Ankara’nın lüks apartmanlar yükselen bir yerinde, 6. ve 7. sınıfta okumakta olan çocuklara “Soba nedir?” diye soruluyor. Maalesef sorunun cevabını pek az çocuk bilebiliyor. Oysaki oturdukları çok katlı lüks apartmanın camından kafalarını çıkarıp sağa sola baksalar, gecekonduları görünce az çok bir tahminde bulunmaya başlayacaklar. Hayır, zannettiğimiz kadar basit değilmiş, bu çocuklar gecekonduları fark etmişler; ama onlarda da ısınma şekli olarak tek katlık kalorifer sisteminin mevcut olduğunu sanıyorlarmış. Birilerinin çocuklara sobayı göstermesi, anlatması ve onun sayesinde kazanılan alışkanlıklardan bahsetmesi lazım.
Mesela soba kalorifere benzemez. O, evin yaşayan bireylerinden biri gibidir, yanmaya başladığında etrafına yavaş yavaş toplar milleti, hele bir de üzerine su dolu bir güğüm yerleştirilmişse hafif ıslığıyla evin masallar anlatan ninesine dönüşüverir. Sobanın üzerinde kestane kavrulur, eğer kuzine sobasıysa gözüne patates ve soğan atılır, külbastılar yapılır. Onların lezzetini bir kez tattıktan sonra ne kadar lüks dairelere villalara göçersen göç hep ararsın o lezzeti.
Soba kalorifer gibi değildir kuru hava pompalamaz eve, o nedenle nefesini kurutup hasta olmana sebep olmaz. Sobanın yakacağını hazırlamak kolay değil bu bir gerçek ve sobanın lodosta poyrazda akmaları tütmeleri eksik olmaz. Bunlara katlanmayı göze alanlar ancak erişebilir o farklı tatlara. Belki ilerde sadece müzelerde yer alacak bu sobalar, ama evler hep bir kişi eksik kalacak ve bireyleri etrafına toplayıp onların kaynaşmasını, tatlı tatlı sohbet etmesini sağlayan bir emektarı daha kaybetmiş olacağız. Aman Allah’ım insanlık ateşten kaçarken nereye koşuyor?