Bir ‘hız medeniyetinde’ yaşıyoruz. Dört bir koldan gelen tazyikler hayatımızın her alanını kuşatıyor. Nefes alamıyoruz. Durup düşünecek, nereye doğru nasıl yol aldığımızı hesap edecek fırsatımız olmuyor. Bu yaz farklı olsun; durup düşünelim. Ne yapacağımızı, nasıl yapacağımızı ve niye yapacağımızı hesap edelim. Kur’an’la, okumakla, projelerle, tefekkürün tatlandırdığı seyahat ve ziyaretlerle Hak’tan seçmeli bir yaz programı yapalım. Öyle ki bu yaz hep bizi güzel yazmakla meşgul olsun melekler…
Herkesin bir planı, projesi var. Ancak en güzel plan ve proje Allah’a ait olandır. Bizim planımız ve projemiz de O’nun plan ve projesi ile uyumlu olmalıdır. O’na giden yolun yolcusu olmak bizim hedef ve biricik gayemizdir. Bizler kutlu çağları yaşayıp çağ açmış olan büyüklerimizin evlatlarıyız. Her zamanın ve kuşağın bir adı olur. Arkamızda bırakacağımız bir hoş seda olmalı. Şahsiyetimizi arkamızda bir anıt gibi bırakmak vazifemizdir bizim. Gayretimiz, geçmişten aldığımız kutlu mirası önce kendi hayatımıza bir libas gibi giydirmek ve o kutlu libası yarın çocuklarımıza, bizden sonraki kuşaklara emanet edebilmek olmalı. Derdimiz budur.
Derdimizi dermana ulaştırmanın yolu zamanımızı değerlendirmekten geçer. Yaz geldi çattı. Bu yaz derdimiz adına ne yapacağız? Üzerimizdeki nimetlerin, ilmimizin, hayatımızın hesabını nasıl verecek, yüzümüzü nasıl aklaştıracağız?
Bu dosyamızda işte bu dert ile bu sorunun izinde dolaşıp sizlere kendi cevaplarınızı üretmenizi sağlayacak cevap anahtarları sunmak istedik. Hem kendi şahsi ikbalimiz için hem de toplumumuz için faydalı, güzel ve hayra sebep teşkil edecek birçok güzel yol önerdik.
Hayatta bir iyiliğin, bir de kötülüğün nehri akıyor. Bu iki nehrin ilki beyaz, ikincisi siyah. Aradaki gri tonların ne ifade ettiği, hangisine daha yakın olduklarıyla alakalıdır. Bizler, kalbimizde gri tonlar ile yaşayamayız. Siyah noktaların kalbimizde günden güne çoğaldığı bir iz süremeyiz. Onun için harekete geçmemiz gerekiyor. Ve onun için planımızın, programımızın olması ve izimizin ‘iyi’ ile ve ‘iyiye’ doğru seyr etmesi gerekiyor.
Kur’an Öğren, biliyorsan öğret…
Nasıl ki bu yaz aylarında çiçekler açıyor, börtü böcek kış ayları boyunca kaldıkları yuvalarından başlarını çıkarıp baharın bu coşkulu havasına ortak olmak, katılmak istiyorlarsa, bizler de bu neşeye ortak olmalıyız. Neşe neden geliyor bahar aylarında? Çünkü iklim değişiyor. Hava ısınıyor, Rabbimizin tecellileri tabiatın dört bir tarafında kendini daha bir hissettiriyor.
İşte bu, dünya tabiatının iklimi. Bir de, manevi iklim var. Alem içinde alem olan her birimizin içindeki iklim ne olacak? Bizim içimize bahar gelecek mi? Gelmesini istiyorsak harekete geçmeli, üstümüzdeki kış yorgunluğunu atmalı ve Allah’ın kitabına, Kur’an-ı Kerim’in yazı getiren güzel iklimine geçirmeliyiz iç alemimizi. Bunu yaparsak, olmayacağından asla şüphe etmeyeceğimiz bir müjde de gelecek: İç âlemimizin mevsimi hep bahar olacak! Tıpkı Peygamber duasında olduğu gibi: “Allah’ım! Ben senin kulunum. Babam sana kul, anam da kuldur. Perçemim senin elinde, hayatıma hâkim sensin. Hakkımda hükmün geçerli takdirin ise adalettir. Ne söylersen yerinde, ne istersen güzeldir. Kendine verdiğin, yarattıklarından birine öğrettiğin, kitabında indirdiğin ya da hiç kimsenin bilmediği sadece senin bildiğin bütün isimlerin hakkı için senden istiyorum. Kuran’ı kalbimin baharı göğsümün nuru eyle. Onunla dertlerimi yok et, hüznümü sürgün eyle.” Kur’an bu yaz hüznümüzü sürgün eylesin. Biz Allah’ın kitabını okuyalım, o da bizi okusun, bizim baharımız olsun.
