise daha çok Sadrazam Ali Paşa`ya ve yönetime çatmaktalar.
Hal böyleyken Mehmet Bey’in, cizvit papazı kılığına girerek bir ara İstanbul`a gelmesi ise tam bir istihbarat zaafı olarak değerlendiriliyor. İstihbarat teşkilatından gayrı resmi yollardan edinilen bir bilgiye göre: Yeniköy`deki yalıda on beş gün kaldıktan sonra Paris`e dönmüş. Mehmet Bey`in, kılık değiştirerek Türkiye’ye geliş sebebi üzerinde, değişik söylentiler ve yorumlar var. Aile çevresinin yorumu, o sırada ağır hasta olan babasını görüp helalleşmek, nikâhını bozmak için baskıya direnen Salike Hanım`la görüşmek gibi özel konularla ilgili. Bazı iddialara göre ise Padişah`a suikast düzenleyecekti. Diğer bir görüşe göre İstanbul`a gelişinin nedeni: Yeni Osmanlılar’ın eylemlerini ihbar eden ve gizli örgüte mensup kişilerin yurt dışına kaçmasına neden olan Ayetullah Bey`i öldürmek idi. Nitekim Mehmet Bey`in Ayetullah Bey`i tenha bir yerde kıstırıp üzerine yürüdüğü sırada; Ayetullah Bey`in ayağına kapanarak, hayatının bağışlanmasını istediği ve Mehmet Bey`in de kendisini affettiği ileri sürülüyor.
Fransız Askeri “Basın Kahramanı(!)” Mehmet Bey
Gazeteci(!) Mehmet Bey’le ilgili en çarpıcı bilgi ise 1870 yılında Alman - Fransız savaşı sırasında gönüllü olarak Fransız ordusuna girmesi. Babası bakan olan vatansever(!) gazetecimizin aidiyet hislerine dair çok önemli bilgiler veren durum; aynı zamanda söz konusu kişi ve arkadaşlarının arkasında nasıl bir dış güçler koalisyonu olduğunu da gösterir nitelikte.
Basın kahramanı(!) Mehmet Bey’in Fransız ordusundaki hal ve durumu ile ilgili olarak elimize geçen bilgiler ise şunlar: İddialara göre Fransız ordunda her askerin belirli miktarda şarap tahsisatı var ve bizim vatanperver darbeci basın kahramanımız Mehmet Bey o derece içkiye tutkun ki, bu konuda Fransızlar ondan geride kalıyorlarmış. Görgü şahitlerinin ifadelerinin de doğruladığı bu bilgiye göre: Mehmet Bey, her sabah matarasını konyakla doldurur, askerî göreve içkili gidermiş. Ancak umandanı onu çok sever, sabah yoklamalarına geç kalınca müsamaha gösterir, ağzı şarap koktuğu zamanlarda, bunun vazife başında tekrarlanmamasını istermiş. Hatta bir gün Mehmet Bey göreve sallana sallana gelmiş. Kumandanı her tarafı konyak kokan Mehmet Bey`e dönerek: “Benim küçük Mehmet`im! Senin bu halini ben affetsem, büyük Mehmet (Peygamber Efendimiz Hazreti Muhammed`i -s.a.v.- kastederek) acaba affeder mi?” diye söylenmiş.
Basın Özgürlüğü Suç İşleme Özgürlüğü Değildir
Ele geçen bütün bu bilgi ve belgeler ışında; bir kısım medyanın “basın özgürlüğü yok edilmek isteniyor” temalı söylem ve haberlerinin göz boyamadan ibaret olduğu kolayca anlaşılıyor. Ortalığı ayağa kaldıranlarsa; asıl yüzlerinin ortaya çıkmasından korkan gazeteci kisveli darbe memurları. Çünkü sanıldığının aksine darbe sade askerle yapılmıyor: Basın desteği ve provokasyonu şart. Ve görüldüğü üzere: Türkiye’de; İttihat ve Terakki hatta onun nüvesi olan Jöntürklerden beri; planları başarıya ulaşmış bütün hürriyet hırsızları, basının içine yerleştirilmiş truva atları olan sözde gazetecilerle el ele işlemişler o meşum fillerini. Mesleğine bu tip şakiler yüzünden kara çalınan biz gazetecilere ve halkımıza düşense; tarihimizden ders alarak; 150 yıldan uzun bir süredir etkisinde olduğumuz bu hürriyet hırsızlarının, halk için değil ama sadece kendileri için istedikleri “sözde özgürlük” ilizyonundan bir an önce kurtulmaya çalışmak. Çünkü onların asıl kast ettiği; halkın değil, kendilerinin özgürlüğü. Çünkü onların asıl kast ettiği; basın özgürlüğü değil, kendileri için adeta doğal bir hak olarak gördükleri suç işleme özgürlüğü.
Konuyla ilgili yeni gelişmeleri; basın özgürlüğünün gerçek hak edeni ve takipçisi olan Tarih Gastesi olarak, siz değerli okurlarımızla paylaşmaya devam edeceğiz..