Ecel, bir kuş olup konar penceremize. Ecel kuşunu sevinerek karşılayan, ruhu özlediği yerlere kanat çırpanlardan, bir elinde iman bir elinde affedilme ümidi, emaneti teslim edenlerden olup, kendi kitabını yüz akıyla okuyabilenlerden olma niyazı gönlümüzde.
Bir hafta içinde hayat ve ölümü çok derinden hissettiğim günler yaşadım. İkisi de her an yanı başımızda, aldığımız ve verdiğimiz her nefeste aslında. Fakat gaflet, farkında olmamızı perdeliyor çoğu zaman.
Henüz dünyaya geleli bir yılı bile doldurmamış bir ufaklık hayal edin. Sehpaya tutunup da ayağa kalktığında hemen etrafına bakıyor, gülümseyerek. Çok büyük bir iş yaptığı için nasıl da mutlu. Merak içinde, ulaşabildiği her yere gitmeye çalışıyor. Yeni yeni öğrendiği her becerisi henüz sıradan olmadan önce, büyükleri tarafından heyecanla karşılanıyor.
Bebekler zayıf, güçsüz görünür ama defalarca düşer, düşer ama yine ayağa kalkar. Enerjisi tükenmek bilmez. Hareket alanı bulunca fıtratını yaşarlar, üşenmezler, ertelemezler daha olgun şartları, desteği beklemezler. Az önce çarpıp başını vursa da tekrar yürümeyi dener çocuk. O dolabın kapağına parmağını sıkıştırsa da açana kadar vazgeçmez. Her hali nasıl da sevimli. Onun gayretine, sevimliliğine baktıkça içiniz hayat doluyor. Daha önünde uzun yıllar var diye düşünüyorsunuz (Allah hayırlı uzun ömür versin).
Bir de bu dünyaya gözlerini açalı neredeyse bir asır olmuş bir ihtiyar hayal edin. Ömrüne nice çalışma, azim, gayret, nice hac, umre, yarım hafızlık, beş çocuk, onlarca torun, bir evlat acısı sığdırmış. Ne acılar, ne mutluluklar doldurmuş. Şimdi çökmüş gözlerinde fer, titrek ellerinde güç yok. Hafızası eskileri öne getiriyor sık sık. Karşısındaki kızı mı kız kardeşi mi karıştırıyor. Gördüğü bir rüya belki ama defalarca tekrar ediyor, az önce yaşamış gibi. Yaşla gelen hastalıklar ve acizlik elini kolunu bağlıyor. Yaşlıların derileri incelir hani. Damarları belirginleşir. Hani nerdeyse şeffaf bir tabaka ile sarılı gibidir vücut. O şeffaf tabaka en çok huylarında beliriyor insanın. Çekinmeden söylüyor yaşlılar. Yıllarca meşgul olduğu neyse, son nefesine doğru onu daha çok anar ya hani, buna dair menkıbeler anlatılır. Bu yaşlı da ayetler okuyor sık sık. Fıkhî kaideleri dile getiriyor soruldukça. “En hayırlı ümmet ahir zaman ümmetidir, ne kadar sevinçliyim, ne kadar sevinçliyim” diyor ağlayarak. Ağlayarak dedimse ağlamaya bile gücü yok, ağlıyor gibi bir hal. “O’ndan ne istedik de vermedi” diyor. Bir cümleyi de sıkıştırıyor aralara. “Azrail hemen ardınızda bekliyor, müsaade edin de gelsin alsın artık canımı.” Onun titrek ellerine, çökmüş gözlerine bakarken, Azrail’i çağıran cümlelerini dinlerken hayat ne kadar da boş demekten geri duramıyorsunuz. Hani bir iki gün önce bir bebeğin gülümsemesi ile damarlarınıza dolan hayat, şimdi akmış akmış da çekilmiş, damarlarınız kurumuş gibi. Boş işlerle meşgul olma, boş şeyler için üzülme, bak ölüm bu kadar sahici diyor ağırlaşan zaman.
Bir elde hayat bir elde ölüm. Ellerine iyice bak. Ne hayat ne ölüm. Hay olan da o, baki olan da. Ne hayat ne ölüm senin elinde değil. Verdiği nefeslerin hepsi emanet bir canın nasibine kayıtlı. Biz sebeplere bakıyor, okuyabildiğimiz kadarını anlamaya çalışıyoruz. Çocuk sesleri ile sarılınca bitmez tükenmez bir ömür var elimizde sanıyoruz. Çukurlaşan gözlerinde tanıdık bir işaret ararken bir ihtiyarın, sağlık olsun gerisi boş, amaan işte yalan dünya diyoruz, derin bir nefesin peşi sıra. Halbuki sağlık bile bir perde olabiliyor, hakikatle aramızda. Nice sağlıklı vücutlar kibre sürüklemez mi insanı? Nice sağlık peşinde harcanan emek gayret insanı fazlaca meşgul etmez mi? Nice sağlığı yerinde olmayan insan nefes alıp vermeye devam ederken, pek de gençti, pek de güzeldi, pek de sağlıklıydı denilenler kefen giymez mi?
Bu ay ”kuşlar”ı yazmak istemiştim. Ecel kuşu çıktı ilk kapıda. Nasibimize Şubat gibi şehidi bol bir ayda, iki iyilikten biri haberlerini beklemek düştü. Hepimiz O’ndan geldik çok şükür, O’na döneceğiz bin şükür.
Ecel de bir kuş olup konar penceremize. Ecel kuşunu sevinerek karşılayan, ruhu özlediği yerlere kanat çırpanlardan, bir elinde iman bir elinde affedilme ümidi, emaneti teslim edenlerden olup, kendi kitabını yüz akıyla okuyabilenlerden olma niyazı gönlümüzde.