Mutlu Binici
Zâhir b. Harâm şehrin dışında, çölün ıssız bir köşesinde yaşayan fakir ve kimsesiz bir adamdı. O, bazı insanlar için hiçbir değer ifade etmeyen; ufak tefek, çirkin ve sevimsiz biriydi. Belki de bu yüzden insan içine çıkmıyor, kalabalıklara karışmıyordu. Alaycı bakışlardan, aşağılayıcı sözlerden kaçıp sırra karışmak, kaybolup unutulmak istiyordu.
Mecburi ihtiyaçları için nadiren de olsa şehre gittiğinde Muhammed aleyhisselâmı ziyaret ediyor, bir tek onu görmek istiyordu. Her ziyaretinde şehirde bulunmayan şeyleri, yetiştirdiği mahsulü özenle hazırlıyor, Efendimiz aleyhisselâma hediye ediyordu.
Allah Rasûlü “Zâhir bizim köylümüz, biz onun şehirlisiyiz.”, “Muhammed ailesinin köylüsü Zâhir b. Harâmdır.” buyurarak ona olan sevgisini ve yakınlığını ifade ediyor, köyüne dönmek istediğinde Zâhir’in tüm ihtiyaçlarını karşılıyordu1.
Peygamber Efendimiz Medine pazarına geldiği bir gün, köşede bir yerde yetiştirdiği mahsulleri satmaya çalışan Zâhir’i gördü. Hiç sezdirmeden yanına yaklaştı. Sonra birden arkasından tutup kucakladı ve elleriyle gözlerini kapatarak “Kim bu köleyi satın almak ister?” diye seslendi. Zâhir “Kimsin sen, bırak beni!” diye çırpınırken Efendimiz aleyhisselâmı fark edip rahatladı, yüreği sevinçle doldu. Sırtını Peygamberimizin göğsüne iyice yaslayarak “Ey Allah’ın Rasûlü, beni satmaya kalkarsan elinde kalırım, kim benim gibi değersiz birini alır ki?” dedi.
Sevgili Peygamberimiz tüm pazar halkının duyacağı bir sesle şöyle buyurdu. “Sen Allah katında ne kadar değerlisin, biliyor musun?”2
Pazar halkı olanları hayret ve ibretle izliyordu. Gördüklerinde yüz çevirdikleri, varlığından rahatsız oldukları adam; hep olmak istedikleri yerde, âlemlerin efendisinin en yakınındaydı. Hiç önem verilmeyen, kıymeti bilinmeyen Zâhir, Allah’ın kendisini sevdiğini bizzat Allah’ın sevgilisinden işitiyordu. Artık insanların ne düşündüğünün, aşağılayıcı, yaralayıcı sözlerinin ne önemi vardı?
Ezilip horlanmış, mağdur ve mazlum bırakılmış nicelerinin ümidi Muhammed aleyhisselâm sevgi ve merhamet elini uzatmış, Zâhir b. Harâm’a âdeta yeniden hayat vermişti.
"Allah, sizin görünüşünüze ve servetinize değil; kalplerinize ve amellerinize bakar."3 buyuran iki cihan serveri Bedir’de firavunlarla çarpışırken yanında kahraman arkadaşı Zâhir b. Harâm da vardı.4 O, “Düşmanlar bize saldıracaklar!” denildiğinde Rıdvan ağacının altında ölünceye kadar savaşacağına dair Allah’ın elçisine söz veren, Allah ve Rasûlünün rızasını kazanan bahtiyarlardandı.5
Sâhibu’l-hedâyâ6 diye anılan yüce sahâbiye, Bedr’in kahraman yiğidi Zâhir b. Harâm’a ve tüm mahlukâta rahmet nazarıyla bakan herkese selam olsun.
Kaynakça:
1) İbn Esîr, Üsdü’l-Ğâbe, II, 302; Beğavî, Mucemu’s-Sahâbe, II, 518-9.
2) Ahmed b. Hanbel, Müsned, III, 161; İbn Hacer, el-İsâbe, IV, 7.
3) Müslim, Birr 33.
4) İbn Abdülber, el-İstîâb, I, 509.
5) Zekeriya Güler, ‘Zâhir b. Harâm, DİA, XLIV, 89.
6) Ebu’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Telkîhu Fühûmi Ehli’l-Eser, 192.