• Reklam
  • Künye
  • İletişim
  • ABONE OL!
  • GENÇ'e Yazı Gönder
  • Atölye Çalışmaları
    • Yazı Atölyesi
    • Fotoğraf Atölyesi
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS
Kısa yoldan ABONE olmak

logo

  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
    • Dünya Gündemi
    • Türkiye Gündemi
  • RÖPORTAJ
  • KÜLTÜR
    • Sinema
    • Kitap
    • Hikaye
    • Gezi
    • Müzik
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KARİKATÜR
    • Karikatür (Site Özel)
    • Karikatür (Dergi)
  • KÜNYE
  • ARŞİV
  • ÖDÜLLÜ TEST
Anasayfa
  • DOSYA
  • YAZARLAR
  • GÜNDEM
    • Dünya Gündemi
    • Türkiye Gündemi
  • RÖPORTAJ
  • KÜLTÜR
    • Sinema
    • Kitap
    • Hikaye
    • Gezi
    • Müzik
    • Sözlük
  • BİLİM
    • Mikro Alem
    • Makro Alem
    • GENÇ Bilim
  • TEKNOLOJİ
  • KARİKATÜR
    • Karikatür (Site Özel)
    • Karikatür (Dergi)
  • KÜNYE
  • ARŞİV
  • ÖDÜLLÜ TEST
  • Akaid Okulu Başlıyor
  • Risk Altında Bir Yaşam: Savaş Muhabirliği
  • Edebi İle Ebedi Olan Osmanlı
  • GENÇ Dergisi Mart 2021 Sayısı ÇIKTI!
  • Gençlik Liderliği Zirvesi İçin Kayıtlar Başladı!
  • Bir İyilik Hâli: Sosyal Girişimcilik
  • Suriyeli Çocuklar Geceleri Nerede Uyuyor?
  • Ol Deneni Yaşatır Zaman
  • Kitap ve Cemal: İslam Medeniyetinde Musavver Kitaplar
  • Yolumuzu Bulmalıyız Gün Bitmeden!
  • Üç Aylar`ın Başlangıcı: Recep Ayı
  • Bize Misafirhanedir Dünya
  • Ebedi Şahideler
  • Ömrün Halkası Tükenmeden
  • Uzaktaki Evim
  • Sonsuzluğu Arayan Kral
  • Niye Giden Gelmez?
  • Kalbimin Hicreti
  • ANASAYFA
  • Genel
  • Ruhun Yürüyüşü

Ruhun Yürüyüşü

31.03.2017 20:55
Genel
2205

Yunus Emre Tozal

Kafası rahat olan kimse bütün zenginliklere sahiptir. Ayağında bir ayakkabı olan ve sanki tüm yeryüzü deriyle kaplıymış gibi yürüyen kimse için de aynı şey söz konusu değil midir? Henry-David Thoreau

Baharın gelişiyle beraber yürümenin de bir ihtiyaç olduğunu farkedenlere güneş yüzünü gösterdi. Cemre hem havaya hem toprağa düştü, artık bahane de üretilemez. Cemrenin havaya düşmesi, zaten yürüyenler için bir start gibidir; haydi başlayabiliriz; zihnin ve kalbin kainatla bütünleşme vakti...

