Geçmişimizi ve eski günleri, kalbimizin üzerinde ağırlık eyleme, hafiflik sebebi kıl Allah’ım. Bizi bize bırakırsan, en ufak şeylerde takılır, kalbimizde kurduğumuz mahkemelerde, her daim geçmiş acı günleri masaya yatırır ve ağır faturalar keseriz insanlara.
Bu hayatta çok lezzet aldığım şeylerden biri de, esnafla gerçekleştirdiğim doyumsuz muhabbetlerdir. Ne yapıp eder, girdiğim tüm dükkanlarda sohbet için fırsat kollar, iki lafın belini kırmak için sebepler üretirim. Tanımadığım insanlarla havadan sudan konuşmak, bir tür ilaç gibi gelir bana, tarifsiz bir keyif alırım bundan. İnsan canlısı olmak, canıma can katar, insanlığımı pekiştirir…
Geçenlerde, eski bir radyo alayım diye biraz dolaştım Üsküdar’ın ara sokaklarında. Şimdiki çirkin ismiyle “spotçular” denilen yerlere uğradım, ne var ne yok göz gezdirdim. Nordmende markalı televizyonları görünce bir hoş oldum doğrusu. Eski günlere gittim bir an. 90’lı yılların başında, tüpünü değiştirdiğimiz, önce renksiz olan, sonradan renk alan televizyonumuz geldi aklıma. Kumandası olmadığı için önünde beklerdik, abim “bas” dedikçe kanal değiştirirdik. Ne günlerdi sahiden…
Sonra yürümeye devam ettim, bir elektrikçiye denk geldim. Daha önce oradan, pek de içime sinmeyen bir radyo almıştım, hatırladım. Yeni ürünler çıkarmıştı vitrine, yine dayanamadım ve kendimi içeride buldum.
- Abi nasılsın, kolay gelsin.
- Sağ ol. Buyur.
- Abi hatırlamadın mı beni?
- Hatırlamadım, hatırlamam!
Bu söz karşısında hem şaşırdım hem sevindim. Zahiren şaşırdım çünkü sıra dışı bir sözdü. Bilhassa müşteriye söylenmeyecek cinstendi. İçten içe de sevindim, acaba bu garip sözleriyle neyi kastetti acaba diye düşündüm. Altından hangi mana çıkacak diye meraklandım. Hafif kırılmış gibi yaparak;
- Abi ne ilginç söz ettin! Nasıl hatırlamazsın beni, radyo almıştım ya senden, dedim.
- Seni de radyoyu da hatırlamıyorum!
- Gerçi çok da iyi bir radyo değildi, ondan hatırlamıyorsundur.
- Hiçbir şeyi hatırlamıyorum dedim ya…
Sonra sustu biraz, bir şeylerle ilgilendi raflarda. Biraz ters bir adamdı, ne olur ne olmaz diyerek bekledim ben de. Ardından dayanamadı ve şöyle dedi:
- Sor bakalım neden hatırlamıyorsun diye.
- Sahi neden hatırlamıyorsun abi?
- Eskiye dair hiçbir şey hatırlamak istemiyorum da ondan. Geçmişi unutmak en güzeli… Bu sözler karşısında geniş geniş gülümsedim, “ilginç adamsın abi” dedim. “Öyleyim!” dediğinde, daha da gülümsedim. Dükkandan çıkarken, “esnaf hayattır” diyordum içimden…
**
O gün karşılaştığım esnafın tam aksine, çoğunlukla geçmişte yaşayan pek çok insan tanıyorum. Ânın ve şimdinin sonsuz nimetlerinden mahrum; geçmişin hayalinde, salıncağa oturmuşçasına bir ileri bir geri sallanan epey insan var. Bunlara ben de dahil oluyorum çoğu zaman. Eski günlerin kalpte bıraktığı o silinmez izlerin içine, yuvasına kurulan bir kuş misali kurulduğumuz çok oluyor sahiden. Kuruluyoruz ve tatlı bir sığınak içindeymişiz gibi, çocukça bir mutluluk devşiriyoruz kendimize… Adeta geçmişi ısıtıp ısıtıp şimdileştiriyoruz…
Bir de, geçmişte yaşadığı acılarda saplanıp kalan insanlar bilirim. Başkalarından gördükleri kötülükleri bir türlü unutamayan, bu yüzden de iç dünyalarında daima onlarla cedelleşen insanlar… Kalplerindeki öfke ve kin, “afv” isimli rahmet dolu istasyona uğramadığı için, elindeki hayali bıçağı, geçmişe gidip geldikçe kalbine tekrar tekrar saplayan insanlar… En zor hâllerden biri de budur doğrusu. Kalp yangın yeri, gözler perdelidir bu hâlde. Çünkü bu hâlde, geçmiş asla geçmemiştir; hem şimdiyi hem de geleceği karartmaya yetecek kadar büyük bir alana yayılmıştır.
Geçmişimizi ve eski günleri, kalbimizin üzerinde ağırlık eyleme, hafiflik sebebi kıl Allah’ım. Bizi bize bırakırsan, en ufak şeylerde takılır, kalbimizde kurduğumuz mahkemelerde, her daim geçmiş acı günleri masaya yatırır ve ağır faturalar keseriz insanlara. Cezalandırmaya doymadığımız gibi, kendi kendimizi de mutsuz etmeye doymayız… Geçmişi ve eski günleri, nefretle değil de ibret ve hikmetle görebilmemizi nasip et Rabbim…