Kişisel Gelişim; karşımızda bizden beceriksiz, bizden akılsız ve yeteneksiz ama konumu ya da serveti büyük bir alığa gaz vererek övme sanatıdır! Rızık adına, güçlüden ve güçten yana olmayı öğütleyen Kişisel Gelişim kitapları; kimsede şahsiyet bırakmadı.
Bildiğiniz gibi “İçinizdeki Öküze Oha Deyin” adlı Kişisel Gelişim Kitaplarının Zararları Hakkında Yararlı Bir Kitap’a sahibim. Aylardır Türkiye’yi adım adım gezerek konuşmalar yapıyorum ve bu konuda nazlanmıyorum çünkü yaratılan egoist, narsist, bencil insan tipinin bir an evvel yok edilmesine inanıyorum. Çünkü:
Kişisel Gelişim şeytanları, Kuran’ı tersten okuyup yorumlayarak modern dünyanın yeni dini olmaya çalışıyorlar. Kuran “Yalnızca Allah’a güvenin, kibre kapılmayın, hiçbir şey elinizde değildir, kader değişmez...” diyor. Kişiliksiz Gelişimciler ise “Kendinize, yeteneklerinize, güzelliğinize, içinizdeki deve inanın...” diyerek Kuran’ı tersten yorumlayıp para kazanıyorlar. Kuran-ı Kerim ayetlerinin mükemmelliğini yıkamayınca, tersten yollara başvurarak gayelerine erişmeye çalışıyorlar.
Yabancı dillerden çevrilen kişisel gelişim kitaplarının, bizim kültürümüze ve insanımıza uygunluğuna bakılmadan bolca reklamı yapılarak okutturuluyor. Çevrilen kitapları okuyup özümseyenlerin, bizim ülkemizde sevilen değil, nefret edilecek adamlar olacaklarını bilmiyorlar mı? “İçindeki Devi Uyandır, İçindeki Tüccarı Fişekle vs…” kitaplarının binlerce benzeriyle içimizin şeytanlarını serbest bırakanlara inat, bir Allah’ın kulu da çıkıp; “İçinizdeki Mümini, dervişi uyandırın!” diyemedi! Sabahları uyanır uyanmaz tüm dünyaya av hayvanı gibi bakan, kazanmaya kilitlenmiş, para avcısı insanlar topluluğuyla nasıl birlikte yaşayacağız?
Kişisel gelişim; insanı ürün haline getiriyor, onlara bir tüketim nesnesi olarak bakıyor, hepimize kendi kendimizi pazarlayan adamlar olmamızı öğretiyorlar. Sakın, bizi eşrefi mahlûkat makamından alıp pazarlanacak mal konumuna getiren şey kişisel gelişim dinini kuran, şeytan olmasın? İnsanlara ilk aşama olarak dünyayı; yani doğal olarak evi; arabayı, makamı, kadını, erkeği, parayı, gücü, kariyeri sevdirip ardından da bunlara ulaşabilmenin binlerce sapık yolunu öğretiyorlar.
Kişisel gelişimcilerin “Bir şeyi çok iste ki olsun, evrene titreşim gönder ki dünya senin için organize olsun.” ayetlerine inat, ben; ileriye atılan bir insanın, ebediyen kazandığını görmedim. İleriye dönük adımlar attığınız andan itibaren, bütün tabiat örgütlenip sizi durduracaktır, çünkü hayrını istemeden nefsani isteklerle ileriye atılmış her adım başka birinin hareket alanını kısıtlar, dengeler değişir, birilerini silahlandırır. Besmelesiz her adım, tabiatın ve kişisel kazalarımızın dengelerini sarsar.
Tecrübe; insanın eşya, nesne ve varlıklara dokunarak, onları hayatına katıp çıkarımlar yapmasıdır. Binlerce yıldır dokunarak uğruna ruhumuzu kirlettiğimiz varlıkların kalıcı olmadığını gördüğümüz halde, maddede direniyor olmamız, insanoğlunun akıl ve tecrübe açısından iki adım ilerleyemediğini göstermiyor mu? Dünyayı, her saniye büyük bir felâketten, kötü elektrikten, aksiliklerden kurtarıp evrenin ömrünü uzattığını sananlar, ileriye koşan girişimciler değil, takvayla başını eğerek oturmasını becerenlerdir.