Yürümek insanın ruhunu ve bedenini kâinatla bütünleştirerek iç dünyasında mutluluk ve huzur duyabileceği eylemlerden… Dünyaya açılan her yürüyüş, geçici bir zaman da olsa insanı doğayla ve bedeniyle baş başa bırakır. Hepimiz her gün belli mesafeler yürüyoruz. Kimi zaman bir yerlere yetişmek için, kimi zaman başka amaçlar için yürüyoruz, hatta bazen koşuyoruz. Ama ruhumuzu dinleyerek yaptığımız yürüyüşler, başka amaçlar için yaptığımız yürüyüşlerden farklı oluyor değil mi? Birinde hem iç hem dış dünyayı keşfetme ön plana çıkarken, diğerinde kafamız ve ayaklarımız işbirliği içerisinde bir yere odaklanmış bizi götürüyor. Kafamız ve ayaklarımızın bizi bir amaç uğruna bir yere götürdüğü durumlarda sanki arabaya binmiş gibi oluyoruz; çünkü hayatın içindeki koşuşturmalarda araba kullananlarımızla, araba kullanmadığı halde araba kullanıyormuşçasına hayata kendimizi kaptıranlarımız çoğunlukta… Her gün milyonlarca insan evden işe, okula ya da başka bir meşgalesine gidip geliyor, yürüyor ya da araç kullanıyor, ama ruhunu dinleyerek doğayla bütünleşmenin keyfini yaşayarak yürümenin modern hayat içinde henüz yeri yok. Öyle değil mi?

Daha fazla kazanmanın, daha fazla koşuşturmanın, daha fazla hızlı yaşamanın getirdiği hızlılığın insanın kalbine ve ruhuna bir getirisi yok, ama kalpten ve ruhtan götürdüğü çok şey var. Sıkıntılar, buhranlar, sahip olmaya çalışmanın sonucunda gelecek olan endişeler… Evet, hepimiz endişeleri olan insanlarız ve hatta çektiğimiz endişelerden ötürü bir şeyler kazandığımızı sanıyoruz. Oysa ki kazanmıyoruz ve giden ömür de bizden gidiyor. Dünya kimselere de kalmıyor. Eğer kalsaydı bizden önceki kuşaklar çoktan sahiplenmiş olurlar, bizim sahipleneceğimiz bir şey kalmazdı. Bizler, şehrin tüm gürültülülüğüne alış(tırıl)mış insanlarız. Trafik kirliliğinde korna seslerine aldırış etmiyoruz mesela, ya da yüksek sesle yaşamanın getirdiği zararların farkında olamıyoruz. Hızlı yaşamanın ve aşırı uyarılmanın sonucunda ruhumuzla da bütünleşemiyoruz modern insan olarak. Dolayısıyla modern insanın sorunlarının en başında ruhuyla bütünleşememesinin, kendi kendisiyle baş başa kalamamasının olduğu söylenebilir. Bu yazının konusu modernizm eleştirisi yapmak değil, ama her “modern insan”ın konu edildiği yazıda olduğu gibi biz de modernizme değmeden ilerleyemiyoruz. Çünkü meselenin başı modernizm, aşağıdaki tahlilini yapacağım kitabın yazarı da nitekim öyle yapıyor. Modern insanın geldiği durumu özetleyip ruhun yürüyüşünü anlatıyor.

Yürümek bir kaçış değildir, hayata karşı yeniden daha sağlam bir şekilde tutunabilmenin kapılarını açar insanın zihninde; aklen ve kalben bir terapi gibidir… Dünyaya yeniden bir anlam yüklemek, hayata ve kâinata keşfediyormuşçasına bakabilmek, özgüven yenilemektir. David Le Breton “Yürümeye Övgü” kitabını işte bu yüzden; insanın ruhunu ve bedenini hissederek kâinatla bütünleşen yürüyüşü anlatmak için yazdı. Yürüyüş ansiklopedisinden öte yürüyüşün insan hayatındaki yerinden ve öneminden bahsediyor Breton. Yürümek… Ardına sağına soluna bakmaya gerek duymadan, keyif için, dinlenmek için yürümek… Yürürken rastlaşmak, tanışmak, konuşmak, muhabbet etmek, zamanın tadını çıkarmak, istediğin yerde durmak, istediğin yoldan ilerleyebilme hürriyetine sahip olmak… Kuşlarla konuşmak, ağaçlarla fısıldaşmak, ay ile bakışmak, yıldızlarla şarkı söylemek, düşünmek, tahayyül etmek, keşfetmek, kendini bulmak…

