Zımnen bize dayatılan “yüz yıllık kulüp küme düşmemeli” önermesi, “yüz yıllık olmayan kulüpler küme düşebilir, yüz yıllık olanla olmayan arasında bir mücadele varsa kanaat notumuzu yüz yıllık olandan yana kullanmalıyız” anlamına da gelmiyor mu aynı zamanda?
aşka bir ülkede bu soru son derece anlamsız durabilir, fakat Türkiye’de bas bayağı soruluyor ve sanki herkesin “hayır düşmez, düşmemesi gerekir” diye cevaplaması isteniyor. Benzer bir soruyla ilk kez 1980’li yılların başında Altay’ın küme düşmesi söz konusu olduğunda karşılaşmıştım. Tek kanallı televizyon günlerinde bir spor programının önemli bir süresi bu konuya ayrılmıştı. Altay’ın ne kadar köklü bir kulüp olduğu, uzun yıllar Türk futboluna hizmet verdiği, şan ve şerefle mücadele ettiği dile getirilmiş ve üzüntüler ifade edilmişti. Ben de şaşırmıştım doğrusu.
Bugünlerde de Ankaragücü kulübünün içine düştüğü durum münasebetiyle futbol kamuoyunun merhamet duyguları fena halde kabarmış durumda. Merhamete gelenlerin bilinçaltında bu yüz yıllık olma durumunun etkisi var mı, varsa ne kadar var bilmiyorum ama başta teknik direktörleri olmak üzere kulüp mensupları herkese nasip olmayan bu özelliğe vurgu yaparak “destek ve sahip çıkma” çağrılarında bulunuyorlar.
Bu noktada benim aklıma bazı sorular geliyor: Acaba nasıl bir destek isteniyor? Zımnen bize dayatılan “yüz yıllık kulüp küme düşmemeli” önermesi, “yüz yıllık olmayan kulüpler küme düşebilir, yüz yıllık olanla olmayan arasında bir mücadele varsa kanaat notumuzu yüz yıllık olandan yana kullanmalıyız” anlamına da gelmiyor mu aynı zamanda? Daha açık ve acımasız olan soruya geçelim. Arkadaş, yüz yıldır ne iş yapardın sen? Türkiye gibi bir ülkede bir kurumun yüz yıl boyunca ayakta kalmış olması başlı başına bir başarıdır tabiî, bunu herkes teslim edecektir. Tamam da bütün başarınız bundan ibaretse, azıcık amiyane tabirle yüz yıldır yan gelip yatıyorsanız biz ne yapalım? Nerede senin kurumsal yapın, geleneklerin, kendine özgü değerlerin? Bırak onu bunu, bir kere olsun şampiyonluğa oynamışlığın, yanından geçmişliğin var mıdır? Amatör takımların bile sahaya yedek forma olmadan çıkması bir parça vicdan sahibi herkesin yüreğini burkar, tamam da sen varoşlarda ya da Anadolu’nun ücra bir köşesinde ömrü ayakta kalma mücadelesiyle geçmiş kıytırık bir takım değilsin ki… Devlet bütün haşmetiyle yanı başında, seninle aynı şehirde yaşıyor.
Avrupa’da ne takımlar var, alt kümelerde çile dolduruyorlar. Statları her maç tıklım tıklım dolar; marşları, kahramanları, gelenekleri vardır. Hâttâ üst ligde şampiyonlukları bulunur, müzelerinde Avrupa kupaları parlar. Mesela Nottingham Forest. Tam iki tane Şampiyon Kulüpler Kupası var müzelerinde. (Şampiyonlar Ligi’nin atasıdır bu kupa, şaşırmayın gençler) Bu kulübün kuruluş tarihi 1865’tir.
Forest’in küme düştüğü maçı çok iyi hatırlarım. Hakem son düdüğü çaldığında beni son derece şaşırtan bir manzara sergilendi. Bütün stat ayağa kalktı ve takımlarını alkışlarla bir alt lige uğurladı. Ankaragücü küme düşerse, ne yazık ki tribünde alkışlamak için bile bir stat dolusu taraftar olmayacak. Çünkü Avrupa’da bir ligde 16. ile 18. sıradaki takımlar 40 bin seyirciye oynarken, bizim yüz yıllık kulübümüz benim hatırladığım dönemde hiçbir zaman stadını kendi taraftarıyla dolduramadı.
İşin acı tarafı, bu takımın halen verdiği mücadele Türk futbol kamuoyunun önemli bir kısmı tarafından kutsanıyor, manevi anlamda da olsa ciddi şekilde destekleniyor. Buna “endüstriyel futbola karşı” filan diye romantik cilalı gerekçeler de bulunuyor. Balık hafızalı yurdum insanı, Ankaragücü takımının 1. Lig’e nasıl çıktığını hatırlamıyor bile. Yaşı müsait olmayanların azıcık google karıştırıp araştırmaya zaten vakti (!) yok. Durun ben hatırlatayım: 1981 senesi, Türkiye’de askeri idare var. Ankaragücü 2. Lig’de Türkiye Kupası’nı kazanıyor. Bu sıra dışı hadise karşısında devlet başkanımız Org. Kenan Evren’in temennileriyle (!) adı geçen takım 1. Lig’e alınıyor. Bir de yasal kılıf uyduruluyor, “bundan böyle 2. Lig’de bir takım Türkiye Kupası’nı kazanırsa 1. Lig’e alınacak” deniyor. Tabiî bir daha böyle bir şey hiç gerçekleşmiyor ve bir süre sonra da kılıf minarenin üstünden sessiz sedasız çıkarılıyor.
Neyse boşverin. Haydi hep birlikte yüz yıllık kulübümüze ağıtlar yakalım. Yüz yıllık olmayanlar da ne halleri varsa görsünler…