Endüstriyel futbol, dünyada olumlu sonuçlar doğururken, bizde “Türk insanının parayla sorunlu ilişkisi” absürtlüğüne takılmıştır. Zeminler bizde de düzelmiştir, halen bazılarının inşaatı devam eden statlar bizde de güzelleşmiştir, sektöre eskisinden çok daha fazla para girmiştir. Amma ve lakin Türk futbolunun kalitesinde ciddi bir gelişme olmamıştır.
Geçenlerde spor yazarı sıfatıyla katıldığım bir televizyon programında bana “Endüstriyel futbolun etkileri” temalı bir soru soruldu. Sunucu soruyu romantik güdülerle sormuştu, benden beklenen de ortalama tepkiydi. Yani “Aaah efendim ah... Nerede o eski güzel günler. Forma aşkıyla oynardı çocuklar, şimdi her şey para oldu. O zamanlar herkes tribünlerde kol kola, kardeşçe maç izlerdi. Samimiyet vardı, samimiyet...” gibi ağlak sözler sarf etmem gerekiyordu. Fakat ben öyle düşünmüyordum ve görüşlerimi de açıkça ifade ettim.
İnsanoğlu bu tür geçmişe dönük sızlanmalara pek eğilimlidir. Fakat futbolun geçmişine, yani endüstriyel olmadığı zamanlara daha objektif ve gerçekçi bir açıdan baktığımızda farklı şeyler görürüz. Bir kere günümüzde sahalar çok daha futbol oynamaya müsait, statlar eskisinden çok daha konforlu ve estetik inşa edilmiştir. Oynanan futbol eskiye göre çok daha kaliteli, tempolu, heyecanlı ve bol gollüdür. Belki bugün farkında değiliz ama belki ileride futbolun tarihini yazanlar, gelmiş geçmiş en iyi iki futbolcunun aynı dönemde top koşturduğunu ve futbolseverlere doyumsuz güzellikler yaşattığını yazacaklardır.
Evet, futbolda eskiye göre çok daha fazla para dönmekte, söz konusu yıldız futbolcular insanın başını döndüren miktarda paralar kazanmaktadırlar. Tamam da bu kişiler yan gelip yatmakta mıdırlar? Hayır, hangi maç olursa olsun ter bezlerinin ürettiği son damlayı dahi sahaya damlatmadan maçı bitirmiyorlar. Düşünün hele, biz o paranın çok daha azına sahip olsak elimizi sıcak sudan soğuk suya mı sokarız Allah aşkına? Halbuki onlar haftada iki (bazen üç) maç oynadıkları ve izinler dışında her gün ağır antrenmanlar yaptıkları halde gıklarını bile çıkarmıyorlar. Sahada yedikleri sayısız tekme, yaptıkları en ufak bir yanlışta tribünden gelen nahoş tepkiler de cabası...
Sporun yüz karası olan şike ve doping hadiseleri de günümüzde eskiye nazaran çok daha sıkı kontrol ediliyor, ağır cezalar veriliyor. Zaten teşebbüs etmek de pek kolay değil artık, çünkü bütün maçlar canlı yayınla dünyanın gözü önünde oynanıyor. Sosyal medya etkisi de işin cabası. Yeni nesle tuhaf gelebilir, eskiden naklen yayınlar çok azdı, bir maçta ne olup bittiğini sadece o an statta olanlar görebiliyordu. Onlar da ancak kısıtlı sayıda kişiye gördüklerini ulaştırabiliyorlardı. Şimdi öyle mi?
Fark etmiş olacağınız üzere genel ifadeler kullanıyoruz. Peki, Türkiye’de nasıl seyretti bu endüstriyelleşme süreci? Eskiden futbol bizde öyle pir-ü pâk değildi bir kere. Gelmiş geçmiş en büyük kalecilerden birisi olarak kabul edilen eski bir futbolcu, adının önünde “şikeci” sıfatıyla anılır. Müsabaka oynanırken saha içinde rakip bir futbolcudan para aldığını ve cebine koyduğunu ballandıra ballandıra anlatır. Ortalama vatandaşın bilmediği daha nice şike hikâyeleri yaşanmıştır şanlı(!) futbol tarihimizde.
Endüstriyel futbol, yukarıda tasvir etmeye çalıştığımız gibi dünyada olumlu sonuçlar doğururken, bizde “Türk insanının parayla sorunlu ilişkisi” absürtlüğüne takılmıştır. Zeminler bizde de düzelmiştir, halen bazılarının inşaatı devam eden statlar bizde de güzelleşmiştir, sektöre eskisinden çok daha fazla para girmiştir. Amma ve lakin Türk futbolunun kalitesinde ciddi bir gelişme olmamıştır. O eskisinden çok daha fazla gelen para da gelişme amacıyla kullanılmaktan çok uzak kalmakta, işin içinde olanların geneli tarafından “Su akıyor, testimizi dolduralım. Bana ne futbolun selametinden” anlayışıyla değerlendirilmektedir.
Geçmiş yazılarımızdan biri “Futbol Asya’nın işi değil” başlığıyla yayınlanmıştı. Bu durum da o cümleden olsa gerek. Biz de Asyalıyız malûm, her ne kadar kendimizi Avrupalı zannetsek de.