Ruhumuzu ve bedenimizi besleyen yürümek, insanı düşünüldüğü üzere modern hayatın düzensizlikleri karşısında gittikçe artan sorumluluklarından uzaklaştırmaz ama insanın hayata karşı yeniden soluklanmasını sağlayarak duyularını keskinleştirmesini ve merakını yenilemesini sağlar. Breton yürüyüşün çoğu zaman insanın kendi içinde yoğunlaşmasını sağlayan bir dönemeç olduğunu ifade eder. Rousseau’ya özgürlük deneyimi veren yürüyüş, kırların anahtarını bulabilmenin, dünyayı yeniden duyumsayabilmenin imkânını hazırlar. Yeniden bir merak ve heyecanla dünyaya bakabilmenin kapıları açıldıkça, yeni kelimeler, yeni hayaller ve yeni bir soluklanmayla bakılır dünyaya… Yolculukların başında kurulan düşler, imgeler ve mekânla tanışacak olmanın getirdiği keyif, zamanın kendisinin durmadan dinlenmeden geçip gittiği bir yolcu olduğu gerçeğiyle yüzleştirir insanı. Yürüyüşe çıkmak, her ne kadar belirli bir süre düzenli hayattan alıkoysa da insanı, düzenli yaşamı kaldırabilecek havayı ve iç dünya atmosferi kazandırır insana. Düzenli yaşamın rahatlılığından kopabilmek öyle kolay değildir, yürüyüşçünün sadece nerede konaklayacağının bile belli olmaması bu açıdan önemlidir, bazen bir tarlada, bazen bir meşe ağacının altında, bazen bir ırmak kenarında bazen de bir otelde konaklayacak olmanın getirdiği huzuru, zamanın tadını çıkaran yürüyüşçü alabilir sadece.

Kendimizi ayakta tutabilmemizin yegâne yolu ruhumuzu ve kalbimizi sürekli beslememizden geçer. Bu yüzden yürüyüşün en önemli yanı, “sağlığımıza dikkat etmemiz” yani “hareket etmiş olmamız” değildir, “ruhumuzu dinlemiş olmamız” olmalıdır. Her sıkıntımızda, her endişemizde, her koşuşturmamızda ayakta kalmaya çalışırız ve bu bir düzen halini aldığında, eğer ruhumuzu beslememiz de düzen halini almıyorsa gittikçe yıpranmaya başlarız. Sessizliği arar kendimizi dinlemeyi özleriz. Yürüyüşün sessiz olması, insana açık seçik bir görme imkânı sağlar. Kâinatı görme; kendini görme; derinlikli bir işitmeyi de yanına getirerek tahayyülün sınırlarını zorlamaya başlar. O yüzden yürüyüşçünün kendini dinlemesi için, şehirden ve gürültüden uzakta olması zorunludur. Böyle bir yürüyüş insana keşif kapılarını sonuna kadar açacaktır. Hiç unutmam lisedeyken yaz mevsiminde bir eğitim kampına katılmıştık. Kamp yeri bir yaylada ormanın içindeydi. Gündüz vaktinde eğitim zamanında, geceleyin ay ışığında tek başımıza yapacağımız yürüyüş yolu gösterildiğinde çok fazla korkmamıştık. Her ne kadar başımızdaki ağabeylerin tek başınıza, el fenersiz ve saat dışında herhangi bir iletişim aracı (telefon, çağrı cihazı, walkman gibi) bulundurmaksızın olacak demeleri bizi korkutsa da herhalde zevkli olur, sorun olmaz diyerek geceyi iple çekmiştik. Saat 10 olunca ay ışığında önden aramızdan bir arkadaşımız gönderildi tek başına. Yarım saat kadar yürüyüp duracak, arkasından tek başına gelen 2. yürüyüşçüye bir gece ve gündüzün yaratılmasıyla ilgili ayetlerden birini söyleyecek ve yoluna devam edecekti. Yarım saat aralıklarla duracaktı ve daha önce belirlenmiş kısa ayetleri arkasından gelenle paylaşacaktı. 2. yürüyüşçü önündeki abiden aldığı ayetleri aynı metotla yarım saat aralıklarla arkasından gelecek 3. yürüyüşçü ile paylaşacaktı… Bu şekilde yürüyüşlerle ay ışığında gecenin hikmetini düşünerek korkuyla ilerlemeye başlamıştık. İlk başları “Ya nasıl olur, zaten ay ışığı ve yıldızlar dışında başka bir ışık yok, ormanda tehlikedeyiz ve tek başımızayız” desek de, 2. 3. ayetlerden sonra ortama iyice alıştık ve hakikaten ruhumuzla bütünleşmeye çalıştık. Kendimizi, gökyüzünü, yıldızları, yaratanı, yaratılanları, nereye gittiğimizi, nerede olduğumuzu öyle ciddi düşünmeye başladık ki, yürüyüş yürüyüş olmaktan çıktı, kendimize kavuşma vuslatına erdi. Her öğrendiğimiz ayetle çevremize daha derin bakmaya çalışırken, diğer yandan da keşif sürecimiz devam ediyor, zihnimizde imgeler uçuşuyordu… O gece o yürüyüşte ilk başlarda ciddi ciddi çok korkmuşken sonrasında yürüyüşün hiç bitmemesini istedim… İnsan kendisini keşfettikçe o ân’dan hiç çıkmamak istiyor. Çünkü kendisini keşfettikçe hakikate yaklaştığını hissediyor kalben. Bir yandan korkudan dolayı kalben titriyorken diğer yandan kalbin en derin noktasında keşif yapıyor! Ay’ı, yıldızları düşünerek ağaçlara bakıyorsunuz, onlarla konuşuyorsunuz, eşref-i mahlûkat olduğunuzun bilincine erdikçe daha fazla omzunuza yük biniyor, bu yükü kaldırıp kaldıramayacağınızı kendinizle dertleşme sürecinde aşkın hakikatle olan bağını çözmeye çalışıyorsunuz… Yandıkça yanıyorsunuz yürüyüş esnasında, kalbiniz ölümü arıyor sanki bir an önce hakikatlerle karşılaşmak istercesine adımlarınızı atıyorsunuz. Sanki sırat köprüsüne gidiyorsunuz! İşte Breton’un bahsettiği yürüyüş tarzı da böyle bir yürüyüş…

