Mehmet Emin Kul
Sabahın erken saatleriydi. Tarabya’ya doğru giden belediye otobüsü Bebek durağında durduğunda selam vererek otobüse binen aileye sertçe baktı genç kadın. Şoförün sakallı olmasının verdiği asap bozukluğu yetmezmiş gibi bir de bağıra çağıra selam seremonisi dinlemiyor muydu? Nerede yaşıyordu acaba?
Gelenler tam karşılarındaki koltuklara yerleşti. Başlarıyla verdikleri selamı, görmemiş gibi kafasını kocasına doğru çevirdi:
- Nereden çıkıyor bu cahil takımı bilmiyorum ki? Sıkma baş bir kadın, sağ elinde gümüş yüzüklü ve badem bıyıklı kocası… Memleketin her yanını sardı bu tipler… Bir İstanbul’un göbeği eksikti…
Kocası kafasıyla onayladı:
- Az kaldı hayatım alalım şu vizeleri konsolosluktan, sonra ver elini yeni dünya… Orada kalabilmek için pompacılık, komilik, garsonluk her şeye razıyım.
Gözlerini kısarak baktı:
- Yeter ki kapağı oraya atalım. Haftalardır kapılarında sürünüyoruz ama hepsine değer!
- Şükür şükür dedi genç kadın, sonuna geldik artık. Ben de çocuk bakar, dikiş dikerim gerekirse, yeter ki çocuğumuz o topraklarda doğup oranın vatandaşlığını kazansın…
Tüm vize sürecinde giydiği amerikan bayrak desenli kazağını gösterdi:
- Ama unutma bunun da çok payı oldu görüşmemizde, bunu gören görevliler nasıl da gülümsüyorlardı!
- Şükür şükür dedi genç adam.
Aradan bir saat geçmişti. Tarabya sırtlarındaki kaleyi andıran devasa yapıdan çıkan genç çift yolun karşısındaki otobüs durağına kendilerini zor attılar, bağırarak söyleniyordu genç adam:
- Aranılan kriterlere uymadığınızdan dolayı vize başvurunuz reddedilmiştir.
- Hayırlısı olsun üzülme kardeşim!
Genç çift başlarını çevirip baktıklarında üzüntü ifadesi yerini şaşkınlığa bıraktı. Otobüsteki badem bıyıklı ve ailesi karşılarındaydı. Onlar da konsolosluktan çıkmışlardı. Ellerinde kendi belgeleri vardı.
- Siz de mi reddolundunuz dedi gayrı ihtiyari genç kadın başörtülü hemcinsine bakarak.
-Yok hayır biz başka bir iş için geldik, beyim uluslararası bir konferansa katılacak. Zaten on yıllık vizemiz var, dedi cevaben.
- Bir yolunu bulup kalın bari orada, dedi adam. Genç kadın devam etti gülerek:
- Doktoramızı bitirirken bana üniversiteden, beyime NASA’dan çalışma ve ileride vatandaşlık teklifi geldi. Ama kabul etmedik ve iki sene evvel döndük memlekete.
Üzgün genç çift bir ağızdan “niçin” diye sordu hayretle. Badem bıyıklı koca cevapladı yanlarındaki iki yaşındaki oğullarını göstererek:
- Çocuğumuz bu topraklarda doğsun, büyüsün istedik. Karısı tamamladı onu:
- Burada mesleğimle ilgili bir işe alınmayacağımı biliyordum ama gerekirse dikiş dikerim dedim bunun hatırına…
Uğruna NASA’da iş ve vatandaşlık feda edilen çocuk arkası dönük her şeyden habersiz bol yıldızlı konsolosluk bahçesine çekili bayrağa bakıyordu. Üzerinde de ay yıldızlı milli takım forması vardı. 9 numaralı sırt ismini genç çift ayrı ayrı okudu:
- H. ŞÜKÜR H. ŞÜKÜR…