Memleketimizin dört bir tarafında yaz aylarında camilerde Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde Kur’an-ı Kerim öğretiliyor. Bu etkinlik sadece küçük yaştaki çocuklarımız için değil, yetişkinler için de mevcut. Bunun dışında birçok vakıf faaliyeti var. Çevrenizdeki dostlarınızdan yahut internet aracılığıyla bu güzel programları öğrenebilir ve Allah’ın kitabı ile tanışabilir ve okuyabilirsiniz. Yine bir dost, arkadaş vesilesiyle de bu isteğinizi gerçekleştirmek bir yoldur. Günde yarım yahut bir saatlik bir çalışma ile bile olsa bu yaz çok kazançlı çıkabilirsiniz.
Unutmayın ki, her geç kalınmışlık, üstüne bir gün daha eklenmesiyle daha zor hale gelir. Bunun için en kısa yoldan, hiçbir şeyi kafanızda büyütmeyip adım atmaya bakın. En büyük cesareti insan kendinden alır. Cesaretimizi iyilik ve güzelliğe, ‘ötelere’ ulaşmakta bir basamak olarak kullanmalıyız.
Kur’an-ı Kerim’i biliyor musunuz? Peki, anlıyor musunuz? O zaman Arapaça öğrenmeye ne dersiniz? Kur’an’da derinleşmenin sonu yoktur. Hem biliyor hem de anlıyorum diyen ilminin zekatını vermeli ve bilmeyenlere öğretmeli. Bunlar ne güzel vesilelerdir… Hem bizim, hem öğrencilerimizin manevi iklimini güzelleştirip içimizin neşe ve sürurla dolmasına sebep olacak vesilelerdir. Ne kadar büyük bir hayır işlemiş olacağınızın hesabını ne biz ne de siz düşünelim, varın bunu melekler düşünsün.
Derdimizi dermana ulaştırmanın yolu zamanımızı değerlendirmekten geçer. Yaz geldi çattı. Bu yaz derdimiz adına ne yapacağız? Üzerimizdeki nimetlerin, ilmimizin, hayatımızın hesabını nasıl verecek, yüzümüzü nasıl aklaştıracağız?
Bu yazın ortasında
11 ayın sultanını karşıla…
Temmuz ayında Ramazan’a merhaba diyoruz. Bir planımız olmalı. Daha önce yaptığımız bir dosya vardı; “Gençken Tadılacak 50 Lezzet” kapağıyla elli teklif sunmuştuk. Bu lezzet teklifleri hâlâ güncel, bunları tekrar gözden geçirebiliriz. Mesela: Sahura taze pide alıp, gelene kadar yarısını yemek, bir vakıfta garibanlarla birlikte iftar açmak, Ramazan’ın otuz gününü, otuz farklı camide kılmak, birbirine küsmüş iki kişiyi Allah rızası için barıştırmak, bir yeşilliğin üstünde kuş sesleri ile birlikte namaz kılmak, Teheccüd vakti gürül gürül Kur’an okumak gibi. Bunlar yeterince fikir vermiştir herhalde. Hepsini, yahut herhangi birini yapsak ne kadar güzel olur.
Alışveriş yapıp, aileni yahut arkadaşlarını sevindir…
Paranı biriktir, yahut paran varsa, bir markete girip ailenin ihtiyacı olabileceğini, evde eksildiğini düşündüğün ürünleri al. Öğrenci evi/yurt gibi mekanlarda da kalsan, bunu yapabilir, arkadaşlarını da sevindirebilirsin. Örneğin evde bittiğini gördüğün bir şekeri bile almış olmak, bunu birilerinin söylemesine gerek kalmadan yapmış olman, onları çok sevindirecektir. Senin örnek teşkil eden davranışın onlar için de bir örnek olur.
Sürprizler yap, hediyeler al…
Küçük de olsa çevrendeki insanlar için hediyeler alman onları memnun edecektir. İnsanlar, kendilerine önem verildiğini en çok böyle zamanlarda hissederler. “Hediyeleşmek sünnettir” unutma. Bizi birbirimizden uzaklaştıran, sadece iş güç bağlamında birbirimize ihtiyaç duyduğumuz hissinden uzaklaştıracak böyle vesilelere ihtiyacımız var bu modern zamanlarda.
Kendi ‘haber gündemin’ olsun…
Türkiye ve dünya gündemi ile alakalı bir medya bombardımanı var. Medyanın gelişmesiyle birlikte haberler çeşitleniyor. Sosyal medyanın çıkmasıyla da spekülasyonlar, yalan ve uydurma haberler, kişileri ve kitleleri yanlış yönlendirenler ortalıkta cirit atıyor.
