Allah için olan dostlukları son ana kadar sürdürebilmek, ne büyük bir sermayedir! Buna mukabil kazanılmış bir gönlün kaybı dünya ve ahiret adına ne büyük bir kayıptır! Fani dünyada bakî ilişkiler kurabilmek, ancak ebediyet ufkuna sahip gönüllerin bir sanatıdır.
Bir bayram sabahı, sınırlı sayıda bir dost halkasının katıldığı bir kahvaltı programına iştirak etmiştim. Muhabbetli paylaşımlar yapıldı. Gönüller birbirine saygılı ve muhabbetli olunca, elbette gönül pencereleri ve kapıları da ardına kadar açılıyor ve sürur dolu bir birliktelik oluşuyor. Böylesi meclislere hiç şüphesiz Rahman olan Mevlamızın da rahmet ve sekîneti nüzul ediyor. Herkes böylesi bir manevî sofradan nasibi kadar bir rızka nail oluyor.
Merhum Kadir Mısıroğlu üstadın uzun yıllar hizmetinde bulunmuş genç dostumuz Bilal Akyol beyefendinin bu mecliste bizlere anlattığı bir hatırayı burada okuyucularımızla paylaşmak isterim. Bu hatıra, Kadir Mısıroğlu beyefendinin yayına hazırlanmış ve fakat henüz yayımlanmamış bir kitabında şöyle anlatılıyor:
“Osman Nuri Topbaş beyefendiyle dostane münasebetim altmış seneyi aştığı hâlde bu müddet zarfında nice iniş çıkışlara rağmen hiçbir sarsıntı geçirmediğini söylersem, okuyucularım bunu, benim olgunluğuma değil Osman Topbaş’ın faziletine hamletmelidirler. Bir vesileyle Osman Efendi’nin muhterem pederleri Musa Efendi -kuddise sirruh- bir gün bize hitaben:
“Siz kaç senedir arkadaşsınız?” diye sormuştu. Biz de:
“Takriben elli.” cevabını verince:
“Size madalya takmak lâzım. Dost olmak kolaydır, fakat dost kalmak zordur.” suretinde takdirkârlığını ifade etmişti.
Ben kendisine gençlik yıllarımda diyordum ki, biz bir gün ikimiz de ihtiyar olacağız ve cemaatteki insanlar bizi göstererek: “Bu iki insan altmış-yetmiş senedir dosttur. Bu ne imrenilecek şeydir.” diyecekler. İşte şimdi altmış tamam oldu, darısı yetmişe.”
Biz bu yazıda dost olmaktan ziyade dost kalmanın nasıl mümkün olabileceğine dair bazı tespitlerde bulunmaya çalışacağız.
Her şeyden önce şunu ifade etmek gerekir ki ülfet etmek ve ülfet edilmek, yeni tabirle kaynaşmak ve geçimli olmak, Rabbimizin kullarına lütfettiği yüce ihsanlardandır. Dostluk, bedenlerin birlikteliğinden ziyade kalplerin kaynaşmasının bir ürünüdür. Böylesi dostlukların dayandığı birtakım prensipler ve sebepler var ise de bütün bunların arka planında sırlı bir taraf da daima vardır. İşte o sırra işaretle Rabbimiz şöyle buyurur: ....................................................................