Elimizi vicdanımıza koyup kendimizle samimi samimi konuşma zamanı. Benim Allah’ım, Kur’an ve Sünnet’teki Allah’a ne kadar uyuyor? Bir günlük değil belki on yıllık bir sorgulama. Belki sonu yok.
Bizim için hala sırlı olan bir ifadesi var Peygamberimiz’in (s.a.v.): “Benim bildiklerimi bilseydiniz az güler, çok ağlardınız.” Yüzünden tebessüm eksik olmayan bir insan. Ruhunun ıstırabını yüzündeki tebessüm ile setretmiş. Öyle değil midir, mü’minin kederi gönlünde, tebessümü yüzündedir. Peygamberimiz’in bu sözü ne derin mana katmanlarına sahip kim bilir, biz bilmiyoruz.
İnsan, eşyayı, insanı, kendini tanıdıkça yol alıyor. Nasıl ki ne işe yaradığını, nasıl çalıştığını bilmediği teknolojik bir aletin karşısında bir çocuk, o eşya ile hakiki bir ilişki kuramazsa biz de hayatın hakikatleri karşısında aynı şekilde yabancı kalabiliyoruz.
Hakiki ilişkiden kastım ne? Görmüşsünüzdür, zengin bir tanıdığınız son model bir cep telefonu, bilgisayar almıştır. Fakat cep telefonu ile sadece isimlere dokunup birilerini aramak, bilgisayarda internetten birkaç gazete sayfası açıp okumak dışında yaptığı bir şey yok. Sizin elinize geçse o imkanlar, ne programlar indirir, nice saatlerinizi o eşya ile baş başa harcayabilirsiniz. Tabiri caizse içimizden geçen şudur:
Yazık ediyor! Yazık ediyor. Çünkü imkan var ama kullanmayı bilmiyor. Yazık ediyor çünkü elindeki aletin/eşyanın ne işe yaradığının henüz tam olarak farkında değil. Onu tanımıyor. Zihninde algısı, evdeki kablolu telefonun biraz daha küçük ve şık olanı diye şekillenmiş belki de.
Şimdi biraz değiştirelim açımızı. Hepimizin bir Allah algısı var mı? Var.
Hepimizin Allah algısı tek mi? Aynı mı? Değil.
Kimi haram lokmadan köşe bucak kaçıyorken, kimi midem dolsun da nerden olursa olsun derdinde. Sorsak, ikisi de aynı Allah’a iman ediyor.
Kimi namazları geçmesin diye saat saat gününü planlarken, kiminin gözü ne namazı görüyor, ne ezanı duyuyor. İkisi de Allah’ı biliyor.
Kimi zifiri karanlık gecede, gözünü kapatıp, karanlıklardaki kalbine yönelip Allah diye ışımaya çalışıyor, kimi karanlıkları fırsat bilip gündüz başka gözlerin yanında yapamayacağı her şeyi yapıyor. İkisi de ‘‘Allah var’’ diyor.
Birisi banka soysa, dolandırıcılık yapsa başına en büyük belaları getirsin diye dua ettiğimiz Allah, biz sınavda kopya çekerken görmez işitmez olsun istiyoruz.
Yirmi dört saatimizi bu bakış açısıyla gözden geçirsek. Benim Allah’ım nasıl bir Allah? Noksan sıfatlardan münezzeh diyoruz ama haşa Allah bazı yaptıklarımızı görmüyor gibi davranıyoruz. Kemal sıfatlarla muttasıf diyoruz ama bize biçtiği kader kumaşını beğenmiyoruz. Onunki daha parlak, şununkinin deseni daha iyi diye bin bir noksanlık buluyoruz.
Dilimizde kelime-i şehadet, alnımız secdede, elimizde zikirmatik tesbihler, facebook’ta “Rasulullah’ı seven 1 milyon kişi aranıyor” olunca koşuyoruz, “Allah’ını sevenler RT etsin” deyince koşuyoruz ama asıl karnemiz olan hayata dönüp baktığımızda… Halimiz sınıf geçecek gibi görünmüyor.
Rabbimiz’i bize en iyi tanıtacak olan ve Peygamberimiz’in emaneti iki kaynak var elimizde: Kur’an ve Sünnet. Sevdiğimiz kitapların altını çizdiğimiz cümlelerini öne çıkarmak güzelse de, Kur’an’ı bir bütün olarak ele almak zorundayız. Yoksa Bektaşi gibi, Kur’an’dan delil getirerek namaza yaklaşmayanlardan olmak gibi bir absürdlüğe bürünür bütün hayatımız. Sünnet o yüzden var belki de. Kur’an ete kemiğe nasıl bürünür, kendi cinsimizden bir insan tarafından tam tekmil yaşanınca neye benzer, açıkça görelim diye. Sünneti reddetmek gibi gafilane bir davranış bu nedenle ne akla, ne mantığa, ne gönle sığıyor.
Sünnet’i, Kur’an’ı reddedenleri görünce havalara zıplıyoruz. Müslümanları protesto etmek için Kur’an’a hakaret edildiğinde hemen sosyal medya saflarında savaşa katılıyoruz. Evdeki Kur’an tozlanmış, Kur’an’ın hayatımızda dipdiri yaşanması gereken hükümleri cansız kalmış.
Elimizi vicdanımıza koyup kendimizle samimi samimi konuşma zamanı. Benim Allah’ım, Kur’an ve Sünnet’teki Allah’a ne kadar uyuyor? Bir günlük değil belki on yıllık bir sorgulama. Belki sonu yok. Fakat bir yerden başlamalı ki, ömür tamam olduğunda hiç olmazsa büyük bir şaşkınlıkla pişmanlık yaşamak yerine, ya Rabbi en azından gayret ettim diyenlerden olabilelim.
Ya Rabbi, bize eşyanın/şeylerin hakikatini göster.