Mutluluk için bir şeyleri garantiye almaya meylediyoruz gerçekten de. Halbuki dünya kavgasından bir an sıyrılıp baktığımızda görüyoruz ki insan garantiye aldıklarıyla mutlu olmuyor.
Mutluluk 20 yıl sonra da bu keyfi yaşamayı garantiye almaktır.” Böyle yazıyor bir bankanın devasa emeklilik sigortası reklamındaki üç “mutlu” fotoğraf karesinin yanında. Hayır, kesinlikle öyle değil. Mesleği, kavramları manipüle etmek olanların tarifini reddederek başlayalım.
Mutluluk için bir şeyleri garantiye almaya meylediyoruz gerçekten de. Halbuki dünya kavgasından bir an sıyrılıp baktığımızda görüyoruz ki insan garantiye aldıklarıyla mutlu olmuyor. Garantiye alma gayreti içinde tükenip gidiyor, tüm enerjisi.
Önce Biraz Bilim
Mutluluğun fizyolojisinde yer alan pek çok mekanizma ve bunları oluşturan sinirler, sinapslar, hormonlar, nörotransmitterler gibi pek çok unsur var. Bilhassa beynimizin birbiriyle koordine çalışan birkaç bölümünden oluşan “limbik sistem”in, tabiri caizse ruhumuzun (en azından duygularımızın) bedenimizle arasındaki bağlantısı olduğunu söyleyebiliriz.
Limbik sistem, dışarıdan gelen veya düşüncelerimizle oluşturduğumuz uyaranlara vücudumuzun vereceği cevabı, kendi hafıza kayıtlarımıza göre düzenleyen bir sistem. Böylece stres altındaki durumlarda vücudumuzu korumak için bir şeyleri arttırıp, bir şeyleri azaltarak dengeleme vazifesi ifa ediyor. Köpekten kaçacağımız zaman kalbimizi hızlandırıyor, utanacak bir şey duyduğumuzda yüzümüzü kızartıyor, kafamızı bir şeye taktığımızda kabız ediyor, bir iltifat aldığımızda iyi hissetmemizi sağlıyor.
Düşünce merkezi olarak bilinen ön lobun da bu sistem üzerinde ciddi etkisi var. Yani limbik sistemimizi fikirlerimizle kendimiz kodluyoruz, öğrendiklerimiz ve tecrübe ettiklerimizle inşa ediyoruz. Şuurlu ya da şuursuz olarak. Limbik sistem kavramlarla çalışıyor. Dolayısıyla kavramları doğru tarif etmemiz lazım.
Şimdi mutluluk kavramına geri dönelim.
Mutluluk üzerine akıl yürütmelerin yolu muhakkak paraya ya da bir çeşit mala düşüyor. Başka stres unsurları var elbette ama iki büyük engel: Endişe (rızık endişesi mesela) ve tatminsizlik. Endişe garanticiliğe, tatminsizlik tamaha götürüyor bizi. Mutlu olmak için endişeyi tevekküle, tatminsizliği şükre dönüştüren kodlar lazım ilk aşamada.
Müslüman Garantici Olmaz
Garantiye aldıklarımız değil daha üst bir değer için vazgeçtiklerimiz mutlu eder bizi. Müslüman vazgeçebilen, hicret edebilen insandır. Bizim hayata bakışımızda garanticilik yok, korku ve ümit hali var. Statik / monoton bir hayat değil yani.
Garanticilik dünyaya güvenmek demek. Dünya ise kötü bir dayanak. Nasıl dayanılır, kendisi sabit olmayan, dönüp duran bir cisme? Dünya kendisine dayananın başını döndürür dense yeridir. Müslüman adımını sağlam atar, tevekkül eder. Allah’a dayanıp güvenir. Hayatı O verdi, O bizleri hayatta tutuyor. Rızkımızın da kefilidir, buna artık inanalım.
Her Şey Tam Olması Gerektiği Gibi
Merkez Efendi’nin dediği gibi, her şey merkezinde. Her şey tam olması gerektiği gibi olduğunu bilmek olanları sıkıntıya dönüştürmeyi bırakıp işimize bakmamızı sağlar. Mutluluğun elimizdekilerden ve bulunduğumuz hâlden memnun, tatmin olmamızla çok alakası var. Ne olduğumuzu ve ne olmak istediğimizin farkında olmakla...
