Ayşe Büşra Aydemir
Hac mevsiminin gelip geçmesiyle beraber yine gündeme gelen Osmanlı padişahlarının hacca gitmeyişi mevzu ulemaca görüşülüyor. İlim meclislerini uzun süre meşgul eden padişahların hacca gitmeyişine getirilen açıklamalara yeni yeni hükümler ekleniyor.
ilindiği gibi Osmanlı padişahlarından en son 2. Osman (Genç Osman)hacca gitmek istemiş ve bu niyetinin bedelini canıyla ödemişti. Hacca gitmesine askerler, kayınpederi şeyhülislam Es’ad Efendi ile Aziz Mahmud Hüdayi Hz. karşı çıkarken, Kızlar Ağası Süleyman, hocası Hüseyin Efendi, padişahı hacca gitmesi için ikna etmişlerdi. Devreye kapıkulu askerleri girmiş; Süleyman ağa,Ömer Efendi ve veziriazam Dilaver Paşa’nın başını istemek üzere ulemayı araya sokmuşlarsa da fayda vermemişti. Ve sonunda isyan eden asker Bab-ı Hümayun’dan içeri girerek Sultan Mustafa’ya zorla biat edip, 2. Osman’ı tahtan indirmiş ve canına kıymışlardı.
2. Osman’ın hacca gitmek istemesi üzerine kayınpederi ve şeyhülislam Es’ad efendi aynen şu fetvayı vermiş ve fıkıhtaki bu hükmü o dönem için şu şekilde özetlemişti: “Padişaha hacc lazım değildir;oturup adl eylemek evladır.Caiz ki, bir fitne zuhur eyleye’’. Asrın kutbu Aziz Mahmud Hüdayi hz. de bu fetvayı tasdik ederek, 2. Osman’a uyması konusunda ciddi ikaz eylemişlerdi. Bu konuda günümüz şeyhülislamının görüşleri de Devlet-i Ali Osmaniye arşivinden çıkarılan bu fetvalara yakın minvalde ilerliyor. Nitekim Genç Osman döneminde halk ve asker arasında yayılan dedikoduyu özetleyen şu cümleler hâlâ etkisini sürdürmekte: “Nizam-ı âlem için padişahlar haccı terk ede gelmiştir.Düşmanın ortaya çıkması ve düşmanın memleketi karıştırma ihtimali varken, Memalik-i Mahruse’yi koyup gitmek hatadır’’.
Şeyhülislam’ın yayınladığı son baskı fetvalar kitabının konuyla ilgili bölümdeki hükümleri Tarih Gastesi olarak sizin için özetledik.Hükümler şu şekilde: “İslam hukukuna göre farz-ı ayn olan hac, farz-ı kifaye olan cihada açık bir düşman tehlikesi bulunmadığı müddetçe tercih edilir.Cihat, fert olarak Müslümanların haccına mâni olmayacaktır.Bunun tek istisnası, düşmanın bertaraf edilebilmesi için hacca gidecek Müslümanlara da ihtiyaç olmasıdır.Bu noktada halife ve sultanların hükmü, Müslüman fertlerden ayrıdır.Onlar için cihat, Müslümanların emniyetini sağlamak farz-ı ayndır. Hz. Peygamber’e hangi amelin daha faziletli olduğu sorulduğunda, sırasıyla, Allah’a ve peygamberlerine iman, Allah yolunda cihat ve haccı mebrur cevabını vermiştir.Sebep olarak ulema ‘’Müslümanların, canını, malını ve namusunu korumak Hukukullah da denilen kamu haklarındandır, yani cemiyete ait bir ibadettir.Bazen kamu haklarından olan bir mesele, şahsi farzlardan daha ehemmiyetli hale gelmektedir’’ açıklamasını getirmişlerdir.
Bu fıkhi yaklaşımların dışında ulema günümüz şartlarında hac görevinin 3 ay sürdüğüne dikkat çekip, ömürlerinin yarısını cephede geçiren padişahların “Mısır’a kadar gidip de hacca varmadıkları iddia edilemez.Çünkü ordunun başında mücahit bir komutan olarak sefere giden padişahla kendi şahsi ibadeti için 3 ay memleketini yalnız bırakan padişah bir tutulamaz” açıklamasıyla olaya en geniş açıdan bakıldığını gözler önüne seriyor.
2. Osman’a halk ve askerin gösterdiği tepkiyi buna bağlayan şeyhülislam, Osmanlı padişahlarından 2. Selim’e kadar olanlarının tamamının ömürlerinin yarısını Allah yolunda cihat için seferlerde geçirdiklerini, üzerlerine farz-ı ayn olan ve hukukullah mahiyetinde bulunan cihadı ve nizamı âlemin devamını, şahsi farz olan hacca tercih etmeleri için devrin Şeyhülislamlarının fetvalar verdiğini de ekliyor.
Bu açıklamalara ek olarak; Amasya’da vali iken hacca gitmeye niyetlenen 2. Bayezid ’e sadrazam ve devlet erkanının imzası ile gönderilen mektubun nüshası da basın mensuplarına dağıtıldı. Mektupta 2. Bayezid’in bir yeri idare etmekle yükümlü iken hacca gitmesi halinde, düşmanın cesaretlenerek Müslümanlara saldırmasına sebep olacağı ikazı üzerinde durulduğu görülüyor.
Ayrıca resmi bir vesika bulunmasa da bazı padişahların tebdil-i kıyafet hacca gittiği ve çoğunluğun kendi yerlerine bedel olarak başkalarını hacca gönderdiği tahmin ediliyor.
Kaynak : Bilinmeyen Osmanlı (Prof. Dr. Ahmed Akgündüz - Doç. Dr. Said Öztürk)