Durmak, beklemek; kabullenmektir. Kabullenmek muhabbet ve rıza ister. Durmak ve akıbetini beklemek rıza makamına ulaşabilmiş derviş ruhlu insanların işidir. Durmak, yaratanın işlerine burnunu sokmamaktır. Rekabet duygusu arttığında insan, karakterini serbest bırakır ve artık düşünmez, ayrım yapmaya çalışmaz, haya etmez, hayvanlaşır.
İleriye doğru bir adım atmak enerji kaybıdır, daha sonra kaybettiğimiz enerjiyi yerine koymak için çalışmamız gerekir ama kapitalist düzende hiçbir zaman çalışmamızın karşılığı bize kaybettiğimiz enerjiyi telafi ettirecek kadar geri dönmez, yani; çalıştıkça yoksullaşırız, etimiz, kemiğimiz erir.
İkinci sınıf ama helalinden bir hayatı kimse sürdürmek istemiyor. Bilmeliyiz ki tatmin ve şükür için dünyevi başarı gerekmiyor. Asıl meziyet başarısızlığa düşüldüğünde “Sabır” gösterebilmektir.
Tanrısallık iddiasında bulunan idealist kişisel gelişimciler, dünyanın ve insanların kaderlerini yönetmek gibi bir düşünce bataklığına saplanmışlardır. Kişisel Gelişim; karşımızda bizden beceriksiz, bizden akılsız ve yeteneksiz ama konumu ya da serveti büyük bir alığa gaz vererek övme sanatıdır! Rızık adına, güçlüden ve güçten yana olmayı öğütleyen Kişisel Gelişim kitapları; kimsede şahsiyet bırakmadı. Kendinden başka kimseyi düşünmeyen insanlar yaratmayı planlayan bu papazlar, kapitalist dünyanın yeni peygamberleri gibi davranıyorlar.
Güçlü ve zalim insan, bizim yanımızda zayıf kalmalıdır. Onunla mazlumun hakkını alıncaya kadar savaşmamız gerekir. Niye ellerini öpelim, niçin onların yollarını temizleyelim? Biz hangi kitabın kullarıyız, Kişisel Gelişim kitapları mı yoksa Kuran-ı Kerim’in mi?
Sıradan Bir Kişisel Gelişim kitabına baktığınızda şu başlıklara rastlayacaksınız: “Mutluluk Senin Hakkın, Büyük düşün çok kazan, Neden Az İle Yetinesin, Birinci Ol Arkada Kalma, En İyi Arabalara Sen Binmelisin, Çevrenizi Yönetin Kontrol Sizde Olsun, Kaybetmek Ölümdür, Zirveye Koş, Ömür Geçiyor Bütün Zevklerden Tat, Kimseye Eğilme ve Bağlanma, Kaderine Razı Olma Sonuna Kadar Diren, Üstünlüğünü Fark Et ve Kabullendir, İnsan Kaybetmeyin Bir İş Kurduğunuzda Onlar Senin Müşterilerin Olacak, İste Başar, Uzan Kopar, Suyun Gözesinden Sen İç, Hep İsteyin, Daha Çoğuna Talip Olun vs…” Kişisel Gelişim, bütün kurgusunu, şeytanın lanetlenmiş özelliklerinden alıyor.
Kişisel gelişim sektörü; vasıflı, namuslu, hakkaniyetli, işin ehli, fıkha uygun adamlar yetiştireceğine kısa zamanda voleyi vurduracak şeytani teknikleri öğretip aradan çekiliyor.
İnsana ait bütün kurgular “Kazanmak” üstüne yapılıyor. Kaybetmeden Kazanma Dini’ne dönüşen Kafamızda “Başaracağım!” düşüncesinden başka bir şey olmadığında gözünüz kimseyi görmez, zalimleşirsiniz.
