Yunus Emre Tozal
Hakikatin tecelli ettiği, gerçeğin ortaya çıktığı, anlamın tezahür ettiği sırrı “kendini keşfetme” olarak tanımladığımızda, insanın kendisine yabancı olan her şeyden uzaklaşarak kendi benliğinin farkına varabilmesi, önemli erdemlerden biridir. Modern dünyanın eğitim kurumlarını kendisine -sisteme- bağlı bir insan prototipi yetiştirdiğini iddia eden C. Baker, okulların sadece kendilerine bağlılığı öğrettiklerini, diğer bilgilerin ise çocuklara ezber yaptırarak zorla öğretilmesinin bir anlamının olmadığını söylüyor.
Catherine Baker. Fransız yazar. Çok sevdiği kızı Maria’yi okula yollamamış. Maria on dört yaşına gelince okula yollamama gerekçelerini ona anlatmak için “Zorunlu Eğitim’e Hayır” kitabını kaleme almış. Niyetleriyle eylemleri çatışan ana babalara izin vermek istemeyen Baker’ın, hayatı bölümlemelerden hoşlanmayan bir yapısı var. Bu yüzden de bazı davranışların ve duyguların belirli yaşlarla sınırlanması gerektiğini düşünüyor ve çocukların geleceğin yetişkini olduğu düşüncesine karşı olduğu için bu esasa göre örgütlenen zorunlu eğitime karşı çıkıyor. Baker’ın anaokuluna götürülen bir çocuğun ilk gün kendisini yerlere atıp ağladığında ona ilk söylenen sözün “Merak etmeyin, alışır” olmaması gerektiğini belirterek, her çocuğun orijinal ve farklı bir tarafının bulunduğunu ama bu yönünün keşfedilmesi gerektiğini belirtiyor. Peki bizler hayatı ne kadar keşfedebiliyoruz?
Doğu’nun Batıya Önerisi: Kâinatı Keşfetmek:
Hakikatin tecelli ettiği, gerçeğin ortaya çıktığı, anlamın tezahür ettiği sırrı “kendini keşfetme” olarak tanımladığımızda, insanın kendisine yabancı olan her şeyden uzaklaşarak kendi benliğinin farkına varabilmesi, önemli erdemlerden biridir. Modern dünyanın eğitim kurumlarını kendisine -sisteme- bağlı bir insan prototipi yetiştirdiğini iddia eden C. Baker, okulların sadece kendilerine bağlılığı öğrettiklerini, diğer bilgilerin ise çocuklara ezber yaptırarak zorla öğretilmesinin bir anlamının olmadığını söylüyor.
Hayata bir bütün olarak bakan Baker, mümkün olabildiğince insanın kendisinin tercihleri aracılığıyla o bütünü yakalaması gerektiğini ifade ediyor. Bir bakıma C. Baker, salt çabaya, akıl ya da mantığa dayalı bir uygarlığın (Batı’nın) düş görme yetisini; kâinata sahip çıkmadan sahiplenmeye kalkıştığından dolayı bir tezat oluşturduğunu söylüyor. Çünkü Batı uygarlığı, kainata sahip çıkmadan, kainatı korumadan, söz gelimi yıldızların adlarını, böceklerin familyalarını, bedenlerin organlarını tanımadan öğrenmeye kalkıştığı için Baudrillard’ın simülasyon olarak dillendirdiği kendi ait bir dünya kurma serüvenine mahkum olmuş bir vaziyette. Çocukların da bu süreçlerden geçerek aynı eğitime zorunlu olarak tabii tutulmalarını eleştiren Baker, bilgiye ulaşma yolunun bilginin niçin gerekli olduğundan daha çok önem kazandığına işaret ediyor.
Bilgi Aracısızlaşıyor!
Son yıllarda internetin de gelişimiyle birlikte “İnternet” ve “çoklu ortam” teknolojilerinin sanal dünyada yer edinmesi, internet ile asenkron (herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda öğrenme) denilen yeni bir yaklaşımı eğitim sistemine dâhil etti. Sistemin eğitim sürecini kendi kendine idame ettirmesiyle C. Baker’ın “Zorunlu Eğitim’e Hayır” haykırışı yerini bulurken, İvan İllich’in bahsettiği “Okulsuz Toplum” kendi kendini eğiterek toplum içerisinde yerini aldı. Bilişim ve teknoloji çağı olarak da nitelendirilen 20. yüzyılın son çeyreğinde, özellikle bilgisayar ağları üzerinden yapılan iletişimde çok büyük gelişmeler kaydedildi. Bugün ülkemizde, söz gelimi İstanbul Üniversitesi’nde ya da Sakarya Üniversitesi’nde hiç okula gitmeden uzaktan eğitimle eğitim hayatını tamamlayabilen ve diploma almaya hak kazanan bir grafik tasarım öğrencisi iş arayabiliyorken, kendisini grafik tasarım alanında yetiştirerek sanal âlemde başarılarını sitesinde sergileyen ve bu sayede de önemli firmalar tarafından “iş teklifleri” almayı başarabilen diplomasız bir öğrenci aynı kulvarda iş kovalayabiliyor. Çünkü geleneksel ders saati ve derslik ortamından uzaklaşma başka bir deyişle zaman ve mekân kısıtlamalarının büyük ölçüde ortadan kalkmasıyla, insanlar artık zamanını ve yerini kendileri belirleyerek bilgiye ulaşabiliyorlar.