Razı olmak ve rızaya ermek, işte bizi mutlu eden şey bu! Birinden, bir şeyden, bir işten razı olduğumuzda ya da birisi bizden, bizim bir fiilimizden razı olunca mutlu oluyoruz. Ölmemiş kalplerin Cenab-ı Hakk’ın razı olacağı bir iş yaptığında mutlu, razı olmayacağı bir iş yaptığında mutsuz olması da böyle. Buradaki “rıza” kabullenmek, yetinmek, kendimizi teselli etmek değil kesinlikle. İstemek, sevmek, memnuniyetle şükretmek. Şükrettirecek bakış açılarını yakalamak ve bunu limbik sisteme kodlamak.
Kaynaklar:
Limbik Sistem Anatomisi, Prof. Dr. Kaya Özkuş, İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Emotional Life of Your Brain, Prof. Richard Davidson, University of Wisconsin
Stres Ayakta Tutar Bizi
Stres hayatımızın olmazsa olmaz bir parçası. Organlarımızı biz farkında olmadan yöneten otonom sinir sistemi en basit ifadesiyle, stres ve rahatlama zıtlığı ile çalışıyor. Stres durumunda soluk sayımızı, rahatlama sırasında sindirim sistemimizi hızlandırıyor, derece derece. Biz böylece ayakta ve dengede duruyoruz. Stres bir tarafa çekiyor, rahatlık öbür tarafa.
Tabiî olarak strese maruz kalıp sıkıntı çekeceğiz, hatta depresyona gireceğiz. Rüya mı gerçek mi diye çimdiklenir ya, o misal... Sıkıntılar bize yaşadığımızı, gerçek olduğumuzu, var olduğumuzu, Mevla’nın muhatabı olduğumuzu hissettiren şeyler. Hayat denilen şeye dokunmak gibi. Hakeza ikramlar da öyle.
Saadeti Burada Ara
Mutluluğun tarifini yaşadığı dönem “saadet” olarak nitelenen Efendimiz’in (s.a.v.) hayatından almak gerekir. Efendimiz, mutlu bir insandı. Hüzün ve neşe, acı ve zevk başka şeyler. Bize asıl lazım olan saadet olduğu için mutluluğu da bu manada kullanıyorum.
Bu stres ve rahatlık düzenini kuran, nöron beynimizi şekillendiren, her bir sinapsta olup biteni her bir molekül için yol haritasıyla bilen Rabbimizin kelamından almak gerek tarifi. Sizi şöyle bir oturup mutluluğun ne olduğu üzerine araştırma yapmaya, kafa yormaya davet ediyorum.
Benim tesadüf ettiğim en iyi ve ufuk gösteren tanım şu oldu: “Saadet kalbin Cenab-ı Hakk’la beraber olmasıdır”. Hayat boyu mutluluğa da ihsan diyorlar. Kolay bir iş değil ama azmedilmeye değer bir iş.
Görüldüğü gibi mutluluk bizim üreteceğimiz bir şey. Bunu bilmeli ve mutluluğumuzun başkaları tarafından, koşullar tarafından oluşturulmasını beklemeyi bırakmalıyız. İnsan kainatta mutluluk üretebilen bir konumda. Bir taşı, mermeri alıyor öyle bir motif işliyor ki bakıp seyretmekle mutlu oluyoruz. Yahut bir gönlü işliyor. İşledikçe, verdikçe, feda ettikçe, sevindirdikçe, hayret ettikçe...
Bir menzil değil mutluluk, bir yol, bir gayret... Andre Gide’den şöyle bir cümle okumuştum: “Oh Tanrım! Beni çok çabuk erişebileceğim bir mutluluktan koru! Mutluluğumu uzaklaştırmayı, sana kadar götürmeyi öğret.” Hayatın değişen şartlarında mutlu olmayı öğrenmek lazım, yani O’nunla beraber olmayı, mutluluğu O’na vardırmayı, haydi davranın Kitab’a!
Huzurda olan huzur bulur,
İlahi nazarı üstünde taşıyan mesud olur.