Seçimini yaptığımız meslekler bize yük olabilir. Belki de dinimiz için daha hayırlı ve etkili olabilecekken, hep kısır bir döngüde kalmamıza neden olabiliriz. Bu sebeplerden ötürü her kulun şahsına özgü bir ‘kûn (Ol!) seyahati’ vardır.
`Hamdım… Piştim… Yandım...` sözü, aslında bir insanın ömür boyu arayışta olması gerektiğini tanımlar. Kişi ‘oldum’ gafletine düşmeden; kûn (Ol!) emrinin şahsındaki mahiyetini keşfetmesi için, yaşamı süresince arayışta olmalıdır. ‘Rabbimin benden muradı nedir?’ sorusunu bir saate sıkıştırmadan, hayatı içerisinde adım adım kendine sıklıkla sormalıdır. Böylelikle yeteneklerini fark ederek, hayatı için biçilmiş en güzel kaderi yakalamayı hedef edinmelidir.
Bunun bir başlangıcı olarak anne rahmine tutunduğumuz anı alabiliriz. Milyarlarca insan içerisinde babamızın annemizi bulması ve rahminde yeni bir dünya yaratılmasına vesile olmaları, kaderimizin temel taşlarının atılmasına sebep olur. Bu nedenle kalıtımımız, ‘hamurumuzun ne olduğu?’ hakkında çok önemli bir katkı sunar. ‘Ben kimim?, Ne için yaratıldım? Bana lûtfedilen yeteneklerim nelerdir?’ sorularına vereceğimiz cevaplar, kişiliğimizi keşfetmemize yardımcı olmaktadır. Böylelikle inandığımız değerlere hayatımız boyunca en yüksek ve etkili oranda katkıda bulunmamıza da kapı aralayacaktır.
Bitlis’te doğan Prof. Dr. Fuat Sezgin’in ‘kûn seyahati’ni izleyelim. Doğu’nun bağrından çıkıp İstanbul’da eğitimini sürdürdükten sonra, kaderi 1960 darbesinde ülkesinden sürgün edilmesiyle değişir. Kalıtımında bahşedilen zekası ve azmi yanında çevresinin de onu sürüklemesi ile birlikte ‘kûn seyahati’nde fersahlar atlamasına vesile oldu. Birçok uluslararası ödüle hak kazanan Fuat Sezgin, ömrünün 60 yılını harcadığı çalışmalarını 13 ciltlik ‘İslam’da Bilim ve Teknik’ eserinde toplamaya muvaffak oldu.
Pakistanlı Prof. Dr. Abdus Salam, müslümanların tarihinde bilim alanında iki Nobel ödülünden birini kazanmış eşsiz bir ‘kûn seyahati’ne sahip. Evrenin oluşmasında görevli olan dört kuvvetten elektromanyetik ve zayıf kuvvetlerin, yüksek bir enerji seviyesinde birleştirilebileceğini matematiksel olarak ispatlayarak Weinberg ve Glashow ile birlikte 1979 Nobel Fizik Ödülü’nü kazandı. Sadece aklı ile değil, ‘kûn seyahati’ boyunca iman azığını da hep arttıran Dr. Abdus Salam bir söyleşisinde “İslâm tevhid dinidir. Dinde böyle olduğu gibi marifette de tevhid-i efâl (tüm tavır, hareket ve sükun Allah’a aittir), tevhid-i sıfat (hayat, ilim, kelam, semi, basar, kudret, irade ve tekvin; bu sıfatların en kemali Allah’a aittir) ve tevhid-i Zât (varlık Allah’a aittir, mevcut olan Allah’tır) mertebeleri vardır. Niçin bütün eşyada birlik tecelli etmesin?” diyor ve sözü edilen evrendeki dört kuvvetin birliği ve tekliği arasında münasebeti kuruyordu.
Uluslararası bilim dünyasına damgasını vurmuş ve ‘Türk Einstein’ olarak sıfatlandırılan Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu’nun ‘kûn seyahati’ de örnek alınmayı hak etmekte. Yale Üniversitesi’nde daha 28 yaşında ‘En Genç Profesör’ ünvanını alan Dr. Sinanoğlu, kuantum kimyacısı, kuramsal kimyacı ve moleküler biyolog olarak sürdürdüğü çalışmalarla çeşitli defalar Nobel’e aday gösterilmiştir. Hayatının son yıllarında verdiği bir söyleşide paylaştığı tek cümle, Oktay Sinanoğlunun ‘kûn seyahati’ni hülasa etmektedir: ‘Ben boş bir kamışmışım. Allah üflüyor, benden ses çıkıyor...’
Gerek mahalle baskısıyla gerekse de hayat koşulları ve konjonktür gereği seçimini yaptığımız meslekler bize yük olabilir. Belki de dinimiz için daha hayırlı ve etkili olabilecekken, hep kısır bir döngüde kalmamıza neden olabiliriz. Bu sebeplerden ötürü her kulun şahsına özgü bir ‘kûn (Ol!) seyahati’ vardır. Kalıtımımızı (doğuştan sahip olduğumuz yeteneklerin farkına vararak) ve kültürümüzü (yaşadığımız toplumun bizi hazırladığı ve sınırlandırdığı gerçekleri iyi düşünerek) bilir ve istikbal planlarımızı her ikisinin en mükemmel uyumuna ulaşabileceği şartları yakalamak üzerine yoğunlaştırırsak, kaderimiz içindeki cüz-i irademizi de belki daha doğru kullanabilmiş olacağız. ‘Kûn seyahati’miz sonunda, Rabbimizin bizden murad ettiği bir ufukta, mahiyetimizin ham mı, pişmiş mi veya yanmış mı olacağına kendimiz vesile olacağız.