İşe ilk başladığımızda; derginin adı bile tam olarak kesinleşmiş değildi. Tohum, Koza, Genç ve hatırlayamadığım birkaç alternatif daha vardı. Üstad, Genç ismini beğenince biz de onda karar kılmış olduk.
GENÇ Yazı İşleri’nde işe; dergi, yayın hayatına girmeden altı ay kadar önce başladım. Lütfi Abi’nin doğmamış bebeğiydi henüz. Derginin müstakbel Editörü olarak Lütfi Abi, Altınoluk Yazı İşleri’ndeki diğer abilerle; Süleyman’la ben de Abdullah Sert Abi’nin odasının çaprazındaki bir odada; Erkam Yayınları Editörü Aşır Karabacak ve Cafer Durmuş Abi’yle aynı odayı paylaşıyorduk. Lütfi Abi zaten uzun yıllardır Altınoluk Yazı İşleri’nin bir mensubuydu. Süleyman’la bense yeniydik. Bildiğim kadarıyla bu; Süleyman’ın eğitimini aldığı sahadaki ilk işi, benimse sekiz yıllık bir reklam yazarlığı kariyerinin ardından; reklamcılıktan sonra eğitimini almış olduğum; gazetecilik sahasındaki ilk gerçek deneyimimdi. Şimdi geriye dönüp baktığımda görüyorum ki o zamanlar içimizde ne yaptığını gerçekten bilen bir Lütfi abi varmış. Zaten derginin bugünlere gelmesinde Lütfi Abi’nin gözü karalık ve kararlılığından daha müessir başka hiçbir etken yoktur desem yeridir. Aslına bakarsanız; Genç’in hikâyesini yazmak, biraz da Lütfi Abi’nin hikâyesini yazmaktır. Ancak bu tip şahsi güzellemeler; ne Lütfi Abi’nin ne de benim hayata karşı tavrımızda pek de tasvip görmediği için elimden geldiğince girmemeye çalışacağım.
İşe ilk başladığımızda; derginin adı bile tam olarak kesinleşmiş değildi. Tohum, Koza, Genç ve hatırlayamadığım birkaç alternatif daha vardı. Üstad, Genç ismini beğenince biz de onda karar kılmış olduk.
İsim kesinleştikten sonra; elimizdeki bir düzine logo tasarımından halihazırdakini seçişimiz ise gayet ilginçti. Sayıyı dörde beşe indirip, nihai logoda kararsız kalınca, reklam ajanslarında; hangi işin diğerlerinden daha dikkat çekici olduğunu kesin olarak saptamakta kullanılan kadim bir yöntemi yürürlüğe soktuk. Bütün logoların A4 çıkışını alıp, yere attık. Sonra kapıdan girenlere; yerdeki logolardan ilk hangisinin gözüne çarptığını sorduk. Sonuç; Genç’in şimdiki logosu…
Dergi yayına başlamadan önce okur beklentilerine dair geniş kapsamlı bir anket yaptık. Yanlış hatırlamıyorsam iki bin – iki bin beş yüz kişinin katılımının sağlandığı bir anketti ki pazar araştırmaları konusunda eğitim almış biri olarak şunu söyleyebilirim; bu örneklem (katılımcı) büyüklüğü, profesyonel pazar araştırması şirketleri için bile çok iyi bir rakamdır. Sonra da aylarca anketlerin geri dönüşü, tasnifi, sonuçların istatistikleştirilmesi ve yorumlanması için mesai ve nöron harcadık.
Yeni derginin içeriğinin belirlenmesinde bu anketin sonuçları belirleyici oldu. Daha yola çıkmadan okuyucularımızdan aldığımız tavsiyeleri uygulamış olmamız makes buldu. Buldu ki daha yayına ilk başladığımız aylarda abone sayımız üç binleri geçti. Sonrasındaysa yani bugüne kadarki süreçte; istikrarlı şekilde beş bin, yedi bin, on binleri gördük…
Tabii Altınoluk geleneğine uygun olarak ekler de vermeliydik. İlk eklerimiz “Mutlaka Okunması Gereken 100 Kitap”, “Mutlaka Ziyaret Edilmesi Gereken 100 İnternet Sitesi”, “Üniversite Öğrencileri İçin Burs Rehberi”… gibi tek seferlik çalışmalardı. Günlerden bir gün Lütfi Abi, yayın kurulunda “Tarihi hadiseleri bugün olmuş gibi haber yapan, hafif mizahi üsluplu bir tarih eki versek nasıl olur?” şeklinde bir teklif attı ortaya. Tabii bütün iyi fikirlerin başına gelen bunun da başına geldi: Komisyonda reddedildi. Hem de kesin bir dille. Ancak henüz her şey bitmiş değildi. Yayın kurulu dönüşünde; arabada; Lütfi Abi’yle konu hakkında şu şekilde konuştuk. Ben: “Abi, fikir aslında çok güzel. Yayın kurulundaki abiler, hayallerinde tam canlandıramadıkları için fikir onlara cazip gelmemiş olabilir. İsterseniz ben bir dahaki yayın kuruluna kadar bir pilot çalışma hazırlayayım. Bunu basalım. Abilere bir de somut olarak gösterelim. Bundan sonra da düşünceleri değişmezse fikrin peşini o zaman bırakırız?” Lütfi Abi: “Olur Sinan’cığım. Bir deneyelim bakalım…” Hazırladığım pilotun adı “Tarih Gastesi” idi. Sonraki yayın kurulunda ne mi oldu? Bugün GENÇ’in daimi eki olarak yedinci yılına doğru ilerliyor.
Lütfi Abi’nin, olması gerekenden çok daha geç anlaşılan parlak fikirleri olduğunu düşünüyorum. Ve doğal olarak Lütfi Abi dediysem aynı zamanda GENÇ’i de kast etmişimdir.