Tesadüfe, kendi kendine olmaya ve olayları tesirden muzdarip doğaya atfetmek gibi Allah’ın hükümdarlığına muhalif inanışımız, Allah’a -hakkıyla- imandaki kırmızı çizgiyi geçtiğimizi gösterir.
Müslümansanız, yaratılışa iman ediyorsanız ve hele de Biyoloji ve Genetik alanında okuyorsanız, siz artık bir ‘Süper Kahraman’ adayısınız(!) İlk yapmanız gereken iş, bütün mecralara ‘korkmadan(!)’ dalıp, evrimi çürütmek ve hiç durmadan yaratılışın hak olduğunu haykırmak(!) Eğer kendinizi bilim yolunda bir hayata adamaya hazırlıyorsanız, gencecik beyinlerinizdeki ilk sinyal, ‘hakikati’ haykırmak olmalı(!)
Laboratuvarda araştırmalar ve deneyler yapıp yararlı olacak keşifler yapacağımıza, biz de bu hayale kapıldık! Gecelerce kitaplar okuduk, zaten bölümümüz gereği birçok evrim temalı dersler aldık ve gecelere kadar internette evrimi savunan insanlara anti-tezler yazdık… Ne mi oldu? Bir kere, Süper Kahraman olamadık. Peki o kadar yazdığımız cevaplarla evrimin İslam kaidelerine zıt olduğunu inandırabildiğimiz tek kişi çıktı mı? Hayır! Ama hüsrana da düşmedik.
Zamanımızın çoğu laboratuvarda gecelere kadar DNA klonlamalarıyla ve canlıların genetiğini değiştirip belli bir amaç doğrultusunda işlev kazandırmaya çalışmakla geçiyordu. Yani bizi biz yapan üç milyar tane DNA harfinin her birindeki küçük bir değişiklik, geceleri rüyalarımıza kadar girebiliyordu. İşte bu kadar ‘yaratılışın sanat eseri’ olduğu gerçeğine yakın çalıştığınızda anlayacağınız (ve hissedeceğiniz) en büyük gerçek: hiçbir şeyin tesadüfi yani kendi kendine meydana gelmediği ve hiçbir zaman gelmeyeceğidir!
Hiç uğraşmayın! Ne siz evrime ‘inanan’ bir bilim insanını yaratılışa inandıramazsınız, ne de o sizi inandıklarınızdan vazgeçirebilecektir. Ama açıkçası ikinci söylemimde yanılıyor olabilirim; zira evrime karşı yaratılışı savunabilecek bir anti-tez üretmekten garip ve mahrum olan ‘Müslüman bilim insanlarımız’, kendilerine yeni bir çıkar yol bulmuşa benziyor: Yaratılışçı Evrim. Yani hem Allah var hem Allah her şeyi kontrol ediyor. Ama! Bütün canlılar evrim mekanizmasıyla yani tesadüfi, güçlünün zayıfı yendiği ve doğal(!) seçilimle en iyi adapte olanların sağ kaldığı bir süreç sonunda oluşuyor. Zamanımızın yeni moda ‘süper kahraman’ figürü, artık bu fikirleri hep birlikte taşıyan ‘Müslüman bilim insanlarından’ yetişiyor! Bilimsel fikir ve teori (Akıllı Tasarım gibi) üretmekten muzdarip insanların imanlarını koruduklarına inandıkları bu sığınağın ne kadar çökmeye yatkın olduğunu zaman kanıtlayacak!
Peki, yaratılışçı evrime inanan ‘kahramanların’(!) hem canlıların yaratılışında tesadüfi olayların rol aldığına inanması, hem de güya kendi kendine çalışan bu mekanizmaları bir de Allah’a bağlayarak iman etmesi mümkün mü? Aynı kalpte hem tesadüf hem de her şeyi hikmet, nizam ve hükümle yaratan ve her an yaratmakta olan Allah bir arada bulunabilir mi? Hayır!
Kur’an bir kerede inen bir kitap değil. On yılları aşkın bir süre nice silsileli olayların arkasından -uzun bir süreç sonrasında- nazil oldu. Böyle tesadüfi(!) olaylar şeklinde görünmesine rağmen Kur’an’ın hiçbir harfinde, sırasında, ayetinde tek bir düzensizlik bulunamamasının yegane sebebi, Allah’ın bütün zamanı tek bir bakışla görüp Kur’an’ı arş-ı aladan (Levh-i Mahfuz’dan) indirmesinden dolayıdır. Yaprağın yere Allah’ın ilmi dahilinde düşmesinden, kainatın yaratılıp genişletilmesine kadar; nice Peygamberlerin yaşadığı mazideki olaylardan, istikbaldeki gaybi olayların harf harf açıklandığı tek bir kitapta cem edilmesi, kelimelerindeki ve harflerindeki belagatlı sıralınışı, her şeye hakim olan Allah’ın hükümdarlığından zerre kadar kudretin ve hükmün ‘tesadüfi olaylara’ mal edilemeyeceğini herkese gösterir.
El hasıl, ister atanızın evrimle maymundan geldiğine ‘inanalım’, isterse de her canlının yoktan ve şahsına münhasır mükemmel özellikleriyle yaratıldığına ‘inanalım’, imanımızda bizi sekteye uğratacak aslında bu seçim olmayacaktır. Tesadüfe, kendi kendine olmaya ve olayları tesirden muzdarip doğaya atfetmek gibi Allah’ın hükümdarlığına muhalif inanışımız, Allah’a -hakkıyla- imandaki kırmızı çizgiyi geçtiğimizi gösterir.