Kişisel Gelişim; kaybetmeyi ayıplıyor, hedefler gösteriyor, yöntemler verip saldırtıyor, nefsimizin köpeği yapıyor… Kazanma isteğimiz ve duygularımız olmasaydı, yenilginin ne olduğunu bilemeyecektik. Yenildiğimiz şey, kazanma düşüncelerimizdir. Kazanma düşüncesine yenilmeyin. İnanın kazanmak zorunda değiliz. Kulluğumuzun amacı bu dünyaya körleşip ahireti kazanmaktır.
Kişisel gelişim kitaplarının en büyük tehlikesi, insanın nefsi istek ve arzularına yenilerek onlara hizmet etmesi, onların dilediklerini yerine getirmek için çabalayarak başka insanların yaşam haklarına kibar barbarlar gibi saldırmasıdır.
Söyler misiniz lütfen; “İçimizdeki Güç”ü ve “Yüce Ben”i “Sevgi” numarasıyla, Allah’tan korkmayıp yirmi dört saat kutsarsak, nasıl O’nun yüzüne bakacağız, hayvan gibi bencilliğimizi geliştirirken ümidimizi nasıl bu kadar ayakta tutabiliriz?
Adam gibi hayal kuran bir kişi kalmadı. İsteklerimiz, hayallerimiz bizi aşan psikopatik biriktirme hırsıyla ambalajlanmış. Bütün samimiyetiyle yemin ederek, “Kral ya da Başbakan olmak istemeyen ” birine rastladınız mı hiç?
Mutluluk ve Zenginliğin gücüne tapanlar, elimizden “Yaşadığımız hayattan memnun olmak” erdemini aldıklarından beri insan olarak kulluğumuzu unutup isteklerimizde haddimizi aştık.
Giyimi iyi olan bir insanın saygıdeğer olmasını hangi bilimle temellendiriyorsunuz? Halifemiz, Hz Ömer; ümmetin parası çar çur olmasın diye dokuz yamayla dolaşırdı ama Roma kumandanları onun karşısında titrerlerdi!
Elbisemizdeki yamalar namusumuzun, haysiyetimizin madalyalarıdır! Takının, Altının, ipeğin, gösterişin yasak olduğu İslam dinine bağlı bu çocukları, niçin “Kişisel Gelişim” adı altında, şeytanın arkasından koşturuyorsunuz? Şimdi sanatçının, alimin karnını doyuramayanına “Başarısız Entel ” diyorsunuz! İpekli kravatlarınıza bakmaktan, ilmimizin madalyaları olan yamalarımızı göremiyorsunuz ki?
Peygamberlerin; siyah gözlükleri, son model arabaları, düzgün fizikleri yoktu ama onlar, sağlam ve faydalı öğretileriyle binlerce yıla damga vurdular. Karşımızdaki insanlara ve kendimize güven veren çulumuzla psikolojimizi kurtarmanın aptallığına “İmaj” dediğimiz günden beri sahtekâr ruhlarımızla günahkârlıklarımızı çoğaltıyoruz.
Şeytanın suflesiyle yazılan kişisel gelişim kitapları sayesinde paranın modern çağda tanrılaştığına ve güç dininin büyümesi için nasıl canhıraş çabalandığına şahit oluyoruz.
Sabır ve şükür, dünyada başımıza gelenlere dayanma gücüdür. Kişisel gelişimcilerin dediği gibi, ille de içimizden bir “Dev” çıkaracaksak, bu; “Sabır, şükür ve Rıza Devi” olmalıdır. Modern insan, insan olmanın hüznü ve utancıyla bir kez olsun ağlayacak olursa ona “Depresyonda olduğu” söyleniyor ve bir an evvel mutlu olması için ilaçlar veriliyor. Kimsenin ağlayarak günahlarından arınmasına izin verilmiyor. Buna zayıflık diyorlar. Müslüman, çevresinde zayıflar zulüm görürken, aç yatanlar varken ve kul hakkına girdiği zaman kendisiyle barışık bir halde kafasını yastığa koyamaz, koymamalıdır işte bu yüzden ilk sözümü son söz olarak da tekrarlıyorum: Modern insan, kendisiyle barışık bir hayvandır! İnşallah bundan sonra her ay birlikte olacağız. Hepinizi Allah’a emanet ediyorum.