Yürümek Breton’un deyimiyle benmerkezcilikten uzaklaştırır insanı ve dünyaya bakış açısını yeniler. Kierkegaard 1847’de Jette’e yazdığı mektupta şöyle diyor: “Ben en verimli şekilde ancak yürürken düşünebiliyorum ve yürüyüşün uzaklaştıramayacağı hiçbir saplantının olabileceğini düşünemiyorum.”

BU YAZIYI BEĞENİN:

Yazar Hakkında

GENÇ

Adımız GENÇ. Aylık olarak çıkan bir alan dergisiyiz. Genç olan herkese ulaşmak istiyoruz. Ama bizim gençten anladığımız biyolojik tasnifin biraz ötesinde. Biz genç dendiğinde, yüreğindeki gücün farkında olan, yüreği genç olanı anlıyoruz. Ümidini kaybetmemiş, gözlerindeki ışıltıyı hep korumuş, biraz muzip, biraz öfkeli, biraz muhalif, biraz ele avuca sığmaz, ama hep heyecanlı, hep dertli, yüreği kocaman, g&o...

Fikrinizi / Yorumunuzu Bizimle Paylaşın...

Son Manşetler

  • Akaid Okulu Başlıyor

  • Risk Altında Bir Yaşam: Savaş Muhabirliği

  • Edebi İle Ebedi Olan Osmanlı

  • GENÇ Dergisi Mart 2021 Sayısı ÇIKTI!

  • Gençlik Liderliği Zirvesi İçin Kayıtlar Başladı!

  • Bir İyilik Hâli: Sosyal Girişimcilik

  • Suriyeli Çocuklar Geceleri Nerede Uyuyor?

