1969 yılında Avusturyalı bir Musevi benzin dolu bir bidon ile Aksa Camii içine girerek camiyi ateşe vermişti. Dönemin İsrail Devlet Başkanı Golda Meir, hatıralarında yangın sonrası ortaya çıkacak muhtemel tepkilere ilişkin kaygılarını şu sözlerle dile getirmişti:
“Bütün gece gözüme uyku girmedi, ertesi gün İslam dünyası ayağa kalkacak, Müslümanlar dört bir taraftan İsrail’e girecekler, bizim iki yıl önce ele geçirdiğimiz Doğu Kudüs’ü bizden geri alacaklar diye düşündüm. Lakin sabah oldu ve korkulan olmadı. Hatta hiçbir İslam devletinin hiçbir gazetesi bu gelişmeyi sayfalarına dahi taşımamıştı. İşte o zaman idrak ettim ki biz dilediğimizi yapabiliriz.”
Bugün ise Mescid-i Aksa İmamı Yunus İkrimavi ve diğer pek çok yetkili haykırıp duruyor “Mescid-i Aksa çok büyük tehdit altında” diye. Yunus İkrimavi “Mescid-i Aksa’nın altına açılan, dev kamyon ve tırların girebildiği tüneller Aksa’yı tehdit ediyor” diyor. İsrail’in tünellerin içine karakollar, kütüphaneler, ibadethaneler yaptığını, Allah korusun Mescid-i Aksa’nın, açılan tünellerden dolayı çökme tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu dile getiriyor. Ancak bu kaygı İslam dünyasının ne sokaklarında, ne siyasi çevrelerinde ne de medyasında kayda değer bir karşılık bulmuyor ne yazık ki. İslam dünyasının tepkisizliğini test eden İsrail yönetiminin tıpkı 1991’de Halil Camii’ni bir katliamla oldu bittiye getirip tarihi camiinin yarısını sinagoga dönüştürme senaryosunun bir benzerini, Aksa Camii çökmesi sağlayarak devreye sokabileceği endişesi dillendiriliyor.