Ekranlarda sigara görüntülerini dahi haklı olarak mozaikleyen yönetici iradenin, bu ve benzeri dizilere neden müdahale etmediği ilk bakışta anlaşılmaz gibi gelebilir ama öyle değil.
Lise psikoloji kitabımızda 1960`lı yıllarda Amerika`da yapılmış bir deney anlatılıyordu. Deneyde bir film şeridine her 50 kareye bir kare gelmek üzere bir kola şişesi resmi yerleştirilmiş ve seyircilerin haberi olmaksızın bir sinema salonunda gösterilmiş. Kola şişesini çıplak gözle fark etmek mümkün değilmiş. Film “5 dakika ara” verdiğinde ise bütün salon kola içmek için büfeye hücum etmiş.
Bu çok basit ama çarpıcı bir örnektir ve yarım asır önce uygulanmıştır. Kim bilir şimdi nasıl ve ne şekilde kitleler kandırılıyor da bizim haberimiz yok. Esasında kitlelerin olumlu ya da olumsuz istikamette yönlendirilmeye çalışılması yeni bir olgu değildir. 2. Dünya Savaşı sonrasında Amerika televizyonlarında bilgi yarışmaları yapılmış. Bundan 10-15 sene kadar önce de o yarışmalarda cevapların önceden yarışmacılara verildiği açıklanmıştı. Sebep de halkın savaşla bozulan psikolojisini tamir etmeye, özgüvenini tesis etmeye çalışmakmış.
Daha eskilere gidelim. Benim aklımda 3 tane roman var: Robinson Crusoe, Monte Cristo Kontu ve Küçük Kadınlar. Üçü de dünyaca meşhur olmuş, çok tanınan ve sevilen romanlar. Biri 18. Yüzyılın başlarında, diğer ikisi 19. Yüzyılın ortalarında yazılmış. Robinson Crusoe adındaki bir adam, bir gemi kazasından sağ kurtulup ıssız bir adaya çıkmış ve orada tam 26 sene tek başına yaşamış, ne çıldırmış ne de insanlığını kaybetmiş. Nasıl olmuş bu? Çünkü insan isterse her şeyi başarabilir, her istediğini elde edebilir. Tek başına da bu dünyada pekâlâ ayakta kalabilir. Bireyciliğin ve Kapitalizm`in yolları döşenmeye başlamıştır.
Monte Cristo Kontu`nda ise genç, yetenekli ve geleceği parlak bir denizcinin, kendisini çekemeyen birkaç kişinin kurduğu tezgâhla hapse girmesi, 14 yıl orada kaldıktan sonra kaçmak için tünel kazarken yine aynı hapishanede yatan yaşlı bir profesöre rastlayarak hayatının değişmesi anlatılır. Profesör çok bilgili bir adamdır ve gizli buluşmalarında delikanlıya bildiklerini öğretir. Bir de defineden bahseder, haritasını da verir. Bir adada bulunan bu hapishanede, ölenler bir çuvala konup denize atılmaktadır ve gün gelir profesör ölür. Çuvala konduğunda delikanlı bir yolunu bulup cesetle yer değiştirir ve kaçmayı başarır, sonra da defineye kavuşur. Sonrası muhteşem bir intikam hikâyesidir. Bu romanda başrolde olan Edmond Dantes adlı delikanlı değil, “para”nın kendisidir. Anlayacağınız para her zaman, her kapıyı açar. Para en büyük güçtür.
Küçük Kadınlar`da, anne ve babasını kaybetmiş kız kardeşlerin başarı hikâyesi anlatılır. Yani kadınlar, erkeklerin desteği, yardımı, hâttâ varlığı olmadan da hayatlarını idame ettirebilirler. Böylece Feminizm`in temelleri hayırlısıyla atılmış olur.
1970`li yılların sonuyla 1980`lerin başında Dallas adında bir televizyon dizisi yayınlanmış, bütün Dünya`da büyük bir ilgiyle seyredilmiştir. O diziye kadar neredeyse bütün filmlerde suçlular eninde sonunda cezalarını bulmakta, iyi insanlar kazanmaktadırlar. Fakat bu dizi farklıdır. Başrolde ahlâksızlıkta sınır tanımayan iğrenç bir adam vardır ve bir türlü mağlup edilememekte, ne kadar sıkışırsa sıkışsın son anda bir yolunu bulup kurtulmakta, yaptığı her şey yanına kâr kalmaktadır. Bütün dünya dişlerini sıkarak cezasını bulmasını beklemiş, beklemiş ve sonunda farkında olmadan az ya da çok adamdan etkilenmiş, kimi de ona benzemiştir.
Türkiye`de de benzer şeyler yaşanmıştır elbet. 20. Asrın başında yazılan ve okullarda ders kitaplarında geniş geniş işlenen bazı romanlar vardır. “Neden başka romanlar değil de onlar?” diye sormak kimsenin aklına gelmiş midir bilmiyorum. Yaprak Dökümü ve Aşk-ı Memnu bu bahsini ettiğimiz romanlardan ikisidir. Hayır, günümüzde televizyon dizisi olarak bu isimlerin karşımıza çıkması tesadüf değildir ve sebep oldukları ağır tahribat, sadece Türkiye sınırları içinde kalmamış, Arap ülkelerine de sirayet etmiştir. Neredeyse her gün söz konusu dizilerin oralarda büyük bir ilgiyle karşılandığı, oyuncuların da fenomen haline geldikleri şeklinde haberler gelmektedir. Son dönemlerde ne yazık ki trende, vapurda, otobüste, velhasıl ortalık yerde son derece uygunsuz davranışlar içinde bulunan çiftlere rastlamaktayız.
Ekranlarda sigara görüntülerini dahi haklı olarak mozaikleyen yönetici iradenin, bu ve benzeri dizilere neden müdahale etmediği ilk bakışta anlaşılmaz gibi gelebilir ama öyle değil. Kılıf hazırdır: Bu diziler bir asır önce yazılmış, edebiyat klasikleri (!) arasına girmiş romanlardan uyarlamadır. Kim ne diyebilir ki? Yasaklamaya kalksanız ne yobazlığınız kalır, ne gericiliğiniz ne despotluğunuz… Maazallah, sivil diktatörlük peşinde olmakla bile suçlanabilirsiniz.
Yönetici irade bu gibi vakıaların önüne geçemiyorsa, yani zehrin damarlara enjekte edilmesine engel olamıyorsa o zaman derhal ve ivedilikle panzehir üretip bünyeye vermeye başlamalıdır. Umut ve temenni ederiz ki, panzehir yeterince güçlü olur ve zehire galebe çalar. Yoksa bu gidişle toplumdaki tahribat ve türevleri tahminlerin üzerinde olacaktır. Hafazanallah...