Ne futbolda ne de diğer spor dallarındaki başarı düzeyimizin genetik kodlarla vs. ilgisi bulunmamaktadır. Öyle olsa, Almanya’da yaşayan üç milyon Türk nüfustan bu kadar üst düzey futbolcu çıkmazdı.
İki yıldan fazla bir zaman önce görev yaptığım gazete beni Trabzon’a gönderdi. Bir gün Gürcistan ile Rusya arasında oynanacak Ragbi, ertesi gün de Trabzonspor ile Galatasaray arasında oynanacak futbol maçını izleyip gazete için haber ve yorumlarımı gönderecektim.
Futbol tamamdı da, Ragbi sporu hakkında bildiğimiz neydi ki. Bir sürü yarma gibi herif yumurta şeklindeki bir topu ele geçirmeye uğraşıyor, ele geçiren bütün gücüyle rakip çizgiyi geçmeye çalışıyor, rakip oyuncular da yine bütün güçleriyle bunu engellemeye çabalıyorlardı. Bu çabalar da bizim gördüğümüz kadarıyla kaba kuvvetten mürekkep idi. Zaman zaman bir kişinin üstüne sahadaki bütün diğer yarmaların, pardon oyuncuların çullandığını görürdük de altta kalanın nasıl canının çıkmadığına hayret ederdik.
Bu çekincemi gazete yetkililerine iletmeme rağmen “olsun, önemli değil. Sen saha içi ve dışı gözlemlerini aktar yeter” dediler. Biz de gittik. O dönemler iki ülkenin arası limoni olduğu için maçı Trabzon’a almışlar, bir gün sonra Trabzonspor-Galatasaray maçı olduğu için çimlerin hasar göreceği gerekçesiyle Avni Aker’de değil Akçaabat ilçesindeki Fatih Stadı’nda oynatmaya karar vermişlerdi. O da 5-6 bin kişilik bir stattı.
Doğal olarak bizim aklımız fikrimiz Trabzonspor-Galatasaray maçındaydı, Ragbi maçını da bir an evvel başımızdan savmamız gereken bir angarya olarak görüyorduk. Herhalde tribünlerde ufak birer taraftar grubu olur, yandan talimat veren teknik adamların bağırmaları karşı apartmanlarda yankılanır, biz de gördüğümüz kadarını yazar çizer, gazeteye gönderir sonra çıkar giderdik.
Ama o da ne? Maç günü stada gelince baktık ki Akçaabat ana baba günü. Her yerde Gürcü bayrakları, yüzü gözü boyanmış çocuklar, stadın içinden gür sloganlar yükseliyor. Basın tribününde yerimizi aldık. Stat tamamen dolmuş, tribünler büyük heyecan içinde. Bizim şaşkınlığımız tarif edilmez. İki yıl kadar önce iki ülke arasında çıkan ufak çaplı savaşın bu tansiyonda etkisi vardı mutlaka ve biz maç başlamadan önce yüksek heyecanı buna vermiştik. Fakat müsabaka başlayıp da tribündeki seyircinin sahada olup bitene gösterdikleri anlık tepkilerden anladık ki, Gürcülerde basbayağı bir Ragbi kültürü var. Meğer bizim 4 milyon küsûr nüfusa sahip minik komşumuz, bu sporda dünyada söz sahibi bir ülkeymiş. Avrupa’nın orta yerinde olsa buna pek de şaşırmazdık. Ama bildiğimiz Gürcistan işte, şu Sarp sınır kapısının ötesindeki eski ufak demirperde ülkesi. Eskiden adlarını bile doğru dürüst bilmediğimiz, hepsine birden Rusya deyip geçtiğimiz topraklardan bir parça.
Bu hikayeyi niye anlattık? Hatırlarsanız geçen sayıda bir olimpiyat bahsi etmiş, Türkiye olarak neden başarısız olduğumuzu acizane analiz etmeye çalışmıştık. Ragbi olimpik sporlar arasında değil yanlış bilmiyorsam ama toplam nüfusu Ankara kadar olan, üstüne üstlük dünyanın gelişmiş ülkeleri arasında da yer almayan bir ülkenin spor kültürünün ne düzeyde olduğu bizim için hayli ibret vericidir. Adamlar bu kadar nüfustan lisanslı sporcu yetiştiriyor ve o branşta dünyada söz sahibi oluyorlar. Biz 70 milyondan bırakın olimpik sporları, milli saplantımız futbol için bir onbir çıkarıp dünyada dereceye sokamıyoruz.
Ne futbolda ne de diğer spor dallarındaki başarı düzeyimizin genetik kodlarla vs. ilgisi bulunmamaktadır. Öyle olsa, Almanya’da yaşayan üç milyon Türk nüfustan bu kadar üst düzey futbolcu çıkmazdı. Problem bizim çorak ve çarpık eğitim sistemimizdedir. Geçenlerde twitter’da değerli bir yazar okul çağına gelmiş oğlunu okula götürdüğünü, yetkililere oğlunun 3 yaşında okuma yazmayı öğrendiğini söyleyerek farklı eğitim veren bir sınıflarının olup olmadığını sorduğunu yazdı. Ardından da aldığı cevabı: “Bizim için bütün öğrenciler eşittir!”
Bu cümle her şeyi çok güzel özetliyor. Daha uzatmaya hiç gerek yok. Okuma yazmayı 3 yaşında kendi kendine öğrenenle 1. sınıfta sezonun sonlarına doğru sökeni aynı sınıfta aynı müfredata tâbi tutarsanız, beden eğitimi dersinde de birkaç dakika Hababam Sınıfı usûlü kültür fizik hareketlerinden sonra çift kale maçla dersi tamamlarsanız olacağı budur. Biz sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir kitleyiz ve her birimiz de dünyaya bedeliz ne de olsa.