Önce Editörüm Sonra Mühendisim
2005’te YTÜ Harita Mühendisliği bölümünü kazanıp hazırlık sınıfında okumaya başladığımda lisedeyken hep hayalini kurduğum editörlük alanında çalışmalar yapmak istiyordum. Babamın Malatya İmam Hatip’ten sınıf arkadaşı olan İnsan Yayınları’nın başındaki rahmetli İlhan Akıncı ağabey elimizden tuttu ve “Bu ofiste editörlerle istediğin kadar vakit geçirebilirsin, onlar sana yardımcı olacaklar, seni yetiştirecekler” deyişiyle editörlüğü öğrenmeye başlamıştım. Birkaç yıl bu süreç sonunda bazı kitapların editörlüğünü yapmaya başlamış, kitap eklerinde son çıkan kitaplar hakkında yazılar yazmaya başlamıştım. Mühendislik okumaya devam ederken Bu yazılara başta Dergâh, Ay Vakti, Gerçek Hayat, Genç olmak üzere önemli dergilerde de devam ettim. 2009’da yapılan bir teklifle Ayraç Kitap Dergisi’nin editörü oldum ve yaklaşık 6 yıl bir kitap dergisinin hemen her aşamasında çalıştım. 2015-2018 arasında yine bir teklifle daha büyük bir ekip içinde Arka Kapak dergisini çıkardık. Bu süreçler arasında İlber Ortaylı’nın Türklerin Tarihi kitabı başta olmak üzere çeşitli kitapların da editörlüğünü yaptım. Bir yanda Geometri temelli mühendislik bölümünde okurken diğer yandan tüm bu süreçler bana harika kitaplar okumamı sağladı, entelektüel düşüncemi geliştirdi, ufkumu açtı, güzel bir kütüphane kazandırdı. Bu hikâyemi şu yüzden anlattım sevgili meslek seçimi yapacak arkadaşım, mühendislikte de okusan, tarih de okusan, hukuk ya da veterinerlik bölümünü de seçsen, Su Ürünleri bölümünü de bitirsen, benim sana tavsiyem üniversite süreciyle birlikte hayatında çok önemli bir dönüm noktasına girmiş bulunmaktasın. Muhtemelen bu süreçle birlikte evlilik, iş hayatı süreçleri de hızlıca önüne gelecektir. Unutma, özellikle bu dönemde kendine yapacağın yatırım, kalbine, zihnine ve aklına yapacağın yatırım olacaktır. Hangi bölümü seçersen seç, insanın dünyaya gönderiliş amacını unutmadan hikmeti aramaya çalışacağın bir zaman dilimindesin. Mümkün oldukça yeni insanlarla tanış, onların güzel huylarını al ve bir arı gibi her çiçeğe konmaya çabala. Çöplüklerden uzaklaş, sana sadece zamanını kaybettirecek dünyevi meşgaleler içinde bulunma.
Devir okuma devri. Bir editörün yanına gidip onun tecrübelerini öğrenmeye başlayarak işe koyulabilirsin. Okuyacağın ve eleştirisini yapacağın kitaplar, izlemen gereken filmler ve o filmler üzerinde yapılan eleştiriler seni bekliyor. Bana hep sorarlardı zor olmuyor mu diye. Aksine hem mühendislik okumak hem kitaplarla hemhal olmak birbirlerini dinlendiren aktiviteler oldu benim için. Sana da tavsiyem, seçtiğin meslekte ilerlerken, İslam dünyasının içinde bulunduğu durum üzerine düşünüp “Ben ne yapabilirim?” sorusu üzerine kenetlenmen olacaktır. Kitaplarla hemhal olmayı ve ileride bu alanda İslam ümmetine hayırlı işler yapmayı bir hedef olarak seçmiştim. Seni şimdi meslek seçiminden sonra asıl önemli seçimin beklediğini unutma.