Bir Müslüman olarak bizler seçici olmak zorundayız. Çünkü ‘bütünlüklü’ bir hayat yaşamaya talibiz. Yani ‘doğru’ bir hayat. Ve eğri, kimin getirdiğinden şüphe duyduğumuz haberlerin doğru bir hayatın içinde yeri olamaz. Yoğun ve suni gündemlerin içinden söküp çıkaracağımız, eleyeceğimiz ve şahsi değerlendirmemize, kendi bakışımızın helezonuna alacağımız konu başlıkları olmalı. Bunu yapmalıyız. Yapmalıyız, çünkü sorumluyuz. Bizim de bir aklımız ve vicdanımız var. Harekete geçebiliriz. Ama bunun için seçebilme ve tefrik edebilmeyi başarabilmeyiz. Seçebilmek ve ayırabilmek fikri yapımızı, hayattaki duruşumuzu, konular ve insanlar karşısındaki değerimizi, çözüm önerilerimizi güçlendirecek. Müslüman, çağına karşı sorumludur. Bu sorumluluğu da ‘vakte karşı sözler’ ederek yerine getirmek boynumuzun borcudur.
Sosyal sorumluluk projelerine katıl, aktif ol…
Sosyal sorumluluk projeleri, son yıllarda gittikçe artan, her ilde hızlı çoğalan bir etkinlik haline geldi. Bu bereketten istifade etmelisin. Sosyal sorumluluk da bir hayır çeşididir. Yapmak istediğimiz şeyleri bazen tek başımıza gerçekleştiremeyebiliriz. Ancak ortak yapılan faaliyetlerde bir “ortak akıl” devreye girer. Böyle olunca da, yapılacak işin hacmi artar. Sen de bu ortak akla zihnini ve kalbini dahil edebilirsin. Bunun için mesela Genç Gönüllüler ile irtibata geçerek işe başlamak güzel bir fikir olabilir.
Sosyal medya hayatın olursa sosyal değil, asosyal olursun…
Önce Facebook çıktı. Ardından Twitter. Şimdi iki insan tanıştığında ‘beni facebook’ta ekle, twitter’da takip et’ gibi cümleler kurmaya başladılar. Yani ‘yine görüşelim, bir dahaki görüşmemiz nerede olsun’ gibi cümlelerin yerini sanal dünyada bir ‘tık’ aldı. Bir tıkla gelen arkadaşlık da, bir tıkla gider oldu.
Sosyal medyayı kullanmamızda bir sakınca yok, ama edebi ve üslubuyla... Sadece okuduğumuz yazının bir üslubu yok ki. Hayatın ve olayların da bir üslubu var. Önemli olan, bu üsluba göre hareket etmektir. Gerçek hayatta yaşadığımız hayat ve oralarda yazdıklarımız ne kadar birbiriyle örtüşüyor? Bunun yanında, günde kaç saatimiz harcıyoruz buralarda? Bu işe mutlak bir çekidüzen vermeliyiz. Doğru oturup doğru düşünelim ve bir karar verelim. Vaktimizin israf olduğu apaçık ortada. Ömrümüz için en büyük değer olan zamanımızı boş yere harcamak yerine, sosyal medyayı doğru ve sınırlı bir şekilde kullanalım. Vaktimizi israf etmeyelim.
Kur’an-ı Kerim’i biliyor musunuz? Peki, anlıyor musunuz? O zaman Arapça öğrenmeye ne dersiniz? Kur’an’da derinleşmenin sonu yoktur. Hem biliyor hem de anlıyorum diyen ilminin zekatını vermeli ve bilmeyenlere öğretmeli. Bunlar ne güzel vesilelerdir… Hem bizim, hem öğrencilerimizin manevi iklimini güzelleştirip içimizin neşe ve sürurla dolmasına sebep olacak vesilelerdir.
Yakınındaki Allah dostlarının kabirlerini ziyaret et…
Bundan birkaç ay öncesinde sitemizde, Genç Haber Merkezi’nde “İl İl Allah Dostları Haritası” isimli bir yazı ve liste yayınladık. Bu başlığı google’a yazarsan çıkacaktır. İster oradan bak, istersen de çevrene sor soruştur ve yakınındaki Allah dostu velilerin kabirlerini ziyaret et. Manevi iklimine çok faydalı olacaktır. Onların da himmeti üzerinde olur böylelikle.
Afrika seni bekliyor ve hep bekleyecek…
Yeraltı zenginlikleriyle, batılı ve emperyalist devletlerin bir zamanlar laboratuvar gibi kullandıkları Afrika coğrafyası, o laboratuvardan çıkan hasta bir kobaya dönüştü. Hâlâ kendine gelemiyor. Emperyalist devletler, o zavallıların gözlerini kapayıp bütün yeraltı zenginliklerini sadece ve sadece dünyevi uğurda sömürüyor. Son yıllarda ise, hükümetimiz ve ‘manevi büyüklerimizin’ vakıf çalışmaları ile maddi manevi sahada büyük bir hareketlenme var Afrika coğrafyasında. Sen de bu dalga dalga büyüyen ve genişleyen hareketlenmenin halkasına katılmak istersin değil mi?