  • Ol Deneni Yaşatır Zaman

  • Kitap ve Cemal: İslam Medeniyetinde Musavver Kitaplar

  • Yolumuzu Bulmalıyız Gün Bitmeden!

  • Üç Aylar`ın Başlangıcı: Recep Ayı

  • Bize Misafirhanedir Dünya

  • Ebedi Şahideler

  • Ömrün Halkası Tükenmeden

  • Uzaktaki Evim

  • Sonsuzluğu Arayan Kral

  • Niye Giden Gelmez?

  • Kalbimin Hicreti

  • 1
  • 2
  • 3
  • 4
  • 5
  • 6
  • 7
  • 8
  • 9
  • 10
  • 11
  • 12
  • 13
  • 14
  • 15
  • 16
  • 17
  • 18
  • Tümü

Benzer Yazılar

Bağdat Gibi Diyar Olmaz
Bağdat Gibi Diyar Olmaz
Bağdat jeopolitik konumu ...
Yedi Asrın En Zor Günleri
Yedi Asrın En Zor Günleri
Osmanlı Devleti sultanlar...
Kandan Elbiseler Giydim Sirkeci`de
Kandan Elbiseler Giydim Sirkeci`de
Olaylar vardır keder ya d...
Nasiplisi Çıkar
Nasiplisi Çıkar
Şahsiyet dinden önce geli...

Genç Dergisi 173. Sayı

POPÜLER YAZILAR

  • Son Eklenen
  • Çok Okunan
  • Haber Merkezi

Akaid Okulu Başlıyor

Risk Altında Bir Yaşam: Savaş Muhabirliği

Edebi İle Ebedi Olan Osmanlı

GENÇ Dergisi Mart 2021 Sayısı ÇIKTI!

Gençlik Liderliği Zirvesi İçin Kayıtlar Başladı!

Fedakâr Öğretmenler

3, 2, 1 Kayıt / İyilik Kazandırır

Genç Dergi Mayıs Sayısı Çıktı! 8013331

Bagamoyo Afrika... 4908745

Kasım Sayımız Çıktı! 3330526

Hangi Filmi Neden İzleyelim? (Özel Çalışma) 1143699

En Güzel Cuma Hediyeleri! 276589

10 Soruda Sen Kimsin? 246670

Leyla ile Mecnun Fuzuli mi? 156468

04.03.2021

Akaid Okulu Başlıyor

04.03.2021

Risk Altında Bir Yaşam: Savaş Muhabirliği

03.03.2021

Edebi İle Ebedi Olan Osmanlı

02.03.2021

GENÇ Dergisi Mart 2021 Sayısı ÇIKTI!

01.03.2021

Gençlik Liderliği Zirvesi İçin Kayıtlar Başladı!

27.02.2021

Bir İyilik Hâli: Sosyal Girişimcilik

23.02.2021

Suriyeli Çocuklar Geceleri Nerede Uyuyor?

Tüm Videolar

Video GENÇ

En Önemli Yetenek: Sunum!
Takip Edin

GENÇ Twitter Akışı

@gencdergi kullanıcısından Tweetler
TÜM FOTOĞRAFLAR

FOTOĞRAF GALERİSİ

  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
  • Uganda - Afrika 2015
TÜM YAZILAR

GENÇ BİLİM

  • 2. Geleneksel Kahraman Göktaşı Yağmuru Gözlemi
    Yılın en yoğun ikinci gök...
  • Merkür Geçişi`ni Kaçırmayın!
    Güneş Sistemi`nin en küçü...

GENÇ FACEBOOK AKIŞI

Genç Dergi

İLETİŞİM

Reklam
ABONE OL!
Künye
Yazarlar
İletişim

GENÇ'ten

GENÇ'e Yazı Gönder
Yazı Atölyesi
Fotoğraf Atölyesi
Psikolojik Danışman
Ödüllü Test










GENÇ Bilişim © 2006 - 2021 . Tüm Hakları Mahfuzdur.
  • Twitter
  • Facebook
  • RSS