Hizmette en rahat koşturan insanlar bekarlardır. Hele ki gurbette, ebeveyne dair bire bir sorumluluklardan muaf ise, öğrencilik yapmıyor yahut öğrenciliğini “rahat” geçiriyorsa, 7/24 hizmete koşturabilecek biri gibi görülür.
Etrafınızda gençler çok mu? Şahit olmuşsunuzdur ki, yıllar geçtikçe o gençler evleniyor, evlenenler çocuk sahibi oluyor. O çocuklar abla, abi oluyor. Aileler büyüyor.
Benim de etrafımda yelpaze geniş. Bekar, nişanlı, yeni evli, evleneli üç-beş yıl olmuş, tek çocuklu, iki çocuklu, üç çocuklu… Hal böyle olunca “her telden” örnekle karşılaşabiliyor, hem kendi hayatınızı yaşarken, hem de başka hayatlardan tecrübeler biriktirebiliyorsunuz.
Evli erkeğe biçilen rol hemen hemen aynı. Sabah gidecek, akşam gelecek, evin rızkını temin edecek. Genellikle, yorucu saatlerin, helal rızık peşinde koşmanın yorgunluğunu evdeki saatleri mahmur geçirmek üzere rahatça kullanabilir.
Hanımlar öyle değil. “Annelik” vasfını da kazanmışsa, 7/24 bitmeyen bir mesaiye eli mahkum.
Anneliğin hakkını yemeden, biraz daha geri çekilelim ve bu yelpazedeki insanları “hizmet” çatısı altında toplayalım. Siz iş hayatı de diyebilirsiniz, gönüllü çalışmalar da. Benim kastım, yeri geldiğinde fi sebilillah, İslam’ın sancaktarlığını yapacak insan yetiştirmek üzere gösterilen gayret. Bir nevi peygamber mesleği.
Allah yolunda gayret olur da, şeytan uzak durur mu? Aleyhin lane illa ki çomak sokmak isteyecek. Zannımca o çomaklardan biri de, insanın üzerindeki sorumluluklar arttıkça, hayatın zorlaşacağına dair olan inançtır.
Hizmette en rahat koşturan insanlar bekarlardır. Hele ki gurbette, ebeveyne dair bire bir sorumluluklardan muaf ise, öğrencilik yapmıyor yahut öğrenciliğini “rahat” geçiriyorsa, 7/24 hizmete koşturabilecek biri gibi görülür. Öyledir de. Sabah erkenden evden çıkar, geç girebilir. Evin kapılarını birçok gönüllü çalışma için açabilir. Halbuki kişi evlenince önce önce beyinden/hanımından izin almak zorunda kalır. “Hafta sonu hizmet edecek insan gerekli, bi himmet eder misin?” “Beye sormam lazım.” “Hanım ne der bi bakalım.” Beyler bu kadar rahat seslendiremiyorlar bu cümleleri, o halde hanımlar dünyasından devam edelim. Ne de olsa çocuklar da onların dünyasında bu işlere karışıyor.
Sabah işe gelmiş insanlar konuşuyor, Ayşe (evli, çocuk yok) iki vesait kullanarak buraya geliyor, Hatice (evli ve iki çocuklu) özel arabayla geliyor ama da o iki çocuğu hazırlamak zorunda. Üstelik Fatma gece de az uyumuş, çocuğun ateşini takip etmek zorunda kalmıştır. Fatma’nın bu gayreti, Ayşe’nin İstanbul sabahlarındaki iki otobüs kullanma çilesini silip süpürür.
Akşam üç arkadaş ayrılır. Emine (evli, çocuksuz) “ah ah siz ne güzel geze geze gideceksiniz, ben şimdi gidip beye akşam yemeği hazırlamalıyım”. Ayşe ve Zeynep tebessüm eder, ezilir ve bekar evine doğru yola koyulur. Bu her yerde böyle midir?
Evli ve çocukluların kurduğu “kocam izin vermiyor, çocuk hasta gibi gelemeyeceğim, okul çıkışı çocuğumu almak zorundayım, erken çıkacağım, akşama misafir var çok meşgulüm” nevinden cümlelerin altında bekar çalışanlar ezilir mi hep? Sırf bu cümlelerin aktörü olabilmek için evliliğe sımsıcak bakılır mı? Halbuki onlar da bekar evlerinde yemek pişiriyor, hastalanıp uykusuz kalabiliyor, ütü yapıyor, çamaşır yıkıyor. Reçel yapmasa da bekar evlerinin yabancı misafirlerini ağırlıyor. Turşu kurmasa da düzeni eksik evlerde valizler arası mücadele veriyor.
Allah kuluna zulmetmez, kaldıramayacağından fazla yük yüklemez. Bekarlık sultanlıktır bakışlarına, bir de tüm bekarları çok gezen, kazandığını tek kişilik keyfi için harcayan, uykusu, yatıp kalkması düzensiz avare insanlar gibi görmeyelim e mi? Yoksa üç çocuklular iki çocukluları, iki çocuklular tek çocukluları, onlar çocuksuz evlileri, onlar da bekarları eziyor ve altta kalanın gönlü eziliyor.