Dosyalar yaptık, geçtiğimiz senelerde birçok gencimiz Genç Gönüllüler vesilesiyle Afrika’ya gitti. Bu sene de 30 GENÇ kardeşimiz Afrika yolunda olacaklar. Gerek GENÇ Dergi, gerekse Genç Gönüllüler vasıtasıyla Afrika’da faaliyet gösteren vakıf, dernek teşekkülleri ile ‘kalbimizin karası’ olan o coğrafya ile irtibat kurabilirsin. İlla gitmek de gerekmiyor. Yeter ki bu gündemine girsin. Ben hayır yapmak istiyorum diye içinden geçir ve bunun için kararlı ol, Allah önünde yollar açacaktır, buna inan.
Elbet dinleneceksin…
Dinlenmek deyince, modern aklın hepimize empoze ettiği argümanlar aklımıza geliyor. Hemen bir şezlongda güneşlendiğimizi falan hayal eder olduk adeta. Ya da evde öylece hareketsiz yatmayı…
Oysa dinlenmek çok çeşitli ifadelere gelebilen bir faaliyettir. Evet, dinlenmek de bir faaliyettir ve faal olmayı gerektirir. Hakkını vermeliyiz yani. Okulumuzun tatil olması, işimize gücümüze ara vermemizle birlikte biraz daha çok uyumamızda bir sakınca yok. Kahvaltı ve yemeklerimizi ailemizle yemeye, aile üyelerimizle daha çok vakit geçirmeye bakalım bu yaz sürecinde. Beraber pikniğe gidebilir, sahile inebilir, kıra bağa gidip dalından meyve toplayabiliriz mesela…
Memleket ziyareti yap…
Eğer aileniz yahut akraba ve yakınlarınızdan uzaksanız, yaz ayları memleket ziyareti için en uygun zaman dilimi kuşkusuz. Uzun bir kış ayından sonra doğduğunuz topraklara, yani köklerinize yapacağınız ziyaret sizi tazeleyecek, kendinize getirecektir. Atalar boşuna söylememiş: Tebdil-i mekanda ferahlık vardır…
Bu Yaz Tatili Kökünden Değiştiriyoruz
Esra Nilay Bozdemir
Tatil kelimesi atalet kökünden gelmektedir. Yani tembellik... İnsanların çoğunun tatil denilince akıllarına ilk gelen anlam da şöyle: Yan gelip yatmak... Acı bir şey bu...
Halbuki Cenab-ı Hakk İnşirah Sûresi’nde ‘Bir işi bitirdiğin zaman başka bir işe sarıl’ buyuruyor. Dinlenmenin sırrı başka bir işe sarılmak o halde...
Öyleyse bu tatilde gerçekten dinlenmeye ne dersiniz?
Tatili kök-ünden değiştirmeye...
Benim birkaç fikrim var bak sana onlardan bahsedeyim...
Artık biliyorsun hem, bir işe sarılmak yorulmamak demek. Aylardır okul, ev, dershane, sınavlar derken yoruldun epey... Sıkıntı yaptın sınav öncelerinde, strese girdin...
Şimdi rahatlama zamanı...
Hadi tatile çıkıyoruz. Nereye mi? Kur’an Kursu’na...
Yanlış duymadın... Hem de yatılı olanına... Bak benden sana bir sır... Kainatın eşsiz kitabının yuvasında kurulan arkadaşlıklar hesapsız kitapsız olur. Kalıcı olur.
Peygamberimiz’in hayatını öğren... Kur’an’da ismi geçen peygamberlerin hayatlarını öğren...
Örnek olarak futbolcuyu, mankeni, sanatçıyı değil de sahabeleri al...
Sahnelerin, sahaların yıldızlarını bırak bir köşeye de gökteki yıldızlara yani sahabe efendilerimize tutun...
Hafızanı hadislerle süsle... Hadis-i şerif ezberle bu yaz...
Öğrendiklerinin zekatını da vermen gerekir tabii ki... Çocuk grubu oluştur, topla mahallenin çocuklarını, anlat onlara öğrendiğin ilimleri...
Bitmez tükenmez bir sermayen olsun böylece...
Anlayacağın faydalı iş kapımız çok...
Allah’ın razı olacağı güzelliklerle uğraşırken bu yaz çok dinleneceksin emin ol.
Hem ne kadar da dolmayı bekleyen boşluklarımız, tamamlanması gereken eksikliklerimiz var değil mi?
Haydi köklü bir değişiklik yapmaya şimdi...