Birileri hakkında kafamızda ve kalbimizde “yargılar” var ve bu “yargıların” çoğu aslında bize ait değil. Nâkıs insanlardan toplanma, kulaktan dolma, ayaküstü muhabbetlerden devşirilme…
16-22 yaşları arasındaki genç kardeşlerimden çoğu zaman şu tür sorular duyuyorum:
“Falan hoca nasıl sence abi, filan kişi hakkında kanaatin nedir?"
Bu sorular, kardeşlerimizin araştırdığını ve bir şeyleri merak ettiğini göstermesi açısından güzel. Lakin bu tür sorularla ortaya çıkan süreçlerin, genelde farkında olmadığımız iki yönlü tehlikesi olduğunu düşünüyorum. Birinci yön şu:
İnsanın öğrenme süreci hayat boyu devam eder, etmelidir. “Son nokta bu” diyebileceğimiz bir bilgilenme süreci söz konusu değildir. Çünkü Allah, “her bilenin üstünde bir bilen vardır” buyurarak ölçüyü koymuştur. Lakin, sık sık bu tür sorularla devam eden bir bilgilenme sürecinde işler biraz karışıyor, zamanla kişi köreliyor diye düşünüyorum. Çünkü bu tür sorular ilk başlarda bir bilgilenme aracıyken, zamanla zihin tembelliğine ve kolaycılığa dönüşen bir hâl alabiliyor. Düşünmek, sorgulamak, sağlama yapmak, kendi fikrini oluşturmak zor geldiği için insana, kestirme yoldan sorup öğrenmek ve doğru-yanlış az çok bir kanaat sahibi olmak daha çok tercih edilen bir yol oluyor. Ve farkında olmadan buna alıştığında kişi, büyük bir hazine olan muhakeme ve mukayese yeteneği arzu edilen vazifeyi göremez hâle geliyor…
Sürecin diğer tehlikeli yönü ise şöyle: Kendisine fikir sorulan kişi eğer konu hakkında yanlış malumat ve nefsî mülahazalar sahibi ise, eksik ve kusurlu bilgilerini “iyi niyetlerle bir şeyler öğrenmeye çalışan” kardeşimize de aktaracak demektir.
Bu ise o kardeşimizde de olumsuz duygu düşüncelerin oluşmasına sebep olacak. Ve böylece, insanlar arası kardeşliği zedeleyen “kötü zan ve ayrılık” virüsü bir başka kişiye daha taşınacak. Zaten dünyada ve Türkiye’de yaşanan “kendi içimizdeki” anlaşmazlıkların, kavgaların, huzursuzlukların temelinde de bu yatmıyor mu? Birileri hakkında kafamızda ve kalbimizde “yargılar” var ve bu “yargıların” çoğu aslında bize ait değil. Nâkıs insanlardan toplanma, kulaktan dolma, ayaküstü muhabbetlerden devşirilme…
Şimdi tüm bu söylediklerimizden ve 16-22 yaşları arasındaki kendi hayat tecrübelerimden yola çıkarak, genç kardeşlerime şunları söylemek isterim:
Lütfen hiç kimse ya da hiçbir topluluk hakkında peşin hükümlü olmayın. Birisi ya da birileri hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsanız, kendinizce bir araştırma içine girin, okuyun, inceleyin, anlamaya çalışın. Gerekirse o kişi ya da o kişilerle görüşün, duygu ve düşüncelerinizi paylaşın, sorular sorun. Bu yol hem size özgüven kazandırır hem de sizi sağlıklı bilgi sahibi kılar.
Diğer yandan siz siz olun, ayaküstü muhabbetlerde önünüze gelene “şu kişi nasıl, bu kişi hakkında kanaatin ne?” şeklinde sorular sorarak bilgi edinme yoluna gitmeyin. İlla da bir kimseyi birilerine soracaksanız, sorduğunuz kişinin ilmine ve hâline dikkat kesilin. Dikkat edin, hâline diyorum; çünkü ilim ve hâl bir adamda birleşmişse o adamdan neredeyse hiç zarar gelmez demektir. Aksi takdirde kalbi ve kafası karışık, eksik bilgili ve kardeşlik duygusundan nasipsiz adamlar yüzünden, duygu ve düşünce dünyanız zehirlenir de farkında olmazsınız. Bir de bakarsınız ki sabahlara kadar uzayan ve sürekli tartışmalar eşliğinde geçen, kanaat önderleri hakkında atıp tutulan muhabbetlerde cedel kahramanı olmuşsunuzdur…
Şahsen ben, o yaş aralığında büyüklerimin(!) söyledikleri her şeyi sorgulamadan kabul etseydim ve ona göre bazı şeyleri kafama kodlayıp hayatımı devam ettirseydim, şu an büyük mahrumiyetler içinde olacaktım. Çünkü gerçekten de söyledikleri birçok şey, kendi dar bakışları ve ufuklarının eseriymiş; farklı güzelliklere ve fikirlere perde oluyormuş…
Bu yüzden size tavsiyem, bugüne kadar başkaları hakkında kafanıza kodladığınız ne kadar olumsuz duygu ve düşünce varsa iyi bir gözden geçirin. Sonra da “acaba neden böyle düşünüyorum?” diye kendinize sorun, o duygu ve düşüncenizin temellerini bulmaya çalışın. Eğer oralarda çevrenizdeki büyüklerin “su-i zan pompalayan ve kardeşliği zedeleyici” sözleri yankılanırsa, hemen kendinize bir format atın ve o bölümü hüsn-ü zan ve kardeşlik hukuku eşliğinde yeniden ele alın. Kendi muhakeme ve mukayese yeteneğinizi çalıştırın ve ona göre esaslı bir kanaat oluşturmaya çalışın. Göreceksiniz, bu hem size hem de insanlığa çok şey katacak…